24.5 C
İstanbul
Çarşamba, Ağustos 6, 2025

AGATE’YE YAĞMURLA BERABER BAĞIRAN PİYANİSTİN ŞİİRİ

Beni neden tam on ikide çanlar ciyaklarken vurmadın Agate?
Oysa ellerindeydi revolver
Ellerindeydi oysa kalbim
Ve sen sessizlikteydin kanımca
Çekiverseydin ya tetiği tekinsiz kalbimin şakağına
Belki yitirirdim aklımı…

Yağmur yağıyor, duyuyorum
Kulaklarım hüzünden çok yağmur sesine aşina
Duyuyorum, çatlatıyor pencerenin camlarını
Şakır şakır ağlamak boşalıyor göğün rahminden
Ellerimi uzatsam, Mesih’in kaçacak abdesti
Bir doğum bir ölümü nasıl da müjdeliyor!
Kasıklarından öpüyor karanlık, gecenin
Gece kasım kasım kasılıyor
Oysa Eylül, sarı sarı yapraklar sayıklıyor sokaklarda henüz
Ve işte gıcırtıyla açılıyor bir kapı…

Yağmur yağıyor, biliyorum
Kimse aksini iddia edemez bunun
Piyanoya daha bir Bachyen dokunuyor parmaklarım çünkü
Duyuyorum, yapabildiğim en iyi şey bu
İsmini hatırlıyorum senin
İsmin bir saflığı haykırıyor, hatırlıyorum
Sanki elinde bir revolver var?
Ve işte var gücüyle açılıyor kahverengi benekli kapı, gıcırtıyla…

Ayak seslerini duyuyorum
En iyi yağmur yağarken duyulur ayak sesleri
Yağmur yağarken dokunulur bir üşümüş serçeye, en iyi
Sen en iyi…
Sanki bir revolver var ellerinde?
Sımsıkı kavramış sanki
Kemiklerinin çatırtısını işitebiliyorum
ki en iyi şey bu yapabildiğim
Beni neden hüsrana doğru doğuruyorsun?
Şehvetin neden pıhtılaşmış kanla olur sonucu?
Neden piyanistler…
Ve işte aralanıyor gıcırtının sesi bir kapıyla…

Neden yağmurun sesini duyuyorum öyleyse?
Ağlamıyor mu rahmi göğün yoksa?
Sızlamıyor mu ellerim, dokunurken tuşlara?
Tuşlar, piyano tuşları, farklı bedenler gibi
ve, ve o kilisede ki beyaz tenli kadın
Ve işte aralıyor kapısını kalp kapakçığımın
Gıcırtı o girince yok oluyor
(garip)
Elinde ki altıpatlar değil, revolver
Tetiği çekmesinden anladım
Belli ki yağmur yağarken vuracak beni
Ve işte gıcırtıyla çekiyor tetiği
Hatırladım ismini…

Agate!
Gözlerim iyi ki karanlığa aydınlanıyor
Agate!
Gözlerim iyi ki aydınlığınla çalkalanıyor, bağırıyorum
Agate!
Ve işte sessizliği dinliyor kulaklarımız
Agate!
Çanlar ciyaklıyor saat tam on ikide
Agate!
Gözlerim kör benim…

~EBRÂR

1.1.20
19.29

HAYATIN ELİYLE GELEN

  Mantığımın bittiği yerde sen başlıyorsun. Gömmeye çalıştığım yerden çıkıyorsun. Bir güzel sarıyorum seni sineme. “Oh be!” diyorum. “Dünya varmış.”

  Gücüm var elbet unutmaya, yok sansalar da bana ne! Ben, bütün gücümü seni sevmeye harcıyorum. Başka da bir şey kalmıyor geriye.

  Çarpışmıyorum, çatışmıyorum; derdim kalmadı ne duygularımla ne de gerçeklerimle. Hayatın eliydi bizi yan yana koyan. Yine o değil mi ayıran? Bana sunulanı kabul ediyorum. Belki de bu sayede sabretmeyi öğreniyorum. Bilirsin, en az senin kadar sabırsızımdır ben de.

  Dünya korkunç bir yere gidiyor, öyle diyorlar sevgilim. Oysa dünya, oraya çoktan gitmemiş miydi? Sadece gözlerimizi kapıyorduk, başkalarının acılarını dışarıda bırakıyorduk. Şimdiyse açmak zorunda kaldık. Ateş bizim ocağımıza da sıçrayınca… Yangının kokusunu aldık.

  Bütün dünya hummalı bir “evde kal” çağrısında. Caddeler, sokaklar boşalıyor. Evler belki de hiç ummadıkları kadar insan yüzü gördü. Teşekkür etmeliyiz belki de evlerimize, “Sıkıldım sizden.” deyip bizi sokağa tükürüvermiyorlar.

  Akşamın ışıkları yanıyor bir bir. Acaba şimdi, tam da şu anda, şu çatıların altındaki her bir âdem ne düşünüyor? Ne geçiyor aklından, kalbinden? İçinde ne fırtınalar kopuyor? Ben bugün seni düşündüm. Annemi düşündüm. Ya bir daha sesinizi duyamazsam, dedim. Seni aramak geçti içimden. Annemi aramak geçti. Ama tuttum kendimi. Tuttuğuma üzüldüm. Elimde olsa bu kadar iradeli olmamayı dilerdim. Ölüm korkusu sarsaydı da bedenimi, sizi arasaydım. Sahiden son defa sesinizi duyacakmış gibi…

  Ne yapardın, diye düşündüm sonra. Önce şaşırırdın aradığıma. İkimiz de sevgiyle, hasretle ama tutuk tutuk konuşurduk. Çok geçmeden hızlanır, yalnız olduğumuz süreçte başımızdan geçen her şeyi anlatmak hevesine kapılırdık. Susuşlarımız konuşmalarımıza baskın gelmeye başladığında ben, annemle konuşmaya karar verdiğimi söylerdim. Sen beni cesaretlendirirdin. Sen beni hep cesaretlendirirdin. Keşke yanımda olsaydın. Ellerimi tutardın. Gözlerimden öperdin.

