29.5 C
İstanbul
Pazartesi, Temmuz 28, 2025

House of the Dragon Dizisinin Targaryen Prensi’ne Dair Yeni Detayları Ortaya Çıkmaya Başladı!

George R. R. Martin ’in yarattığı, televizyonları kasıp kavuran Game of Thrones isimli serinin öncesini konu alması planlanan ve Targaryen ailesine odaklanan House of the Dragon dizisine dair yeni detaylar ortaya çıktı.

2022 ‘de yine HBO ‘da yayınlaması planlanan dizinin detayları hayranlarının heyecanlandırdı.

House of the Dragon; George R. R. Martin’in Ateş ve Kan (Fire and Blood) romanından uyarlanacak. Targaryen ailesinin merkeze alındığı dizide, Aegon the Conqueror ’ın Westeros’a gelişi, hanedanlık içinde ortaya çıkan ve onları parçalayan iç savaşın arka yüzü ekranlara yansıyacak.

Oyuncu arayışlarına Temmuz 2020’de başlayan dizinin seçmelerine dair en çok dikkat çeken başlık ise ünlü Targaryen prensi Deamon’ın kimin canlandıracağı oldu.

Independent Türkçe’nin haberine göre Daemon Targaryen rolü için aranan özellikler şu şekilde:

Prens Daemon Targaryen; 40-50 yaş civarında ve Kral Viserys’in erkek kardeşi. Taht sırası Daemon’da olmasına rağmen taht için ‘bariz bir arzusu’ yok. Daemon tez canlı ve sıkılgan bir karakter. Asıl isteği kral kardeşinin sevgisini ve rızasını kazanmak. Kılıcı ile uğraşmaktan büyük haz alıyor. Ancak döneminin en tecrübeli savaşçısı olsa da bir kahraman ile rezil biri olmak arasında gidip geliyor.

Hikayede yeğeni Rhaenyra Targaryen ile evlenen Daemon, onun 7 Krallık’ın tek ve gerçek kraliçesi olduğu iddiasını öne sürüyor.

Daemon’ın kimin canlandıracağı ise şu anlık merak konusu, aynı zamanda Daemon karakterine kimin hayat vereceği ise HBO tarafından verilecek önemli kararlardan biri olacak.

Robert Pattinson’lı The Batman’den İlk Tanıtım Fragmanı Geldi!

Robert Pattinson ’ın başrolde oynadığı, Matt Reeves imzalı The Batman filminden ilk fragman geldi. Normal şartlar altında 21 Haziran 2021 tarihinde vizyona girmesi planlanan film, corona virüsü salgını sebebi ile ertelenmişti. Filmin yeni vizyon tarihi ise, 1 Ekim 2021.

Warner Bros. fragmandan birkaç fotoğraf da paylaştı.

The Batman Oyuncuları

Robert Pattinson: Bruce Wayne / Batman
Zoë Kravitz: Selina Kyle / Catwoman
Paul Dano: Edward Nashton / Sphinx
Colin Farrell: Oswald Cobblepot / Penguen
Jeffrey Wright: James Gordon
John Turturro: Carmine Falcone
Peter Sarsgaard: Gil Colson
Andy Serkis: Alfred Pennyworth
Jayme Lawson: Bella Reál

Hayvanat Bahçesi Masalı Tiyatrosunda Modern Hayat Eleştirisi

Edward Albee Hayvanat Bahçesi Masalı tiyatrosunda, “düşünme alışkanlığı edinmeden yaşama alışkanlığı edinmiş” ve farkında olmadan toplum tarafından oluşturulmuş sisteme dahil edilmiş Peter ile sisteme dahil olmayan ve insanlara farkındalık kazandırmaya çalıştığı için toplum tarafından da dışlanan Jerry karakterleri üzerinden modern hayat eleştirisi yapmaktadır. Yazar, şehrin dışında yalnızlığı ile yaşayan, insanlarla iletişim kurmak isteyen Jerry karakteri ve yaşadığı toplum içerisinde kaybolmuş, toplum tarafından robotlaştırılmış Peter karakterlerini birlikte kullanmaktadır. Albee, iki zıt karakterin yaşam şekli ile yön kavramını birleştirerek modern hayat eleştirisi yapmaktadır.

