33.3 C
İstanbul
Pazar, Temmuz 27, 2025

Bülent Bağmen’den Kendini Dinleyelim

Ben Bülent Bağmen İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinde 1993 yılında dünyaya geldim.Edirneliyim. Kendimi ve hayatımı ve hayatı sorgulamaya ilkokul çağlarında başladım. Öncelikle çevremde yaşanan her olayı anlamaya algılamaya ve kendimce yorum yapıp bir sonuca varmaya çalışıyordum. Daha o zamandan başlamıştım farkında olmadan gelişen olayların arkasındaki nedeni ve psikolojik sorunu anlamaya çalışıyordum. Herhangi bir şey olduğu zaman direkt mantıksal yaklaşırdım. Hep düzenli bir yaşamım olsun isterdim ama bir türlü yakalayamadım o düzenli hayatı. Çalışma disiplinim hat safhadadır her zaman. 13 yaşında başladım çalışmaya 27 yaşıma geldiğimde 22 tane işte çalışmıştım. O kadar güzel tecrübeler edindim ki bu tecrübeler beni şu anki Bülent Bağmen olmamı sağlamıştır. O kadar işte çalışmama rağmen bir türlü oyunculuk mesleğinden vazgeçemiyordum. Hangi mesleği yaparsam yapayım aklım hep oyunculukta kalıyordu. Mesela bir işe girmiştim. Günlük 12 saat çalışıyordum işim rahattı ama durdum düşündüm ve dedim ki ben kendimi burada geliştiremem ve çıktım o işten. Daha sonra başka satış yerine girdim. Burada da baktım herkes birbirinin müşterisini çalıyor ? bu iş bana göre değil dedim çıktım. Hayata bakış tarzımı şu yaptığım işte örnekle anlatmak isterim. Motorsiklet kullanmak istiyordum yalnız motorsiklet alamıyorum. Dedim ki kendi kendime nasıl yaparım nasıl ederim diye düşündüm ve ailemden gizli bir şekilde bir Avm’de motorcu olarak başladım. Yalnız burada işe başlama amacım şuydu. Hem motosiklet kullanırım dedim. Hem para kazanırım dedim. Hem çevre yaparım dedim. Bir taşla 3 kuş. Ve başladım bu işe öyle bir çevre ve tecrübe edindim ki bana hayatımda en büyük katkısı olan bir işti çünkü bu. Çünkü oyuncu insanlardan beslenirdi. Onlarca insan çeşidi ve tip görüyordum. 7 yıl beni çok yordu başkalarının hataları yüzünden korkunç kazalar geçirdim. Ama her yere düştüğümde aklımda bir şey vardı. Ben bir gün amacıma ulaşacağıma o kadar emindim ki içimdeki his sadece sabretmemi söylüyordu. Ama bu zaman zarfı içinde kendimde keşfettiğim oyunculuk isteği gün geçtikçe artıyordu. Sürekli araştırıyordum. Nerede nasıl eğitimler alabilirim diye. Deli gibi araştırıyordum.Oyuncu olmak istiyordum çünkü kendimle birlikte değiştirmek istediğim çok şey vardı. Çevremdeki insanları ve hayatlarını sürekli inceliyordum ve yaptıkları hataları gözlemliyordum. Bu benim için en buyuk derslerden biridir. İbret almak. Hep ayni şeyleri yapıyorlardı ve mutsuz bir şekilde yaşıyorlardı. Ben de kesinlikle böyle olmayacağım deyip her defasında baş koyduğum bu yolda kararlılıkla ilerliyordum. İçinde bulunduğum durum oyunculuk yapmam için uygun olmasa da ben bu duruma her zaman için varımı yoğumu harcadığımdan bir gün güneş benim için doğacaktı ? Yalnız sade bir oyuncu değil donanımlı bir oyuncu olmak isterim her zaman. Oyunculuğu araştırırken birçok olumsuz şeyler de duyuyorduk oyunculuk çevresinden. Ama her zaman için şu duayı ederdim. Allah’ım yapmak istediğim oyunculuk işinde güzel insanlarla tanışıp beni güzel yönlendirecek ve hakkımı verebilecek insanlarla muhatap olabilmeyi nasip et derdim.