  Oysa ne kadar da mantıklı bir karardı bu. İkimizin de iyiliği içindi. Benim hayat planım, hedef ve hayallerim, erkenden öğrendiğim ve kabullendiğim gerçeklerim; senin plansızlığın, kararsızlığın, içinde cevaplanmayı bekleyen sorular, kaçındığın yüzleşmeler… Aramızı açan ne çok şey vardı. Nihayet ikimiz de yollarımızın ayrı olduğuna karar kıldığımızda rahatlamıştık bir parça.  

  Hayatın eliydi bizi yan yana koyan. Yine o değil mi ayıran? Kızmak, küsmek ne mümkün? Ben seninle şifa buldum. Sen bir enkazı sevdin. Onu yeniden sevgiyle doğurdun. Kırıcılığına, yıkıcılığına direndin. En büyük sancılarında yanında oldun. Sen… İyi geldin. Keşke ben de sana iyi gelebilseydim. Çıkmaz sokaklarına yeni yollar çizebilseydim.

  Bunları düşünürüm, düşünürüm de yapamam. Yapamam işte. Severim. Hasret çekerim. Yine de dönüp bakamam ardıma.

  Tutarım kendimi. Tuttuğuma üzülürüm. Allah biliyor ya, elimde olsa bu kadar iradeli olmamayı dilerdim.

Karantina Sürecinde Evde Neler Yapabiliriz?

Dünya zorlu bir süreçten geçiyor. Bize düşen ise bu sürecin daha kolay atlatılabilmesi için evlerimizde kalmak. Peki neler yapabiliriz?

  1. Yeni bir diziye başlayabilirsin.
  2. Yeni bir dil – en azından temel şeyleri – öğrenmeye başlayabilirsin.
  3. Meditasyon yapabilirsin.
  4. İlgini çeken bir ülke ile ilgili araştırmalar yapabilir, tarihini öğrenebilirsin.
  5. Uzun süredir ertelediğin kitabı okuyabilirsin.
  6. Yeni yemek tarifleri öğrenip bunları deneyebilirsin.
  7. Bir hikaye yazmayı deneyebilirsin.
  8. Farklı yazarların şiirlerini okuyabilir, dilersen bir şiir yazabilirsin.
  9. Satranç öğrenebilirsin.
  10. İlgini çeken bir konuyla ilgili araştırmalar yapabilirsin.
  11. Belgesel izleyebilirsin.
  12. Evde egzersiz yapabilirsin.
  13. Sanal müze turu yapabilirsin.
  14. Yoga yapmayı denedin mi?
  15. Evinin bir köşesini dekore edebilirsin.
  16. Yapboz yapabilirsin.
  17. Farklı yerleri görmek için Google Earth’i kullanabilirsin.
  18. Resim yapabilirsin.
  19. Örgü örmeyi öğrenebilirsin.
  20. Podcast dinleyebilirsin.

Bir Hayvan Dost Olabilir mi?

Kediler, seçilmiş arkadaşlardır.
     Norman Corwin


Bir hayvan dost ola bilir mi?

Evet ola bilir. Benim çok hayvan dostum oldu en son sarı isminde bir kedim vardı. Üç gün önce kayboldu. Onu anlatacam size çünkü gittiğinden beri kendime gelemedim birazda olsa iyi olmamı sağlar belki bu yazı…

Sarıyı 2019’un Eylül ayında sahiplendim. 2 aylıktı aldığımda çok küçüktü hatta aldığım zaman çok ses çıkarıyor diye taşıma kabından çıkarıp çeketimin içine koydum o derece  küçüktü dostum. Sarının ismini ben koydum eski sahibiyle birebir muhatap olmadım vetirener sayesinde sahiplendim.

12 Eylül 2019

Eve getirdiğimde küçük olduğu için hemen alışmıştı bana. Benim yatağımda hep yatardı. Ben evde olmayınca dış kapıda beni beklerdi kapıyı açar açmaz miyavlardı çok mutlu olurdu benim geldiğime. Sarıyı sadece ben sevmedim arkadaşlarım da çok seviyordu hatta hayatında hiç kedi sevmeyenler bile sarıyı kucağına almak için can atıyorlardı. Önce çok korkuyorlardı ama korkularını yendikten sonra bırakmak istemiyorlardı.

Gün geçtikçe aliśiyordum geceleri yatmadan onunla oyun oynayıp öyle beraber uyurduk sabahları o beni uyandırırdı çok güzel vakit geçiriyorduk bana iyi dost oluyordu.

Küçüklüğümden beri kedi besliyorum ama ilk defa sarı gibi bir kedi besledim. Niye diye soracak olursanız. Evden çıkmama izin vermiyordu dış kapıyı açar açmaz hemen kapıdan çıkıyordu elime alınca da sarılıp bırakmıyordu beni. Eve gelene kadar da kapıdan ayrılmıyordu bazen de pencereye çıkıp dışarı bakıyordu beni görür görmez hemen dış kapıda mi yavlamaya başlıyordu.