Modern hayata uyum sağlayabilmek yani bu sisteme dahil olabilmek bireyler açısından değerlendirildiğinde problemli bir dönemdir. Çünkü bu düzen bireylerin hayatlarını belli bir kalıp içerisinde yaşamalarına neden olmakta, bu yönüyle de insanın doğasına aykırı olmaktadır. Kişilerin modern hayata uyum sağlarken yaşadığı sorunlar Jerry’nin eve girerken köpek ile problem yaşamasıyla özdeşleştirilmiştir.

“JERRY: (…) sanırım köpeğin zoru yalnız benimleydi. Ne hoş. Evet. Neyse, bu böyle bir haftadan fazla sürdü, ama hep eve girerken; hiçbir zaman çıkarken değil.” (Albee, 1995:171)

Jerry, modern hayata uyum sağlayamamış, çeşitli tutarsızlıklar yaşayan ve modern hayatı sorgulayan bir karakterdir. Jerry’nin modern hayata eleştirel yaklaşımı, modern hayatın getirdiği olumsuzlukların farkına varmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle bu sisteme dahil olması Peter karakteri ile karşılaştırıldığında daha zordur. Köpeğin derdinin yalnızca Jerry olmasının sebebi budur. Bu bağlamda köpek modern hayatın sembolü olarak kullanılmıştır.

Jerry’nin asıl derdi Peter’in de hayatındaki bazı şeyleri sorgulamasını sağlamaktır. Çünkü Peter evli, çocukları ve evcil hayvanı olan, tercih ettiği hayatın getirisi olan belli bir düzen içerisinde yaşamaktadır. Jerry ise bu sisteme Peter kadar olumlu bakmamaktadır ve onun belirli kalıplar içerisinde yaşamak zorunda olmadığını fark etmesini istemektedir.

“JERRY: Dinlemek zorunda değilsin. Seni hiç kimse burada zorla tutmuyor, unutma. Bunu aklından çıkartma.” (Albee, 1995:168)

Jerry’nin konuşmasına başlamadan önce Peter’i uyarması, bireylerin seçimlerinde özgür olduğu düşüncesini vurgulamak içindir. Peter, anlatılacak hikayeyi dinlemek istemiyor olsa dahi nezaket kuralları gereği dinlemek durumundadır ya da dinliyormuş gibi yapmak zorundadır. Fakat açıkça dinlemek istemediğini söylemesi hem anlatıcı hem de dinleyecek kişi için daha verimli bir sonuç olacaktır. Bu durum modern hayatın getirisi olan ve kişilerin yapmak istemediği bazı davranışları yapması ya da istemedikleri halde tercih etmek zorunda kaldıkları seçimleri eleştirmektedir, kişilerin böyle durumlara mecbur olmadığını vurgulamaktadır.  Jerry, Peter’e böyle bir mesaj vereceğini hikayeye başlamadan önce açıklamakta ve asıl sorunun ne olduğunu vurgulamaktadır.

“JERRY: (…) Sana anlatacağım şey, insanın bazen kısa bir mesafeyi doğru yoldan gitmek için yolunu uzatmak zorunda kalışıyla ilgili. (…)”(Albee, 1995:169)

Modern hayatın gerektirdiği şekilde yaşayan Peter ise durumu sorgulamak yerine kabul etmeyi seçmektedir. Çünkü belirli kalıplar içerisinde yaşamak ve düşünmek zorundadır.

“PETER: İnsan istediği her şeye sahip olamaz. Bunu bilmen gerekir; bu bir kuraldır; insan istediği şeylerin bazılarına sahip olur ama hepsine birden olamaz.” (Albee, 1995:179)

Bu durumun bir kural olma sebebi sistemdir, yani bu durum modern hayatın getirisidir. Jerry, Peter’in dahil olduğu bu hayatı sorgulamasını sağlamak istemekte ve bu doğrultuda konuşmaktadır. Fakat Peter’in bu yorumu sisteme kati bir şekilde bağlı olduğunu kanıtlamaktadır.

Eserde eleştirilen bir diğer sorun ise modern hayatın getirisi olan sınıflı toplum yapısıdır.