Ben oyuncu olmaya karar vermiş bir kişi olarak başlangıçta ortasında sonunda olabilecek bütün sıkıntıları elimden geldiğince araştırmaya çalıştım düşündüm ne kaybederim diye düşündüm ne kazanırım diye düşündüm ve sürekli bu işlerle uğraşan kişilerin, cast direktörlerinin kitaplarını okudum ne yapılırsa hata olur nasıl düşünülürse güzel olur psikolojik olarak insan kendini nasıl etkiler bunları zaman içinde düşünüyorum amacım bir an önce televizyona çıkıp ün kazanmak değil elimden geldiği sürece gerekli eğitimleri alıp bir yerden doğru kişilerle ve kaliteli insanlarla bir şeylere başlamak her zaman için, yani ben oyuncu olacağım dediğim zamanlarda bir yandan da malum maddi sıkıntılar, bir yandan iş bir yandan eğitim yapmak istenilenler kafada bir sürü sorular ama en ufak umutsuzluğa dahi kapılmış değilim şimdiye kadar çünkü en ufak zamanın bile değerlendiren bir kişiyim.
İnsan ilk önce yaptığı işe inanacak yapmak istediği şeye inanacak ki başarılı olabilsin. İnsan başarıyı kendisine, başarısızlığını başkalarına olacak şekilde mana bulmamalı.
İnsanlar her şeye çok çabuk bahaneler buluyorlar. Elindekinin kıymetini bilmiyorlar. Hep üste hep üste bakıyorlar. Halbuki ne kadar güzel bir sözdür;
Mutlu olmak istiyorsan kendinden yukarıdakine değil aşağıdakine bak diye. Yaptığın işlerde elbette ilerleyeceksin ama sabırlı bir şekilde ve emin adımlarla ilerlemelisin.
İnsanın kendini geliştirmesinde de kendine engel olup bahaneler bulması da hep kendinden kaynaklıdır. En büyük düşmanı aynı zamanda kendisidir en iyi motive eden kişi de kendisidir. İstemek başarmanın yarısıdır diye boşuna söylememişler. Hep isteyin arkadaşlar hep isteyin.
Sevgilerimle

Başarı=Sabırlı Olmak
Çok Çalışmak
Çok çalışmak
Çok çalışmak

TİYATRO OYUNCUSU BÜLENT BAĞMEN

İnsanlık Duruşması

Bir gün biri yardım istedi dünyanın ortasında.
Yanından geçtim, bakmadım bile.
Sonra irkildim,
Kafama inen dev tokmağın sesiyle.
Tek celsede boşadı insanlığım beni.

Terk ettim insanlığı çaresizliğe
Ve terk edildim insaniyetimden, gri bir günde.

Umut Var Olmaktır

Hepimizin var biliyorum can acıları, yaraları, sancıları.

Yolunda gitmeyen bir sürü şey, yarım bıraktığı bir sürü hikaye var hepimizin hayatta. Elini atsa, kim bilir kaç hayal kırıklığı çıkar cebinden her birimizin.

Fakat biliyorum ki, hepimizin kucak dolusu umudu da var hala.

Hala hep aynı heyecanla, her gün daha büyük hevesle bizi hayata bağlayacak bir sürü umudumuz var.

Her yere düşmede, ayağa daha güçlü kalkmamıza sebep, kocaman hayaller var avucumuzda. Bitmek tükenmek bilmeyen, ucu bucağı olmayan kıpır kıpır hayaller.

Akıtılan gözyaşlarından umut seli yaptık biz!

Biliyoruz ki, aydınlık, en zorlu, en karanlık, en bitmez dediğimiz tünellerin sonunda gülümser bize. Her güçlükle beraber bir de kolaylık müjdesi var.

Belki de o sebepten, hiçbir zorluk yıkamıyor bizi.

Hiçbir acı, gözümüzü, gönlümüzü karartmaya yetmiyor. Hiç vazgeçer mi insan umut etmekten?

Hayır, çünkü umut; var olmaktır!

Genç Adam ve Bilge

Uyandığında acısının hafiflediğini fark edince, soluğu bilgenin yanında aldı genç adam.

Yaşlı ve yalnız bilge, yine gönül yurdunu teselli ile meşguldü.

Hemen yanına ilişti ve sordu usulca,

“Bugün daha az acıyor, sence bu hayır mıdır şer mi?”

Yaşlı bilge acıyla tebessüm etti, dolu gözleri uzakları seyrederken.

“Sana kalmış evlat.” dedi uzun bir soluktan sonra ve yineledi, “Sana kalmış. Derdiyle hatrımda kalsın dersen, şerdir derim. Yok, alsın ızdırabını bir başıma bıraksın beni, unutayım, dersen hayırdır.”