Sarıyla yaklaşık 7 ay beraber zaman geçirdik çok güzel zamanlarımız oldu. Ama şimdi dışarıda ve nasıl olduğunu hiç bilmiyorum. Hani bir anne çocuğunu kaybeder ya bende kızımı kaybettim ve çokok üzgünüm ama yapa bileceğim bir şey yok elimden geleni yaptım.

Bu yazıyı okuyana belki çok saçma gelir üzülmem hatta bu yazı bile saçma gelir ama öyle değil saçma gelene zaten içinde hayvan sevgisi yoktur çünkü onlarda can taşıyor.

24okur.com okurların dan biriydi.

Siz siz olun hayvanlara merhametli olun çünkü onlarda  bir can taşıyor ve kendinize bir dost edinin. Çünkü insana en iyi gelen bir dostu olup vakit geçirmesi sizde bir dost edinmeniz dileğiyle görüşmek üzere….

ESKİ, KIRIK RADYO

Eski kırık bir radyodan yükseliyor sesler:

‘’Bir sözün coşkusuyla

Dönüyorum hayata

Senin için doğmuşum haykırmaya

Ey özgürlük…’’

Eski, kırık bir radyo… Ne ara düştün avlunun penceresinin bir kenarına konacak kadar? Oysa daha dün gibi seni ellerime aldığımda çocuklar gibi şen olduğum o gün. Havalara sıçradığım o gün, her saniyesiyle gözlerimin önünde hiç gerçek olmayacak bir hayal gibi.  İlk hafta jelatinini bile sökmemiştim bir çizik bile uğramasın diye semtine. Her gece özenle kutuna koymuştum, pahalı bir kol düğmesi gibi. Şimdiyse özgürlüklerin katledildiği bir avlunun en hatırlanmaz köşesinde çalıyorsun kendi kendine. Dikdörtgen, dikenli, 13’e 6 adımlık bir hasret avlusunda… Bu avluda gözyaşları kahkahalardan daha samimi, daha gerçek. O kadar büyük ki; uçsuz bucaksız denilen gökyüzü sığıyor buraya. Sahi dünya yuvarlak değil miydi? Neden gökyüzü dikdörtgen o zaman? Turgut Uyar’ın ‘’İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım.’’ dediği gök bu mu sahiden? Üzgünüm Turgut abi ben bu gökyüzüne bakınca sevinemiyorum. Yaprak da sevinemiyor. Bak yine köşesinde duvara dönmüş, düşünüyor. Sevinseydi o da bakardı gökyüzüne değil mi? Raskol de sevinmiyor. Dönüp duruyor yere bakarak. Sakallının dilinde yine sevda türküleri, onun da pek umurunda değil belli ki. Yine de ben bakayım senin hatırına biraz. Değişen bişey yok. Dikenli telli bizim gökyüzü yine. Parçalı bulutlu değil, dikenli telli… Yine de o bizim. O dikdörtgen şey bizim. Bakabiliyoruz akşam güneşi gurûba kayana kadar. Gece yasak. Gece, pencere kadar. En fazla ne kadar küçülebilir gökyüzü? Bardak altı geçmeyen bir delik kadar. Bir gün daha bitiyor. Yine kapandı kapı ve gecenin karanlığı gökyüzünden yüreğimize doğru inmeye başladı. Değişen tek şey eski, kırık radyodaki melodi:

‘’ Kuşlar, sizin kadar hür olmaktı hayalim…’’

Şiirle, Umutla, Hasretle

Şiirsiz olmaz umutsuz hiç olmaz; hasret ise her zaman baş ucumuzda… Güzel ve güneşli günlere hasretliğimiz varsa şiirlerin üstatlardan kahven senden, ev hallerinize eşlik edecek umut dolu şiirleri sana sunmak ise benden sevgili okur. Evinde kal ve kahve kokusuyla şiirlerin dörtlüklerine eşlik et seviliyorsun…


ANADOLU

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne – üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?

Ali Lidar

O GELSİN ÜSTÜMÜ ÖRTSÜN

Eski bir Magirus bulsam girip içine ağlarım
Ne yana dönsem karanlık
Bu ne biçim cumartesi
İçimde bir gölge
Bilmiyorum neyin lekesi

Soğuk
Ve yorgunum
Gitmeliyim
Ama yorgunum
Susmalıyım artık
-ki dinleyen de kalmadı!-
Çok yorgunum

Boş bir vagon bulsam girip içine ağlarım
Tersiz ve telaşlıyım
Yolun sonuna doğru
Kopup dört yana dağılan
Tesbih parçaları gibiyim

Ama işte
Umut bu
Bitsin deyince
bitmiyor
Ömür gibi
Bitsin demek
Günah gibi

Kırık bir sandal bulsam girip içine ağlarım
Bütün unutulmuşluklarımı
Tek bir gecede unutup
Kabul eder mi beni
Tahta
Su
Ve karanlık

Uygunsuzum
Ve uykusuz
Kesilsin artık sesim
O, gelsin
Üstümü örtsün.

GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ…

Güzel günler göreceğiz çocuklar
Motorları maviliklere süreceğiz
Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler

Hani şimdi bize
Cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır,
Yalnız cumaları,yalnız pazarları

Hani şimdi biz
Bir peri masalı dinler gibi seyrederiz
Işıklı caddelerde mağazaları,
Hani bunlar
77 katlı yekpare camdan mağazalardır.