“JERRY: (…) Söylesene, orta sınıf üst tabakayla orta sınıf üst tabakanın alt kesimlerini birbirinden ayıran nedir?” (Albee, 1995:161)

Jerry’nin bu sorusu eserin odaklandığı konuyu okuyucuya aktarmakta, sınıflı toplum yapısını sorgulamaktadır. Peter’in de dahil olduğu bu sistem insanları tabaka tabaka gruplandırmaktadır.

Kişiler, oturdukları bölgeleri dahi bu tabakalar paralelinde seçmek zorundadırlar. Doğu yakasında oturanlar elit tabakayı temsil etmektedir. Modern hayata uyum sağlamış, düzenli bir hayatı olan Peter gibi insanlar doğu yakasında otururken, Jerry’nin de dahil olduğu sınıf batı yakasında oturmaktadır.

“JERRY: (…) Ben yukarı batı yakasında, Central Park ile Colombus Caddesi arasında, dört katlı kahverengi taş bir bina olan pansiyonda yaşıyorum. En üst kattayım; arka taraf batıya bakıyor. Odam gülünç derecede küçük ve duvarların bir tanesi ince tahtadan. (…) Ön tarafa bakan iki oda sanırım bizimkilerden biraz daha büyük ama yine de oldukça küçük sayılır. Birinde Porto Rikolu bir aile oturuyor: bir adam, bir karısı ve bilmem kaç çocuğu, sayısını bilmiyorum. (…)”(Albee, 1995:163)

Jerry konuşmasında arka tarafın batıya baktığını söylemektedir. Dolayısıyla ön taraf da doğuya bakmak zorundadır ve Jerry ön tarafa bakan iki odanın kendi odasına kıyasla daha büyük olduğunu vurgulamaktadır. Yani aynı binadaki odalardan doğu yakasına bakan odalar dahi batı yakasına bakan odalara kıyasla daha iyidir. Ayrıca doğu yakasına bakan odaların birinde bir ailenin oturması, bu odalarda kalan kişilerin batı yakasına bakan odalarda kalan kişilere kıyasla düzenli bir hayatı olduğu ipuçlarını vermektedir. Jerry bu konuşmasında, yaşadığı pansiyona oranla çok daha büyük bir kent olan New York’ta yaşanan toplumsal statü sorununun küçücük bir pansiyonu dahi etkilediğini vurgulamaktadır.

Ayrıca sistemin dışına çıkan insanların şehrin de dışına itildiği, Jerry’nin pansiyon örneğiyle okuyucuya aktarılmaktadır. Modern hayat olarak adlandırılan sistem, kendisine ayak uyduramayanları dışarı atmaktadır. Buna rağmen şehirde yaşayan tüm insanlar bu döngü içerisindedir.

“JERRY: (…) Ayrıca, ya da daha açık konuşayım, benim sevgili anacığım ben on buçuk yaşındayken babamı terk edip güney eyaletlerine doğru bir aldatma turuna çıktı. (…) Ruhu olmadan geri döndüğünde pek iyi karşılanmadı doğrusu. Yani neydi ki? Bir ceset… kuzeyli bir ceset. (…)” (Albee, 1995:164)

Jerry’nin annesi modern hayatın kuralları gereği yapılmaması gereken bir davranış sergilediğini, geçmişe dönük anlatı tekniği ile okuyucuya aktarılmasını sağlamaktadır.  Bu davranışının sonucunda ise ölü bir kişi olsa da toplum tarafından dışlanmaktadır, bu nedenle cesedine dahi iyi davranılmamaktadır. 

Eserde, kuzey kelimesi sistemin dışına çıkışı simgelemektedir. Doğu ve güney kelimelerinin birer kez,  batı kelimesinin beş kez, kuzey kelimesinin ise on üç kez kullanılmasının sebebi de budur. Modern hayatı ve modern hayatın getirilerini sorgulayan Jerry karakterinin, kuzeyi “Sevgili tatlı kuzey.” (Albee, 1995:157) olarak aktarmasının sebebi de kuzeyin sistemden çıkışı sembolize etmesindendir.

Eserde odaklanılan bir diğer konu ise mülkiyet anlayışıdır. Bu anlayış da sistemin getirisidir ve sisteme dahil olan kişiler mülkiyet algıyla hareket etmektedirler.

“PETER: KALK GİT BENİM BANKIMDAN!