Ne demek şimdi bu, dercesine bir bakış attı bilgeye, acıyla hemhal olmak nedir bilmeyen genç adam. Onun sabrını sınamak istercesine sürdürdü sessizliğini bilge, gözlerini uzaklardan ayırmadan. Neden sonra döndü gence ve bu kez, ızdırap akan gözlerini onda sabitledi.

“Demem o ki, dert de sende, derman da evlat. Eğer ızdırabı O’ndan geldiği için seviyorsan, hafiflediğine yan. Amma velâkin, acını bir ayak bağı biliyorsan, gözün aydın!”

“Sana kalmış evlat.” dedi bilge uzun soluğunu atarak, “Sana kalmış.”

Haklıydı. Evet, bilge bir kez daha genç adama beklediği cevabı vermişti.

“Anladım.” diye mırıldandı genç adam.

“Öyleyse ne duruyorsun evlat !?” diye sorunca, tekrar hayretle baktı bilgeye.

“Durma evlat, bak zaman öyle ya da böyle akıyor. Zamanın seni eskitmesine izin verme. Geç kalma evlat; gönlünü dinlemek için geç kalma!”

Kova’da Dolunay

Sevgili astrolojisever arkadaşlar,

3 Ağustos 2020, saat 18.58’de 11 derece Kova Burcu’nda Ay Dolacak. Etkisi min. 14 gün sürecek bu dolunayda “Asla kararımdan dönmem!” diyeceğiz.
Çünkü yaz boyunca gökyüzü etkileri hepimizi bir karara taşımak için uğraştırdı. Bu kararları gerçekleştirmek için de daha da devam ediyor. 3 Ağustos ile birlikte etkiler daha fazla ortaya çıkacak.

Bu dolunayın bizlere anlattığı “Kararlar”. Asla kararımdan dönmem diyeceğiz. Ailemiz kararlarımıza karşı çıkacak değer verdiğimiz insanlar bizi fikirlerimizden döndürmek için uğraşacak fakat ne kadar kararlı olursak o kadar başarılı olacağız. Bildiğiniz gibi dolunaylar tamamlanma enerjilidir. Olacak olan olur.

Şimdi artık yumurta kapıya geldi. Artık bundan sonra kararımızı vereceğiz. Peki kararımızdan cayarsak ne olur? Tekrar aynı dert ve sıkıntıların olma riskini yaşayabilmek cesaretini göstermek zorunda kalırız. Yani bu bir cesaret bu bir risk. Bu riske bu cesarete girmeye değer mi? Bunu bir sorgulamak gerekiyor arkadaşlar.

Şimdi biraz kovadan bahsetmek gerekirse, özgürlüğü yansıtıyor bizlere. Farklı düşüncelerin birleştiği doğayı da görüyoruz kovanın içerisinde ama sabit bir düşünce vardır çokta özgür diyemeyiz kova burcuna. Çünkü hava elementinin son üyesidir. Bu element ailesinin ilk üyesi İkizler, bize hem Kuzey Ay Düğüm hem de Venüs’ün burada olması dolunayda bu etkilerin de iyicil açılarla ortaya çıkabildiğini gösteriyor. Kuzey Düğüm Tepesinde ise sağ omzunda bulunan Bertelgeuse yıldızı bizi selamlıyor.

• Ani yer değişiklikleri, sürprizler, ani olan her şeyin konusu olduğu 14 günlük bir döneme giriyoruz!
• Ruhsal sıçramalar, yaratıcılık, kendini ön plana çıkarma isteği ve bireysellik temaları ön plana çıkacak. Farklı, sıradışı düşüneceğiz!
• Bağımsızlığımız en önemli ihtiyacımız olacak!
• Dolunaylar kontrol edilemeyen beklenmedik olayları gündeme getirirken Uranüs alışkanlıklarımızdan kopuş ve cesaret edemediğini değiştirmeye olanak sağlayabilir!
• Algılarımız, sezgilerimiz çok güçlü olacağından değişim yaşayacak gerekli içsel gücü çok rahat bulabileceğimiz bir zamana gireceğiz!
• Uranüs bireysel sıkıntılar yaratabileceği gibi toprak ve doğa koşullarında da sarsıntı olabilir!
• Evinizde, çalışma ve yaşam alanınızdaki elektrik çarpmalarına, elektrik sistemlerindeki arızalanmalara, sigorta güvenliğine karşı dikkat etmek gerekiyor!
• Bu dolunay ayrıca psikosomatik rahatsızlıkları, sinirsel gerginlikleri tetikleyebilir. Tansiyon, vertigo, kalp ve uyku sorunlarını ortaya çıkarabilir!