Hani şimdi biz haykırırız
Cevap:
Açılır kara kaplı kitap:Zindan

Kayış kapar kolumuzu
Kırılan kemik, kan

Hani şimdi bizim soframıza
Haftada bir et gelir
Ve
Çocuklarımız işten eve
Sapsarı iskelet gelir

Hani şimdi biz
İnanın güzel günler göreceğiz çocuklar
Güneşli günler göreceğiz
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
Işıklı maviliklere süreceğiz

UMUTTUR

sev beni, alış bana
kimse ürkütemez bağlandığımız güzelliğin utkusunu
sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev
şimdilik bırak musluğun sızmasını damın akmasını
bir tırnak gibi büyü domuz bir tırnak gibi
zorlayarak her bir yanı
çünkü biraz sonra umut başlar her günkü, başlar

aslında bir alıştırmadır umut
öbürlerinin azıcık nefes diye bağışladığı
-baharı beklemeye benzer-
hain ve olmayanadır çünkü
umutsuzluğu taşır yanında
oysa nasıl olsa gelecektir bahar denen tarih
önüne durulmaz mantığıyla doğanın
yeşilden olma birim
sudan gelme itmeyle

umut yoktur
kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek
çünkü umut kaçınılmaz gelecektir
bütün gümbürtüsüyle
umut kaçınılmaz gerçektir çünkü
biri Asya’da biterken sözgelişi, Şili’de öbürkü başlar

“Kalp Hanım”

2016 Yılında kendi adını verdiği kalben albümüyle müzik dünyasına giriş yapan kalben, üçüncü stüdyo albümü olan “Kalp Hanım” ile sahnede.

Yeni albüm 11 şarkıdan oluşuyor. Sözü müziği Mete Özgencil’e ait olan “Bende Kal” şarkısı hariç tüm şarkılar kalbene ait. Bugüne kadar sesinde ve şarkılarındaki farklı yorumuyla karşımıza çıkan kalben, yine bizleri bambaşka dünyalara itmeyi başarıyor. Albümde yer alan şarkıları ise;

  • Yankılar
  • Avrupa Var, Amerika Var
  • Son Bir Gece
  • Leyla’nın İzleri
  • Kasımpatılar
  • Bende Kal
  • Seni Özlerim
  • Gezegen
  • Son Adalar
  • Çiçekçi
  • Kalp Hanım

Albümün adını aldığı kalp hanım şarkısını aşağıya bırakmadan önce naçizane en beğendiğim parçayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Kıyamadım uyandırmaya öpücük öpücük”

“Henüz yıldızlardan önce bu aşk ”

“Uyandırsana beni sevgilim,

Yürüyelim, yürüyelim denizin üstünde.

Bak, kız kulesi gülümsüyor, neşesi üstünde.

Kaçasım geldi seninle, son bir gece”

“Kalp Hanımlara, Kalp Beylere, kendini hanım ya da bey olarak tanımlamak istemeyenlere, hepimize, kalbimle…”

YALNIZLIK, YALNIZLIK VE YALNIZLIK…

İnsan neden yalnız hisseder kendini ?

Evet bu hafta başlıktan da anlaşılacağı üzere yalnızlık konumuz. İnsancıkların şiirler, romanlar, şarkılar yazdığı, adı geçince uzaklara dalındığı… Neydi yalnızlık ? Çok sevdiğin günlerden uzakta olmak mı, içinde yaşadıklarını kimseye anlatamamak mı veya kimsenin içindekileri görememesi mi? Yoksa sevgiliden, eşinden, sözlünden, nişanlından, dostundan, arkadaşından, komşundan, annenden, babandan, ablandan, abinden, kardeşinden, ikizinden uzak kalmak mı? Yoksa özgürlüğünden mi…? Nedir? Nedir bu kadar kalabalık arasında yalnız hissetmemizin sebebi? Canımın içi Sezenim şöyle dile getirdi yıllar evvel yalnızlığı;

“Anladım, sonu yok yalnızlığın,

Her gün çoğalacak”

Evet yalnızlığın sonu yok hakikatte. Her an dımdızlak kalabiliriz! Tamam tamam dımdızlak değil lakin kendi kendimize kalırız. Hatta aynaya bakakalırız, kendi gözlerimizin içine baka baka konuşuruz kendimizle. Dalarız sonra uzaklara özlem duyulan günlere zira sonu yoktur yalnızlığın ve her gün biraz daha çoğalacaktır avuçlarımızda.. Amma velakin şöyle bir şey de var. Avuçlarımıza bakınca yalnız olduğumuzu göremeyiz zira anılar vardır bir tek avuçlarımızda. Ne hoş değil mi gülümsetirken bir yandan gözyaşı döktüren anılar…

Peki yalnızlık sevgili Cem Adrian’ın şu dizelerinde geçtiği gibi mi?

“Yalnızlık, Öldürüyor seni öldürüyor beni

Yalandan ninnileriyle büyütüyor bizi…”

Evet koca bir yalan yalnızlık. Yok öyle bir şey. Hiç bir şeyin yoksa bile “Allah’ın ya da Tanrın, davan, sevdan, umudun, heyecanın, hasretin, özlemin, vefan, duan, niyetin, gözlerin, vardır. Şimdi yok mok deme illaki vardır arkadaşım yoksa zaten ölmüşsün sen hatta oksijen israfı yapıyorsun! Tamam tamam bu itham ağır oldu biraz. Ama hiçbir şeyin yoksa bile bu satırları okuyan gözlerin var değil mi? Ve o gözler her zaman izler, seyreder, inceler, okur, dalar uzaklara…

Yalnız değilsin demeyeceğim zira hislerini, içinden geçenleri, yaşadıklarını bilemem. Belki çok yalnızsın belki değil o senin dünyan. Fakat bu yazı benim dünyamı yansıttığı için müsaadeni isteyerek kendimden biraz bahsedeceğim. Benim yalnızlığım davam. Çok özlüyorum davamı, dava arkadaşlarımı bir de beraber içtiğimiz çayı, gitar çalıp şarkı söylediğimiz anları, gezmelerimizi, hayallerimiz… Ahh diyorum ne olur geri gelse, tutsa avuçlarımdan dinlediğin ninni sona erdi kalk gidiyoruz dese… Demez değil mi? Peki ya derse o zaman ne yaparım ya da ne yaparsınız…?