JERRY: Niye? Sen dünyada istediğin her şeye sahipsin; evini, aileni ve hayvanat bahçeni kendin anlattın bana. Her şeyin var senin, ve şimdide bu bankı istiyorsun. İnsanlar böyle şeyler uğruna mı savaşırlar? Söyle bana Peter, bu bank, bu demir ve tahta yığını senin onurun mu? Uğruna savaşacağın tek şey bu mu? Bundan daha saçma bir şey düşünebiliyor musun?” (Albee, 1995:181)

Central Park herkes için ortak alandır, oradaki banklar herkesin oturabileceği banklardır. Buna rağmen Peter, oturduğu bankı Central Park’a geldiği zaman oturduğu bank olması sebebiyle sahiplenmiştir. Jerry’nin Peter’e verdiği tepki doğrudan modern hayatın getirisi olan mülkiyet anlayışına yapılan bir eleştiridir. İnsanların somut bir şeylere sahip olma arzusuyla yaşaması eleştirilirken, hayatta sahip olunması gereken daha önemli değerler olduğu da vurgulanmaktadır. Jerry’e göre hayatta uğruna savaşacak daha önemli şeyler varken, Peter’in oturduğu banktan daha önemli olduğunu düşündüğü uğruna savaşacak bir şeyi yoktur.

Modern hayatın getirdikleri insanın doğasına uyum sağlamamaktadır. Albee bu eleştiriyi yaparken, modern hayata uyum sağlamış kişilere Tanrının yaklaşımı arasında paralellik kurmaktadır.

“JERRY: (…) duyduğuma göre bir süre önce her şeye sırtını dönmüş olan Tanrıyla… (…)”(Albee, 1995:175)

Jerry’nin Peter’e anlatmak istediği şey insanın kendi kendine verdiği zararlara Tanrının kayıtsız kalacağıdır. Tıpkı Tanrının, kişilerin modern hayata dahil oldukları için yaşadığı sorunlara kayıtsız kalması gibi.

Albee, mekan olarak ‘hiç uyumayan şehir’ şeklinde ifade edilen New York’u seçmektedir. Oyunun tamamı Central Park’ta geçmektedir. Amerika’da peyzaj mimarlığıyla yapılan ilk park olan Central Park, sistemin de belli bir düzen içerisinde hareket ettiğini kanıtlamak için mekan olarak seçilmektedir. Yazarın New York’u seçme sebebi sisteme yaptığı bir göndermedir. Dünyanın en kalabalık bölgelerinden biri olan New York, çeşitli milliyetlerden oluşmuş kozmopolit bir yapıya sahiptir. Milliyet çeşitliliği, hayvanat bahçelerindeki hayvan çeşitliliği ile özdeşleştirilmiş olup, eserin adının ‘Hayvanat Bahçesi Masalı’ olmasının sebebi de açıklanmaktadır. Bu gönderme Jerry’nin herhangi bir hayvanat bahçesi masalı değil de doğrudan New York’u anlatmaya çalıştığını kanıtlamaktadır.

Uyumayan Şehir, akla uyumayan hayvanı, yani baykuşları getirmektedir. Bu gece kuşları gözlerinin keskinliği ile bilinir. Bu kuşlar karanlıkta dahi avının yerini işitme duyularıyla tespit edebilmektedir. Bu nedenle baykuşların sistemi temsil ettiği yorumu yapılabilmektedir. Kişilerin sisteme dahil olması, diğer bir ifade ile modern hayatın kölesi haline gelmesi baykuşların avını sessiz sedasız fakat kesin olarak yakalamasıyla bağdaştırılmıştır.

Edward Albee, modern hayata uyum sağlayabilmiş ve modern hayata adapte olmakta zorlanan iki zıt karakteri birlikte kullanarak modern hayat eleştirisi yapmaktadır. Yazar yaptığı modern hayat eleştirisini benzetme sanatı, geçmişe dönük anlatı ve yön kavramı ile pekiştirmektedir. Bazı insanlar bu sisteme ve çıkarlarına ayak uydurabilirken, bazıları da modern hayat algısından ve modern hayat algısının getirilerinden rahatsız olmaktadırlar. Bu bağlamda yazar, iki zıt karakteri de birlikte kullanarak eseri ve vermek istediği mesajı daha çarpıcı hale getirmektedir.