En çok etkilenecek burçlar: Aslan, Kova, Boğa ve Akrep burçları sabit burçlar oldukları için çok fazla etkilenecekler.

Olumlu yönde etkilenecek burçlar: İkizler, Yay, Koç ve Terazi burçları. Fırsatları kovalayın.

Yengeç, Oğlak, Balık ve Başak burçları ise direk etki almayacak ama etki alan kişiler vesilesiyle etkilenecekler. Yani burada hepimizin etkileneceği bir dolunaydan bahsediyoruz.

Kararlarımızı uygularken bedel ödemeden gelen bereketle karşılaşacağımıza işaret eden “Bu bereket gemilerimizi batırabilir de ama dünyanın bir numaralı gemisi haline de getirebilir!” Yorumuyla anlatıyor astrologlar bu enerjiyi. Gökyüzü etkiyi başlatıyor ve uygulaması yine bize düşüyor.

Anlık kararlar almayın,
Geçmiş konulardan arının,
Söyleyen değil dinleyen olun,
Öfke, kaygı, korku dolu insanlardan ve ortamlardan uzaklaşın,
Kararlarınızda cesur ve emin olun.

Kova dolunayı artan öz farkındalık ile senelerdir yenemediğiniz korku ve kaygılarınızı şifalandırıp duygularınızı en saf hali ile hayatınızı iyi ve güzel olanla taçlandırmayı başarabilirsiniz.

Gökyüzünüz ve yolunuz ışık olsun…

Çizgi Filmler Bize Ne Söylüyor?

Çocukluk deyince akla bir çok şey geliyor.
Onlardan biri de kuşkusuz çizgi filmler.
Sabah uyanır uyanmaz çizgi film izlemeler, sevdiğimiz çizgi film çıkınca ekrana kilitlenmeler, birçok kez kumanda kavgası yaptığımı hatırlarım.

Peki ama hiç düşündük mü? Çizgi filmler bize ne söylüyor: Bazı çizgi filmler var ki çocuk yaşta hiç de uygun değil kimi zaman ahlaki ve cinsel açıdan zararlı, kimi zaman tam bir siyasi propaganda, kimi zaman da şeytani fikirler dolu. Bazı çizgi filmlerde 25.kare (subliminal mesaj) tekniği kullanılmakta. Bu konuya çok fazla girmeyeceğim. Daha ziyade niyetini açıkça belli eden bir kaçı hakkında konuşmak istiyorum.

Ispanağı bize sevdirmeye çalıştın, teşekkürler Temel Reis. Ama Safinaz karakterinin bir Kabasakal’a bir sana gelmesi güç kimdeyse ona yani.
Bir nesli kadınlar güçlü erkek sever diye zehirledin.
Daha sonra kadını ortalık malzemesi olarak gösterdin ve daha bir çok şey. Neyse daha fazla şey söylemek istemiyorum.

Rönesans tablosu gibi çizgi film:
Ninja Kaplumbağalar. Favori yiyecekleri pizza olan bu arkadaşların amacı pizza reklamı yapıp popülerleştirmeye çalışmak yani tamamen ticari amaç gütmek olabilir mi? Bilmem.

Eğer uslu bir çocuk olursak bir gün onları mutlaka görürüz.
Şirinler: küçük mavi tatlı şeyler’de politik göndermeler içermekteydi tıpkı Scooby Doo ve Çakmaktaş gibi

Aslında daha bir çok çizgi film sayarız Tom ve Jerry gibi Bugs Bunny gibi ama. Şimdilik bu kadar yeter belki de.

Sayılı Günler: 4

262. gün: Dokunmadan

Bugün okuduğum kitaptan bahsetmek istiyorum. Kitap biteli çok oldu üzerine iki kitap okudum. Aslında Sevim teyzeyle konuşup öyle bir şeyler yazacaktım ama hasta biliyorsun. Gerçi bu kitabı okuyup okumadığını bile bilmiyorum. 

Şöyle kitabın arkasında yazan şu: Adalet, yirmi dokuz yaşında genç bir kadın. Ne mutlu ne mutsuz, öylesine yaşayıp gitmektedir. Tâ ki doktoru, ölümcül bir hastalığa yakalandığını söyleyene dek… Hayatını didik didik ederek ilk günahını, masumiyetini kaybettiği ilk gerçek suçunu bulmaya çabalar.