Ayrıca bu hafta hangi konu hakkında yazıyım diye soru sorduğum dostum tek bir kelime ile cevap verdi. Ne olduğunu söylemiycem bütün yazıda bahsettik zaten. Ona buradan sesleniyorum ve diyorum ki:

Yalnız değilim,

Yalnız değilsin,

Yalnız değiller…

“Ne Yapsam?”

Şu zor günlerde hepimiz evlerimizde karantina altındayız. Psikolojimiz haberlerden, sosyal medyada yayılan asılsız şeylerden dolayı çökmek üzere. Bu zor zamanlarda hem psikolojik yönden bir nebze de olsa rahatlamak için hem de eğlenceli vakit geçirmek için evde yapabileceğiniz aktivitelerden bahsetmek istiyorum. Bakalım evde neler yapabiliyoruz.

1.Dolabınızdaki Fazlalıklardan Kurtulun.

O hiç giymediğiniz ama atmaya da kıyamadığınız kıyafetlerden sizcede artık kurtulma zamanı gelmedi mi? Hadi bir kutu alın ve fazlalıklardan kurtulun. Bu şekilde hem daha düzenli bir dolaba sahip olacağınıza hem de rahatlayacağınıza eminim.

2. Spor Yapın!

Hayat koşuşturmacasının içerisinde bir türlü spora vakit ayıramayanlara ve “O pahalı spor salonlarına para veremem.” diyenlere bir tavsiye bu da. Evde spor yapmak gibisi var mı? Bence yok. Sizi spor konusunda yönlendirebilecek birçok uygulama var. Bunlardan birisini indirerek evde rahatça sporunuzu yapabilirsiniz.

3. Örgü Örün!

Eskiden annelerimiz, anneannelerimiz evdeyken neler yapıyorlardı? Tabii ki de güzel güzel örgüler örüyorlardı. Bu sayede hem yeni kazaklarınız, yeni şapkalarınız ve yeni atkılarınız olur, fena mı? ?

4. Evin İçine İpuçları Gizleyin!

Aile bireyleriyle beraber oyun oynamanın tam zamanı! Evdeki eşyaların altına, içine üstüne ipuçları ve bilmeceler saklayarak harika bir oyun üretebilirsiniz.

5. Puzzle Yapın!

En büyük parçalı puzzlelardan alıp dev bir puzzleye sahip olmanın tam zamanı. Belki çerçeveletip duvara bile asabilirsiniz. Ne dersiniz?

6. Günlük Tutmaya Başlayın!

Bu zor günlerde rahatlamanın en güzel yolu bence yazmaktır. Düşüncelerinizi, anılarınızı, nefretinizi, mutluluğunuzu yani kısaca aklınıza gelen her şeyi yazmayı deneyin. İçinizi dökmek sizi rahatlatacaktır.

Evde Çocuklarla Yapılacak Eğlenceli Aktiviteler

Dünyayı saran Koronavirüs (Covid-19) salgını sebebiyle okullar tatil edildi, peki dışarı çıkmak isteyen evde canı sıkılan, canı sıkıldıkça tablete telefona sarılan çocuklara tableti telefonu unutturup onlarla birlikte keyifli zaman geçirmenizi sağlayacak etkinlikler ile geldim. Bu etkinlikler için malzemeler evinizde bulabileceğiniz, yüksek maliyet gerektirmeyen tamamen sizin yaratıcılığınıza da kalmış etkinlik malzemelerinden oluşuyor.


İlk fotoğrafta olduğu gibi plastik bardaklar ve lastik ile kule yapmaya tüm aile fertleri katılabilir ve keyifli kaliteli bir zaman geçirebilirsiniz. Oyunun kuralları basit bardağı hep beraber tutup en tepeye yerleştirmek. İkinci fotoğrafta gazeteden farklı boyutlarda delikler açıp, yine kağıttan veya gazeteden yaptığınız uçak ile o deliklerden geçirmek, isterseniz deliklere puan verebilirsiniz.

Üçüncü fotoğrafta oyuncak bebekle yapılacak bir etkinlik tavsiyesi var, oyuncak bebeklerimizi boyamak hep küçükken sevdiğim şeydi. Burada da oyuncak bebeğin ayaklarını boyaya batırıp yürütüp izlerini çıkartıyor, buna kesin bayılacaklar.

Boyama yapmak demişken, ayak ile resim yapmayı denediniz mi? Yine çocukların yaparken çok eğleneceğinden şüphe yok. Peki ya yere çizdiğim yamuk bir çizgide düz yürüyebilir misin? Dediğinizde, Eveeett! diye bağırdıklarını duyuyor gibiyim.