KAYNAKÇA

Edward Albee, Bir Hayvanat Bahçesi Masalı, (yay. haz.) Hamit Çalışkan, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 1995, 192 s.

Ömür Denilen Bir Andır

“Gülümse” demişti bana, yaşlı gözlerini silmeye çalışırken. “Hayat, ağlayacak kadar uzun değil. Bir varsın, bir de yok.” Dediği gibi de oldu, başımı çevirdim, yoktu.

Onun için diyorum ya hep, anlıktır hayat. Bir anda uyur, bir anda uyanırız. Bir anda unutur, yine bir anda hatırlarız. Fakat ısrarla mazinin ıssız sokaklarında dolanır aklımız.

Neler olduğuyla o kadar meşgul ediyoruz ki aklımızı, neler olacağını düşünmeye, hayal kurmaya, heveslenmeye fırsat bulamıyoruz.

Amalar, keşkeler, oysalar, halbukiler dolduruyoruz hayat kitabının satırlarına, iyikiler yerine.

Özünde iyiyiz hepimiz, özünde mutlu, neşeli, hayat dolu, umutluyuz, özümüzde. Peki ya özümüzden uzaklaştıran şey neydi bizi?

Doya doya sevmek, katıla katıla gülmek, sımsıkı sarılmak için neden bahanelere ihtiyaç duyalım ki? Arkasından iyi hatırlamayı beklemek yerine, yanımızdayken kıymetini bilsek sevdiklerimizin.

İnanın bana, şifâ ipleriyle birbirine bağlanan cümleler var hayatta. İyileştiren, iyi hissettiren. Şifâmız, bir dostun dilindedir çoğu zaman. Ve çoğu zaman, şifâdır cümlelerimiz bir dosta.

Büyük lokmalar geçerken boğazımızdan, büyük sözler de çıkıveriyor ağzımızdan. Aslalar, katiyyenler ile duvar örüyoruz etrafımıza. Peki neyi, niçin sınırlandırıyoruz ki şu anlık hayatta?

Bana kalırsa, ânı, günü, bir ömrü kıymetlendiren, yüce gönüllü olmaktır.

Nedir bu yüce gönüllülük? Nasıl olunur? Var mıdır kitabı, okuyalım, öğrenelim? Maalesef. O, yürekte gizli bir cevherdir. Açığa çıkarana ne mutlu!

Baskı kurmadan sevmek, karşılık beklemeden yapılan iyilik, başa kakmadan yapılan yardım gibi mesela.

Ben yüce gönüllülüğü, ev sahibinin pandemi dolayısıyla kirayı arttırmayacağını söylemesi üzerine, mutluluktan ne diyeceğini bilemeyen bir annenin gözlerinde gördüm. Bana kalırsa, en büyük gurur, o annenin mutluluğunun sebebi olmak, yüce gönüllü olmak. Ve sayamadığımız onlarca değer.

Dedim ya işte, ömür denilen bir andır; ömrümüzü bu değerlerle, kıymetlendirenlerden olmak ümidiyle..

Gönül Yazısı – II

Bakalım, gün doğmadan huzur doğacak mı içimize ? Gözümüzü araladığımız ân, dünün tasası bırakacak mı peşimizi?

Meşakkatlidir gönül yolunda yürümek.

Atmak için çırpındığın her adımın muhasebesini yapmak lazım evvela. Avamın diline doladığı gibi, her yiğidin harcı değildir muhabbet.

Lisandan gönle değil, gönülden lisana dökülür ilkin.

Zira insan, telaffuz ettiğini hissetmez belki lâkin, hissiyatını lisanından asla saklayamaz.

Öğrenci Şiiri

Cebimde son bir buçuk lira yol param

O da zaten son param

Tansiyonum düştü de ayran alamadım

Güzelim bu son isteğine hayran kalamadım

Bana dediğin şey şu:

Aşkım bana pamuk şeker alsana

Tansiyonum düştü de ayran alamadım

Güzelim kusura bakma bu son isteğine

Hayran kalamadım.