Özetle kitabın konusu da bu şekilde ama kesinlikle çok daha fazlası. Hiçbir şey ne kitabın başındaki ne de arka kapak yazısındaki gibi. 

Kitapta çokça kendimi bulduğum cümleler ve tepkiler oldu. Bu yüzden yazmak istedim. Ve altını çizdiğim cümlelerin bazılarını buraya yazmak istedim. İlk olarak beni şaşırtan bir kısım var. Birkaç ay önce sen daha iyi bilirsin tabii bu cümleleri kendi sözcüklerimle yazmaya çalışmıştım. 

“Anlatmakta en az işe yarayan vasıta, kelimeler. İçleri mi boşaldı, hor mu kullandım, yoksa yaşlandım mı, emin değilim. Bildiğim şu ki, artık kelimelere güvenecek, kendimi onlara emanet edecek safdil zamanları geçtim. Susmanın bir ifade biçimi olduğunu savunmuyorum. Ben sadece anlatmayı denemekten vazgeçtim.”

Eskiden sürekli böyle hissederdim. Asla kendimi anlatamıyorum derdim. 

Şöyle yazmışım hatta: Kelimelere güven olmaz. Evet ben seçiyorum onları ama güven olmaz işte.Ya anlatamazsam hissettiklerimi ya yanlış kelimelere tutunmaya çalışırsam…

Bu kadar karamsar olmama gerek yokmuş aslında bunu anlamam için bi sekiz ayın geçmesi gerekiyormuş demek ki. Aralıkta yazmışım şimdi temmuz bitiyor. Bunu çok yapıyorum. Kendimi yetersiz hissetme sorunu yaşıyorum zaman zaman.

“Çünkü bazı sızılar bir defa başladı mı artık geçmiyor.”

Kitapta yaklaşık 15-20 cümle var altını çizdiğim çoğunlukla hissettiğim ve haklı bulduğum cümleleri çizdim. Aslında hepsi hakkında söylemek istediklerim var ama birkaçını daha yazıp gideceğim.

“Konuşmanın alışmak, alışmanın da sevmek gibi yan etkileri oluyor. Ama siz insanlar da ne kolay alışıyorsunuz be. Yabancılara bile. Hatta hep yabancılara. Sonra da aslında hiç gelmemiş birilerinin gidişine üzülerek geçiyor hayatınız.”

“Ama biz insanlar, birbirimize sandığımızdan fazla benziyorduk galiba. Genellikle görünmeye çalıştığımızdan daha mutsuz oluyor, çabucak bozulan birer küçük makine gibi ha bire hata veriyor, azıcık toparlandıktan sonra da savruluşlarımızın adına insanlık hali diyorduk.”

“Hikayeler böyledir, bazen sadece bir kişi dinlesin diye anlatılır. Bir kişi çünkü dünya demektir. Dünya da hikaye…”

263. gün: Eldekilerin ağırlığı

Bazen ne istiyorum biliyor musun? Tüm hislerimi, düşüncelerimi birine 1 dakika tutabilir misin diye verip koşa koşa uzaklaşmak. Baya hafiflerim herhalde. Yerçekimine karşı bile koyabilirim o hafiflikle. Ama olmuyor işte. Kim bilir sen neler yapmak istersin sevgili defterim, belki de tertemiz kalmasını isterdin sayfalarının ya da birbirinden güzel resimler çizilsin… Renk renk boyanmak ister miydin? Ben istemezdim, çok karışık ve çeşitli şeyleri çok sevemiyorum yani bir süredir. Bazı günler iki lafı bir araya bile getiremiyorum bugün o günlerden gidip yapmam gerekenleri halletsem iyi olacak.

Boş Kovan

Anlar yaşadım anılardan ibaret.
Tek gözlü koca devler,
Buyur ettiler sofralarına beni.
Ben miydim bulutları evim yapan?
Rüyalar mıydı rüzgara uçurtma salan?
Uyan uyan gidiyor yolcu, gidiyor zaman!
Anlar yaşadım içleri boş kovan.
Duyan duymayan sanmasın ki
Bir son var O’nsuz olan…