Evinizde bulunan plastik kutuya bir fener yerleştirip üzerine kum döktüğünüzde hem ilgilerini çekecek hemde onları uzun süre resim yapmalarını sağladığı gibi parmakları ile yaptıkları bu işlem küçük kaslarını geliştirmeye olanak sağlayacaktır. Kulak pamuklarını bir lastik ile tutturup baskı tekniği ile bir ağaç yapmasını isteyebilir yada istediğin her hangi bir resmi .

Peki evde ki çocuklar henüz çok minik ise, onlar için de gelişimlerini destekleyecek etkinlikler ile geldim. Kalorifer peteğine yapıştırdığınız renkli bantları sökmek o yaştakilerin ilgisini çektiği gibi yine hem küçük kaslarını hemde büyük kaslarını geliştirecektir. Evde çırpa telinize ponponlar yerleştirip önüne koyduğunuzda küçük kaslarının geliştiğini anlamadan hepsini çıkarmak için uğraş verecektir. Çok tatlı değil mi 🙂

Henüz kalem tutmayı tam yapamayan çocuklarınız ile oyuncak arabalarına kalemleri bantlayıp bu şekilde resim yapmayı sağlayabilir hem de masa da oturma süresini uzatabilirsiniz.

Bir tepsi veya kartonun üzerine renkli pipetler ile fotoğraftaki gibi yapıştırıp, pinpon topu ile yarış yaptırabilirsiniz. Oyuncakların gölgesini çizmeye ne dersin. Evde güneş vuran bir oda da yada balkonunuzda veya bahçenizde hiç yoksa bir fener tutarak yapabilirsiniz.

Evde dinazor gibi yürümeye ne dersiniz, genellikle çocukların dinazorlara bayıldığını bildiğim için bu etkinlik hoşlarına gideceğini düşünüyorum. Peki sulu boyayı üfleyip saç yapalım mı, yine buda çocukların çok sevdiği bir etkinlik olmuştur hep.

Kahvaltıda yediğiniz yumurta kabuklarına çimlendirme yapmak ve çimlenmesini görmesi çok hoşlarına gidiyor. Yumurtaları bu şekilde boyaya da bilirsiniz. Tuvalet kağıdı rulosunu uzun uzun şeritler halinde kesip yine baskı tekniği ile resim yapmasına olanak tanıyabilirsiniz.

Bu paylaştıklarım umarım sizlerin işine yarar, evde yapabileceğiniz gibi olanları özel olarak seçtim çünkü bir okul öncesi öğretmeni olarak söylüyorum ki bu etkinlikleri okulda denedim ve çok keyif aldılar, etkinlikler çoğaltılabilir hepsi sizin yaratıcılığınıza kalmış.

Sağlıkla Kalın.

Bir Kelâm, Bin Tefekkür

Kelâm-ı kibâr, vecize, özlü söz, inci…

Günümüzde aforizma adını da veriyorlardı sanırım. Gerçi aforizmalar denilince benim aklıma ilk olarak Franz Kafka geliyor.

Konuşmayı çok seven ve tercih eden insanlar adına, bir kenara oturup, sessizce, havada uçuşan bu sözcükleri düşünmekten alamıyorum çoğu zaman kendimi.

Cevap verir misiniz bilmiyorum ama açıkçası sizleri derinden etkilemiş olan sözleri sormak da geliyor içimden…

Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı…

Acaba kaç ‘savaşı’ durduracak bir söz edebildim?

İnsanlarla konuşmaya ihtiyacım var. Ama ben incitmeyecek sözcükleri bulmaya çalışırken insanlar sıkılıp uzaklaşıyorlar. Onlara da kızamıyorum. Haklılar. Paha biçilemez bir hazineleri, zamanları geçip gidiyor. Onu daha iyi bir şekilde değerlendirmek istiyorlar.

Sanırım sözü daha da uzatmadan bir nokta koymam lazım.

Sizleri seviyorum. Sesinize hasretim. O her şeyi anlatan bakışlarınıza, gözlerinize…

Biraz Radyo Biraz Tiyatro

Evde geçirdiğimiz sürede yapacak bir şey bulamadığımız anlarda, gece uykuya geçmekte zorlandığımızda.. Size güzel bir önerim var. Radyo Tiyatrosu.

Peki nedir bu radyo tiyatrosu? Büyüklerimize sorduğumuzda “çocukluğum..” cevabını alıyoruz. Kökeni çok eskilere dayanıyor. Televizyon olmayan zamanlara.. Herhangi bir görüntü olmadan, oyuncuların tiyatroyu anlatması diye tanımlayabiliriz aslında.. Evinizde otururken ya da bir şeylerle uğraşırken hayatınıza eşlik eden güzel bir arkadaş, güzel bir etkinlik.

Eskiden sadece radyolarda yayınlanıyordu fakat artan imkanlar ve gelişen teknolojiyle birlikte Youtube, spotify gibi bir çok platformdan ulaşabilmek mümkün.

Severek dinlediğim birkaç tiyatroyu sizler için linkleyeceğim. Umarım sizin de hoşunuza gider.. Keyifli dinlemeler 🙂

https://www.youtube.com/watch?v=BMwmY8XMWjg&t=1952s
Kayıp şeyler dükkanı
https://www.youtube.com/watch?v=BjE0065rZGs
Üçüncü kattaki daire
https://www.youtube.com/watch?v=Xdf7I0z5RYg
Köşkte cinayet

Hafta Yenilendi, Şimdi Sıra Sende

Mart ayını yarıladığımız yeni bir haftaya başlamış bulunmaktayız. Zamanın hızla akıp gitmesi bir yana, sürekli değişen gündemimizle de, yeniliklere ayak uydurmaya çalışıyoruz. Yeni virüsler, yeni yaptırımlar, yeni uygulamalar, yeni bilgiler ve bu bilgileri öğrenme yolları denerken vücudumuzdaki kaygı ve stres oranı da doğal olarak artıyor.