35. Ölüm Yıldönümünde Göğün Şairi Turgut Uyar Ve Şiirleri

“Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım.
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum…”

Göğe Bakma Durağı

Telaşsız, soğuk ve müphem bir kalabalığın arasında yürüyen kimsesiz çocuklardık… Bir şair eli değdi göğümüze ve kaldırdık bakışlarımızı semaya; sıyrıldık içerisinde olduğumuz sahte karmaşadan…

Ve o, göğümüze veda edeli 35 yıl oldu. Sanki hiç nefesi kesilmemiş gibiydi şairin. Çünkü hâlâ göğe bakma durağında bekliyordu kimsesiz çocukları…

Ayrılıklardan

“Böyle sessiz ayrılıklarda,
her şey önceden belli olur.
en güzel zamanında, aşkın ve hayatın
insan deli olur…

O, kadırga taraflarında bir evden çıkmıştır.
masum bir yalanla -halama diye-
gözleri pabuçlarında, mahcup
ellerine yapışmış gibidir
harçlığından arttırıp aldığı
sevimli hediye…”

Tomris Uyar ve Turgut Uyar, çocukları Hayri Turgut Uyar ile, 1969

Geyikli Gece

“Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.

Biliyorum gemiler götüremez
Neonlar ve teoriler ışıtamaz yanını yöresini
Örneğin Manastırda oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında”

Turgut Uyar, oğlu Hayri Turgut Uyar ile, tahminen 1975

Bir Gün Sabah Sabah

“Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliçten.
Vapur düdükleri ötmededir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam…

Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.”

Turgut Uyar ilk eşi Yezdan Şener ile. Çocuklar soldan sağa: Tunga, Şeyda, Semiramis

Aramızdaki

“İşte bundan ötürü
hüznü artık bir ayıya bıraktım
sevgilim sevgilim
bir ayıya
ister ormanda kullansın
ister buzdağında

hayatın kutlu olsun sevgilim
ki sana değişe değişe aktım
kimi zaman bir japon gibi uykusuz kaldım
-uykusuz kalır mı onlar bilmem aslında-
sevgilim sevgilim
bir orman gibi çoğal aramızda
şehirden bir çocuk olarak şurda burda
bir sabuntozu markasında köpürerek
çınarın tutsaklığını
ve menekşenin tutsaklığını
ve menekşenin sevincini yaşa
sevgilim sevgilim
hüzüne yer var hayatımızda”

İlkin

“Bunu kimse söylemedi belki düşündü
çünkü vardır insanın yaşamasında
uyku ve öfke gibi vardır
kimse söylemedi
tuzunu çoğaltan bir denizde

nasıl batarsa güneş öyle
bende kaçırdım
ki gözüm bütün gün
günboyu lekelerde
kaçırdım ama şöyle de söylenebilir
şiirin bütün geçmişinin dışında
önceden açıklanan her şeyin dışında
örneğin en sıcak ülkelerin yazında
en soğukların kışında
yanarım üşürüm berbat olurum
hiç bir şeye yaramam
ama yinede seni severim
o zaman sende beni sev
evet…”

Uzak Kaderler İçin

“Asır yirminci asırdır, amenna
Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi
Uzaklar daha uzaklaşır
Bir define çıkarır gibi kayalardan, Ademden beri
Sımsıcak sevgilere muhtacım.

Bir gün alıp başımı gideceğim
-Yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar…-
Belimi bir ılık şal sarsın, mavi
Hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız
Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin
Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.

Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde
Diyarı gurbette kanlı bir aşk
Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde
En uzak beyazlar,
En yakın ikindilerde, duygulu
Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam
İçip içip ağlasam…”

Kalbim Kalbine …

Gözlerim sadece sana bakınca bir şeyler anlatabiliyor. 

Sırf sana bir şeyleri daha güzel anlatabilmek için Adının olduğunu  dilde konuşmayı öğrenmiş gözlerim.

Ben gönülce bilmem

Gönlünü bilirim

Gönlüne gönül olabilmek adına 

Gönülce öğrenmiş  gönlüm.

Sıradan cümlelerle değil 

Herkesin herkese söyledikleri gibi değil

Herkesçe dile gelmişliklerle değil

Gönlümden gönlüne dokunan kelimlerle

Gönül dilimle seviyorum gönlünü

Bir çizgisi, bir yolu vardır her insanın

Hedeflediklerine o yoldan ulaşır

Ben bir yol, bir rota belirmedim

Yüreğin yüreğime pusula 

Yüreğin yüreğime ev

Yüreğin yüreğimin gideceği tek yerdir.   