Bir Son Yazıyorum Bize

Birden bire döndü ve sonumuz ne olacak sence diye sordu. Kadın bu beklenmedik soru karşısında afalladı. Ne sonu? Dedi. Bizim sonumuz, ‘sen’ ve ‘ben’in oluşturduğu biz. Bilmem hiç düşünmedim nereden çıktı şimdi? Düşünsen böyle olmazdı diye geçirdi içinden adam. Bilmem aklımdan geçti. Bir son yazsana bize. Sonunda dikkatini çekmeyi başarmıştı kadının. Adama doğru döndü gözlerini kıstı. Aklından neler geçiyor asla anlamıyorum, fazla düşünüyorsun diye cevapladı. Beklediği cevabın bu olmadığı kesindi. Ne zaman beklediği cevabı alabilmişti ki? Aldırış etmedi, alışmıştı. Her şeye olduğu gibi buna da alışmıştı. Birkaç gündür sonlar hakkında düşünüyorum diye söze başladı. Her şeyin bir sonu var ama bunlar hakkında hiç düşünmüyoruz. Hep bir başlangıç peşindeyiz. Sonunu biliyor olsak bu kadar başlamaya hevesli olur muyduk? Bilmem olmazdık sanırım dedi ve omuz silkti kadın. Mutlu son diye bir şeyin varlığı da çok inandırıcı gelmiyor çok zamandır. Bu aralar bir son yazıyorum bize, nasıl biteceğine karar veremiyorum sadece diye devam etti adam. Son cümle dökülürken dudaklarından ses tonundaki soğukluğa kendi de şaşırmıştı. Kadının bunu beklemediği yüzünden belliydi. Gizlemeyi iyi bilirdi, çok şaşırtmıştı belli ki. Kendinden taviz vermemeye devam ediyordu. Nasıl bir son var ki aklında diye sordu. Başlangıçta hayal ettiğimden çok farklı orasından eminim diye mırıldandı adam sadece kendi duyabileceği bir ses tonuyla. Ne değişti diye sordu. Kadın anlamamıştı kaşlarını çattı ve devamını bekledi. Artık hiçbir şeyi birlikte yapmıyoruz dedi. Nasıl olur, sürekli beraberiz dedi kadın. En son ne zaman birlikte içten güldük? Kadın artık farkına varmıştı bir şeylerin. Hayatın yoğunluğuna kapıldık. İyi gidiyor sanıyordum dedi. Hep bir şeyleri sanmakla geçti ömrümüz dedi adam. Kimi kimin anlayamadığını anlayamamışlardı. Anlasalar bu kadar uzun sürmezdi sonlar. Kendi dünyanda sanarak geçti günlerimiz. İstediğinde açtın kapılarını. Kapı eşiğinde kalmak çok eskitti beni dedi adam. İkisi de ağlıyordu. Aslında biliyorlardı ama o kadar kolay değildi yol ayrımından yalnız dönmek. Adam belki hayatında ilk kez cesur davranmayı seçmişti o gece. Korkarak girdiği hiçbir kapıdan korkusuzca çıkamamıştı. Kadın sadece özür dileyebildi. Özürlerden nefret ederlerdi. Uzun bir sessizlik oluştu. Söylenmeye korkulan cümleler geçti akıllarından. Seninle geçirdiğim o kadar zaman bana sadece senin kadar tepkisiz durmayı öğretemedi. Eski bir son lazım bize artık. Yeni başlangıçlar için belki diye devam etti. Kadın başını salladı sadece. Konuşma sırası belki ilk kez adamdaydı bu gece. Belki birkaç deneyelim, birkaç olmaz, birkaç daha güzel olacak cümlesi duymayı bekledi. Yine kanmak istedi. Anlamsız olduğunu biliyordu ikisi de. İlk kez ayrı uyudular o gece. Ardından son kez çıktılar o kapıdan beraber. Sonu bile birlikte yazamamışlardı. Belki iyi bir başlangıç olurdu..

Konuş Oralet

Gelin bakalım biraz konuşalım sizle.
Covid falan diyorlar, birde sürekli sallanıyormuşsunuz.
Ben insanlar gibi çok bilmem öyle fizik, biyoloji, ama sizin bakışınız bozulmuş ve aşısı falanda yok.
Merhamet ve vicdan kalıbınızdan uzaklaşmış gibi duruyor.
Yılanın bile yakışıklısı olur, şimşek çakması bile görsel bir şölendir aslında.
Niye kötülersiniz bilmem, size dokunmayan yılanı?
Sıcacık evinizde niye söylenirsiniz çakan şimşeğe?
Sert konuştum diye darılmayın hemen, iyi olun istiyorum, çünkü çok yankılanıyor buraya çocuk feryatları, kadın çığlıkları…
Üzülüyorum…
Her gün yeni bir dehşet, aklınız nasıl hayal ediyor, mantığınıza nasıl yatıyor bilmiyorum.
Ama görüyorum ki içinde koca dünyayı iyi edecek sevgiye sahip olanlarınız da var.
Onlar hep var olsunlar.
Çok uzatmayacağım şimdi ama ara ara konuşalım böyle.