Korku, hiç şüphesiz hepimizin içinde mevcut. Türlü konularla alakalı kaygılar yaşıyoruz. Yaşadığımız dünyanın gündeminden kopmamak, çağın getirdikleri ve götürdüklerini bilerek yol almak elbette çok önemli. Fakat içsel huzurumuzu ve olumlu düşünmemizi de her ne koşulda olursak olalım yanımızda taşımamız gerektiğini düşünüyorum.

Zihnimiz sandığımızdan çok daha güçlü. Yapılan araştırmalar açıkça gösteriyor ki, zihninde pozitif imgelemler kuran kanser hastalarının, kaybedeceğine inan hastalara göre çok daha hızlı bir şekilde iyileştiği. Ya da daha maraton başlamadan kendisini bitiş çizgisinde hayal eden koşucuların açık ara farkla yarışı önde bitirdikleri.

  • Planlı yaşayın arkadaşlar. Yeni haftanın ilk günü kendinize bir haftalık yol haritası çizin. Evden oldukça az çıkmamız gereken bu zamanda okunacak kitaplar, izlenilecek filmler ya da belgeseller iyi birer arkadaş olabilir. Ya da evde spor yapmaya bir türlü başlamayanlar için harika bir dönem. Haftalık bir hedef koyun ve gerçekleştirin. Her yeni hafta başardığınız yeni bir hedef, kendinize olan inancınızı arttıracaktır.
  • Güzel günlerin geleceğine inanın. Zihninizde ve ruhunuzdaki kandilleri söndürmek isteyenler her zaman olacaktır. Ama bilmelisiniz ki, siz içinizden üflemediğiniz sürece yanan mumlarınızı, hiçbir fırtına söndüremeyecektir içinizde ki aydınlığı. Sizin yetenekleriniz, sizin hayalleriniz, ve başlı başına siz, daha doğduğunuz andan itibaren görünmez bir zırhla çerçevelediniz içindeki gücü. Sarsılabilir, ama siz istemezseniz yok edilemez. İnanın, kendinize ve güzel günlerin geleceğine inanın.
  • İnsanların çoğunda kabullenilmiş bir çaresizlik olduğunu gözlemliyorum. Herkes rahatsız olduğu mevcut hayatında kalmakta ısrarcı. Çünkü daha iyi bir hayatın ona geleceğine inanmıyor. İyi bir hikaye dinlediklerinde ‘ Aman beni bulmaz ki böylesi ‘ gibi cümleler size de tanıdık geldi mi? Yoksa sizde hayatınızın hep aynı durağanlıkta gideceğini düşünenlerden misiniz? Öyleyseniz hemen bu düşüncelerden arının. Bazı şeyler sadece filmlerde olmaz arkadaşlar. Evrenin milyonlarca mucizesi vardır. Ve biri gelip sizin başınıza konabilir. Siz çok kıymetlisiniz. Bir anne babanın biriciği, birinin dostu, birinin yol arkadaşısınız. Mucizeler gelecektir. Yeter ki daha güzel bir hayatı, daha başarılı bir kariyeri, daha mutlu bir seni hak ettiğinize inanın.

Ve günde 3 defa geçin aynanın karşısına ve yüzünüze bakıp gülümseyin. Gözlerinizin içine bakıp bakıp gülümseyin. Sevin kendinizi. Evet hafta yenilendi. Şimdi sıra bizde. Kendinize inandığınız ve yüreğinizin derinliklerindeki yaşama sevincine virüslerin erişemediği bir hafta yaşamak için harekete geçin.

BEKLE…

     Beklemek nefes almaya bile hükmedemeyen biz aciz beşerler için yapabildiğimiz en büyük işlerin başında gelir. İnsan hayatının büyük bir kısmı beklemekle geçer. Bunun her durumda ve herkesin hayatında farklı şekillerde tezahür ettiğini görebiliriz. Kimi zaman Necip Fazıl’ın ‘’ Ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan bir günahı, seni beklediğim kadar.’’ dediği sitem dolu mısralarında, kimi zaman Cemal Süreya’ nın ‘’Yarından bir şeyler beklemekle geçiyor ömrümüz’’ dediği dizesinde, kimi zaman Abdurrahim Karakoç’un ‘’ Büyür içimde bir dert, beklemek’’ dediği huzursuz dudaklarında, kimi zaman da ‘’ O gemi bir gün gelecek’’ diyen İsmail Abinin pullu ceketinde görebiliriz beklemenin türlü türlü hallerini. Yani herkes hayatta birilerini veya bir şeyleri bekler. Ancak beklemenin güzelliği bekleyene ve beklenene göre güzeldir.  Örneğin bir anne için beklemek gurbetteki evladının yolunu gözlediği zaman güzeldir. Bir asker için beklemek ecdadının kanıyla sulanmış olan şanlı sancağının başında olduğu zaman güzeldir. Bir şair için beklemek elinde kalem, önünde kağıt, kalbinin taşmasını beklediği zaman güzeldir. Bir âşık için mâşukunun kapısında olduğu zaman güzeldir beklemek. 