Meskendir kalbin kalbime

Sığınaktır kalbin kalbime

Gölgesidir kalbin kalbimin

Kalbin, kalbimdir. 

Kalbin kalbimin evi,

Kalbim evdir kalbine…

Anlayamıyorum İnsanları

Anlayamıyorum insanları;
Herkes bir yabancı konuşuyor.
Kimi İngilizce,
Kimi Latince,
Kimileri de varlığından şüphe ettiğim terimlerle.

Anlayamıyorum insanları;
Herkes bir başka zamanda yaşıyor.
Kimi tarihin kuytu köşesinde,
Kimi talihin belirsizliğinde,
Kimileri de geçmişimle geleceğimle kınamaya çalışıyor.

Anlayamıyorum insanları;
Herkes bir hastalığa yakalanmış.
Kimi virüslerden, bakterilerden,
Kimi iyi niyetindeki kangrenden,
Kimileri de tedavisi olmayan dert taşıyıcı hücrelerinden şikayetçi.

Anlayamıyorum insanları;
Herkes bir başka konuşuyor.
Kimi hoş,
Kimi boş,
Kimileri de hakikatsiz, torba dolsun diye.

Anlayamıyorum insanları;
Herkes bir yönüyle sinirime gidiyor.
Kimi kaçtıklarıyla,
Kimi kovaladıklarıyla,
Kimileri de varlıklarıyla asabımı bozuyor.

Anlayamıyorum insanları;
Herkes bir başkasını canlandırıyor.
Kimi samimiyetini yitirmiş,
Kimi kendini intihar etmiş,
Kimileri de mankurtlaşıp hafızasını silmiş.

Anlayamıyorum insanları;
Herkes bir aşk peşinde.
Kimi şarkılarda,
Kimi şiirlerde,
Kimileri de dualarıyla iletiyor sevdiğine duygularını.

Anlayamıyorum insanları;
Herkes bir cümle dahi kuramıyor.
Kimi anlatamamış,
Kimi anlayamamış,
Kimileri de iç dünyasında dünyasız kalmış.

Anlayamıyorum insanları;
Herkesin gerçekten hayali var mı?
Kimi gece oluncaya kadar,
Kimi güneş doğuncaya kadar,
Kimileri de bir kelebeğin ömrü kadarmış.

Anlayamıyorum insanları;
Herkes birbirinden bihaber.
Kimi kulaklığını takmış,
Kimi gözlerini kapamış,
Kimileri de limandaki tüm gemileri yakmış.

Anlayamıyorum insanları;
Herkes bir hedef peşinde,
Kimi savaşçı,
Kimi barışçı,
Kimileri de balıkçıydı hedefini ağlarında arayan.

Anlayamıyorum insanları;
Herkes sadece taklit yapıyor.
Kimi suçlu,
Kimi mutlu,
Kimileri de insan taklidini çok iyi başarıyor.

Anlatamıyorum, anlayamıyorum insanları;

Anlatıyorum, anlayamıyorum insanları…

İnsanoğlunun Fıtratı Ne Peki

Bugün hayatın bize her fırsatta sorduğu soruyu sordum kendime,
“Her şey  olması gerektiği gibi mi?”
Kim ne kadar doğru yerde doğru şekilde acaba.
 Bazen çok lezzetli olur yemeğimiz,
bazen yanmış veya fazla tuzlu,
bazen etrafımız çok kalabalık, destekçimiz çok, kimi zaman da feryat etsek de yanımızdaki duymaz.
Bir gün en pahalı kıyafetleri giyeriz, 
başka günde yama yaparız yırtık elbisemizi.
Yeri gelir methetmeye doyamayız hayatımızı,
yeri gelir sıkıntılarımızı anlamasınlar diye kendimizden geçeriz..
Bırakın başkalarını, çok değil bi iki sene önceki halimize bile mana buluruz.

Küçücük sivilceye söylenir durur, muhteşem yaradılışımızı övmeyiz.

Tuzu az olduğu için sevmeyiz, acıyı çok olduğu için.
Ekşide yüzümüzü buruşturur mesela, ama her salataya ekleriz..
Arıyı soktuğu için sevmeyiz, 
belki de bir köpeği havladığı için.
Kışın yazı ister, yazın ise güneşten şikayet ederiz.