Buradan izliyorum, akıllı olun.

Oralet.

Neşesi Yeter

“Akışkan bir halde dökülen beton harcı, hava sıcaklığı nedeniyle buharlaşarak içindeki suyu kaybeder. Zamanla yüzeyinde çatlaklar meydana gelir, ufalanır ve dağılır. Betonun daha dayanıklı olması için ıslatılması gerekir.” Bu bilgiyi öğrendiğim gün, ağladığım herhangi bir gecenin sabahına nasıl daha güçlü uyandığımı anladım.
Kalbimi suladığım için, dayanıklılığını arttırmıştım. ~

Diyor pek tatlı çok sevgili İrem Yaşar, her gecenin sabahı olduğunu, her düşmenin dizimiz acısa da, dudağımız kanasa da bir kalkışı olduğunu ne de güzel anlatıyor.

Her kelimesi, her cümlesine ayrı ayrı sayfalarca yazı yazılır, öyle dokunaklı, öyle içten, öyle samimi yazmış ki, sanki karşınızda ‘Niye üzülüyorsun kendine gel, farkına var etrafındaki güzelliklerin ve neşelen‘ diyor.
Öyle de oluyor okudukça tebessüm ediyorsun ve içinde kocaman bir teşekkür etme hissi oluşuyor.
Teşekkür ederim unuttuğum değerleri hatırlattığın için, kurabiye kokusunun barındırdığı samimiyeti tekrar burnuma getirdiğin için, at gözlüğümü çıkarıp, açan çiçeğe, batan güneşe hayranlık ve sevgiyle bakabildiğim için, dimdik nasıl yürünür bu yollardan derken ışık tuttuğun için diyorsunuz içinizden.

Bir sayfasında yeni taşınılmış evde, bir sayfasında mimarlık fakültesinin kampüsünde ödev materyali arıyorum, gibi değil ama gerçekten oradayım ve ne okuyorsam onunlayım, oradayım.
İster istemez ışınlanıyorsunuz çünkü maceradan maceraya geçip ders alıyorsunuz, arada yorulunca gel diyor biraz dinlenelim, sanki karşılıklı çay içip nasihat dinliyorsunuz ondan.

Ah öyle güzeldi o sayfalarda olmak…
Bittiği için üzgün olsam da okuduğum için şanslı, mutlu ve tabii ki çok neşeliyim.
İnsanın kitap canı çeker mi?
Çekiyor işte…

sevgili İrem Yaşar’ın kaleminden NEŞESİ YETER

Son Radde

Yine bi soğuk üflüyor
Sol yanağımdan
Çivit mavisi gözlerim kan kan olmuş
Namluya çekmişim mermiyi
Dayamışım kafaya
Geriye doğru sayıyorum 10
Sonra düşünüyorum
Aklım başımda mı
Son raddedeyim 5
4
3
2
1
İptal….

Ağustos Ayında Birlikte İzleyelim- Belgeseller

İzleyiciden tam not almış belgesellerden seçtim sizin için. Haydi gelin bu listeyi Ağustos ayında birlikte izleyelim.

1- Hitler’s Circle Of Evil

Tarih belgeseli seviyorsan bu belgesel dizisi tam sana göre. Hitler’in çevresindeki Nazi liderleri ve onların planlarını anlatan bu belgesel dizi tarih sevenler için birebir. 10 bölümden oluşan Netflix belgeseli 2017 yılında yayınlandı.

2- Dünya’da Gece

Bir doğa belgesel dizisi. Netflix yapımı bu belgesel hayvanların gecelerini gözlemliyor. Avlanma şekilleri ve yaşam mücadeleleri izlemeye değer. 6 bölümden oluşan bu belgesel serisi 2020 yılında yayınlandı.

3- Modern Dünyanın Dahisi

Tarihçi Bettany Hughes; Nietzche, Karl Max, Freud’un biçimlenmesine yardımcı olan yerler ve ortamları keşfediyor. 3 bölümden oluşan Netflix belgesel dizisi 2013 yılında yayınlandı.