     Bunlar gerçekten güzeldir, tarifsizdir. Ancak şüphesiz beklemenin en güzel hâli O’nun kapısındadır. Nasıl beklediğin önemli değil, nerde durduğun da…  Yeter ki bekle o kapıda. Ne bir şey istenir senden, ne de itilirsin elinin tersiyle. Öyle bir kapıdır ki o, tokmağına dokunmayagör ne ruh kalır ne beden. Eşiğine varmayagör, ne sen kalırsın ne de ben. Çaresizsen çare olur yüreğine, dertliysen derman. Üfleyip ruhundan tattırmadı mı sana sonsuzluğun ilk celsesini? Kalem O’nun, kitap O’nun, gönül O’nun iken neden bu acele, neden? Bekle o kapıda, sadece bekle. Derdim var diye üzülme. Geceye bakıp gündüzü, dikene bakıp gülü gör. Gökteki hilâlin dolunay olması için, güzün geçip bahar olması için zaman gerekir unutma. Bekle. Sadece bekle.

Aldım ele kara yüzümü kapına geldim

İsyân ile memlû teni sen câna yetirdim

(Günah ve kusur kirleriyle kararan yüzümü ellerimin içine alıp, yani utanarak sıkılarak senin kapına geldim. İsyanlarımın bedenimi ve iç dünyamı etkilemiş haliyle sana arz ettim.)

Tut destimi şâhım beni reddetme kapından

Ser-mâyem olan cânımı dîvâna yetirdim1

(Ey sevgili sultanım, beni ulu kapından geri çevirme, en değerli varlığım olan canımı senin yolunda vermek için buradayım, huzuruna kabul eyle tek canımı teslim al.)

( Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi )

Rüyaya Uyanmak

Soğuk bir ilkbahar sabahına uyandım. Sanki bu ben değildim, hareket ettim. Aynaya baktım, değişmiştim. Kafam yapmam gerekenlerle doluydu hep daha iyi hissederim sanmıştım. Neden yaptığımı bilmeden harekete geçtim. Kapıyı çekip çıktım. Kitlemem gerekiyor muydu? 

Ezbere hareket ediyordum. 2-3 dakika içinde bir otobüs geçmeli burdan ve ona binmeliyim. 

Gökyüzüne baktım uzun zamandır görmemiş olmam içimde bir burukluk oluşturdu. Özlemiştim. Soğuğa rağmen masmavi ve öyle canlıydı ki..

Otobüse bindim hep olmak istediğim bedendeydim. Böyle mi geçiyordu günleri? Ezbere…Hiç böyle hayal etmemiştim. Etrafımdaki insanları izlemeye başladım. Ne düşündüklerini bilmek istiyordum. Herkes benim gibi miydi? Sadece yapması gerektiği için bilmeden mi hareket ediyorlardı? 

Birkaç durak geçti nerede ineceğimi bilmiyordum. Ama inmem gerektiğinde inerdim. Yumuşacık, enerji dolu bir ses “Günaydın” dedi.

-Günaydın.

Afallamıştım nereye gittiğimi sordu. Bilmiyorum, dedim. Şaşkınlığını gidermek için “Benim için sıradan bir gün değil, uzun hikaye…”

Sessizliği bozmak için devam ettim. İçimde yapmam gerekenleri söyleyen biri var. Onu dinlemek zorundayım, dedim.

Kulağıma eğildi. İçimdekiyle konuşur gibiydi.

-“Ama bugün hafta sonu yani tatil.”

Hemen sonra ilk durakta indi. Peşinden indim. 

Yürürken etrafındaki canlı cansız her şeye bir göz atıyor. Arada gökyüzüne bakmayı ihmal etmiyordu.

Bugün gökyüzü çok güzel, dedim.

Çoğunlukla öyle olduğunu sadece çok sık bakmadığımızı söyledi. Ve konuşmaya devam etti.

-“Etrafımda sırf yapmış olmak için yapılmış bir sürü iş ve neden yaptığını bilmeden yapan bir dolu insan var.”

Karşı çıkıp ben onlardan değilim farklı bir durumdayım diyecektim. Vazgeçtim.

-“Ben de öyleyim, öyleydim. Ama geçirdiğim zamanı anlamlandırmaya çalışıyorum artık. Etrafımda her gün bir sürü olay oluyor. Gece yattığımda kafamda yerlerine koyamadığım sürü düşünce. Doğru gitmeyen bir şeyler olduğunun farkındaydım uzun zamandır. Yok saymak hep daha kolay gelir bilirsin. Hep başka bir şeyle uğraştım bunu yok sayabilmek için. 

Uyu, uyan, sorumluluklarını yerine getir, zaman öldür ve uyu.Eksik olan bir şey vardı.

Kendim…

Zaman gelip geçiyordu. Ve hep aynıydım kendimi yok sayarak ilerliyordum. Bir şeylerin değişmesini bekleyerek…

Ama bilmelisin ki bir şeyi istemen yetmiyor, gidip alman gerekiyor.

Artık en ufak bir işi bile özenle ve bilinçli bir şekilde yapıyorum. Ve ne yaparsam yapayım ‘o anda kalmaya’ çalışıyorum.

Zihnimin başka yerlere, başka insanların yanına kaçmasına izin vermiyorum.

Eskisi kadar yakınmıyorum. O durumu en iyi hale getirmeye çalışıyorum.”

Sustu daha fazla konuşmak istemediğini fark ettim. Devam etmesini istiyordum.

Sert bir rüzgar esti. Gece aralık bırakılan pencere çarptı.

Uyandım ben bir kırık vazoyum hala kırık parçam orda duruyor uzanamıyorum. Her şey bir rüya mıydı? Daha anlatacak çok şeyi vardı. Tekrar uyusam onu görür müyüm? 

Sanırım hayatımı yazmaya devam etmeliyim.