4- The Mind Explained

Beyin ile ilgili neyi merak ettiniz? Rüyaları? Hafızayı? Peki ilaç ve etkilerini? İzledikçe ufkunuzun açıldığını fark edeceğiniz 5 bölümlük Netflix belgesel dizisi sizi bekliyor.

5- 100 Humans

100 insana sorulan sorular, minik ve eğlenceli deneyler, cevaplar. Eğlenceli bir belgesel dizisi arıyorsanız 100 Humans’a bir bakın.

Hoşçakalın

Son kez öptü annnesinin fotoğrafını
Mektubunun dizelerini hızlıca okudu
“Sevgili köpeğim pako,
Arkadaşlarım
                         Hoşçakalın…”
Masadaki bardaktan biraz su içti
Pencereyi açtı kuşları selamladı
Aynanın karşısına geçti son kez gülümsedi
Oturdu yerine radyosunu açtı
Bir şarkı dinlemek istedi
Şarkıya eşlik etti
” ağlama bebek, ağlama sende…”
Şöyle bi baktı etrafına unuttuğu ne vardı diye
Gerçi zaten
Artık hiç bir önemi yoktu unuttuğu ne varsa.

Hayır Delirmedim, Kapı Konuştu

KAPI İLE RÖPORTAJ; AÇILDIM, KAPANDIM, ÇARPILDIM.

BEN: Merhabalar, bize biraz tarihinizden bahseder misiniz?
KAPI: Şemsî mısralarında, “Bir kapıyı bend ederse bin kapı eyler küşâd / Hazret-i Allah, efendi, fâtihü’l- ebvâbdır” (Hazreti Allah, bir kapıyı kapatırsa bin kapıyı açar, kapalı kapıları açacak anahtarların sahibi ancak O’dur) der. Bir bakıma kapıyı bir yol olarak tahayyül ederek kaderin cilveli gidişatına telmih yapar. İnsanoğlunun ilk eşiği aşıp da dünyaya geliş serüveninden bu yana türlü mecazi şekillerde çıkarım karşınıza vesselâm.

BEN: İnsanlar sizin için ne anlam ifade ediyor, onları seviyor musunuz?
KAPI: Ben burada bir araç görevi görüyorum. İnsanlar beni kullanıyor, hor kullanılıyorum genelde. Açıldım, kapandım, çarpıldım. Hatta daha kötü zamanlarım da oldu, tekmelendim. İnsanlar öfkelerini benden çıkardılar. Ama ben hep istediklerinde açılıp istediklerinde kapandım. İnsanları olmasa da, görevimi seviyorum.

BEN: Görevimi seviyorum dediniz. Nedir sizin göreviniz?
KAPI: Herkesin bir özel alanı ve sırları var. Beni kapatınca herkesin gerçek yüzünü görüyorum. Birçok şeye şahit oldum. Bunları görmemeniz gerektiği için kapattım kendimi. Sırlarınızı sakladım. Bazen göstermek istedim, rüzgardan yardım alıp açıldım. Bu onları o kadar öfkelendirdi ki karnıma tekmeler yedim.

BEN: Para her kapıyı açar diyorlar, ya sizi?
KAPI: Affedersiniz, anlayamadım.

BEN: O kapıdan çıkan bir daha geri geliyor mu?
KAPI: Ne bileyim sanki dönmeyecekmiş gibiydi herkes, dönmeyecekmiş gibi de terk ediyordu herkes birer birer buraları.. Yani herkes gitmek istiyordu lakin istedikleri yere varabiliyorlar mıydı insanlar?  Ne bileyim herkes böyle çıkar yola da bedenini değil önce kendini yola çıkarmayı kalbini götürmeyi bilmeli insan. Diye cevabını vermiş benim yerime Manuş. Benim kapım gidene de gelene de hep açıktır vesselam.

BEN: Kıskandığınız biri var mı?
KAPI: Şu karşıdaki pencereyi biraz kıskanıyorum doğrusu. Manzarası çok güzel ve şeffaf. Bir şeyleri gizlemek zorunda değildi. İnsanlar da iyi davranıyorlar ona.

BEN: Peki hiç yara aldınız mı?
KAPI: Her kapı bir yaraya açılır ve her kapı bir yarayı kapatır. Her yarayla ben açıldım, her kabukla ben bağlandım.

BEN: Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
KAPI: Çarpıp çıktığınız kapıya dikkat edin, kader bir gün önünde oturup ağlatabilir sizi.