Fıtrat nedir peki?
 Ateşin fıtratı söndürmek değildir elbette.
Örneğin bir köpek de miyavlayamaz değil mi?
Ve yine gök gürlerken göstermez termometre 35 dereceyi.

Birinin fıtratı yakmak iken, diğerininki söndürmektir dedik ya! 
“İnsanoğlu’nun fıtratı ne peki?”

Evrendeki bütün her şey ne gerekiyorsa onu yapıyor, bir hayvan, bir eşya bir ağaç, bir çiçek.
 ”Zıt  olan biziz aslında, ne tuz, ne şeker, ne sizi sokan arı, ne de ekşi olduğu için yüzünüzü buruşturan limon.

Sanırım bir tek insanoğlu dışında herkes, olması gerekeni yapıyor bu dünyada.

Karanlık Taraf

Bir kez daha ben olmak için zorlanıyorum
Kapanıyorum ve kendimi bulamıyorum
Herkesin baskısı üzerimdeyken ve ben her zaman beynime yenilirken

Sancılarımla uyanıyorum.

Kaygılar başladığı zaman mutsuzluğum tetiklenir ve sorunlarım kenetlenir bir kez daha beni incitmek için.

Ama burdayım ve nasıl olduğumun bi önemi yok.
Koşuyorum ve yoruluyorum, tökezliyorum ağlıyorum ama vaçgeçmek yok


Bu sefer

Güçsüz olduğum bu sefer pişman olmak yok.
Ve yardım eli yok.
Bir soluk yok.
Yokta yok olan bir hayatta ben dediğim o varlık var
Ruhum hatalarım ve pişmanlıklarım var.
Hasetlerim kederlerim kalbimde kocaman bir cephem var.
Ve benim bir savaşım var.
Kendi kendimle
Beynimde kalbimde
Dilimde fikrimde

Kaybettiğim yıllar ve insanlar var
Bide o var
Bana sevmeyi öğreten o var
Ama artık YOK.

Şimdi varlığım ve yokluğum biterken hepside hayatımdan geçerken
O yok.

Her zaman düşmek istemiyorum ve yoruluyorum aptal dramatik laflardan
Ve kasıntı hayatlardan

Çaresiz laflarım bir çözümü yok.

Netflix’in Yeni Filmi ‘Cuties’e ‘Pedofili’ Tepkisi

Yeni filmi ‘Cuties’e ‘pedofili’ tepkisi gelince Netflix özür diledi!

Tanıtımı Netflix’te yapılan Fransız yapımı Cuties, pedofili içeren öğeler barındırma, fragmanda ve tanıtım afişinde çocukların seks objesi haline getirilmesi gerekçesiyle sosyal medyada büyük tepki topladı. Bunun üzerine Netflix, 11 yaşındaki bir çocuğun dans ekibine katılmasını ‘kendi feminenliğini keşfeder’ şeklinde yazdığı tanıtımı değiştirdi ve özür diledi.

Netflix’in Twitter’da yaptığı açıklama: 

Mignonnes/Cuties için kullandığımız uygunsuz çalışma için derinden üzüntü duyuyoruz. Uygun değildi ve Sundance ödülü kazanan Fransız filmini doğru yansıtmıyordu. Fotoğrafı ve tanıtımı değiştirdik” 

Sundance Film Festivali’nde ödül alan film, 11 yaşındaki Senegalli kız çocuğu Amy’nin, ailesiyle ve dans etme tutkusu arasındaki ikilemi konusuyla tanıtıldı.

Film, Netflix’te ise şu ifadelerle tanıtıdı: “11 yaşındaki Amy, twerk yapan bir dans grubuna hayran kalır ve onlara katılma umuduyla aile geleneklerine meydan okur. “

Filmin posteri ise bir grup çocuğun verdiği pozlardan oluşuyor. Çok kısa sürede sosyal medyada tepkiler çığ gibi büyüdü. İşte o tepkilerden birkaçı:

GÜNEŞ

Git güneş git,
Doğ başka şehirlere
Yarınlara umut, inanç ol.

Git güneş git,
Ben alıştım zaten sensizliğe
Karanlık çöksün üzerime, yüreğime.

Git güneş git,
Öyle bir git ki fark etmeyeyim
Yavaş yavaş kaybol ufuktan.

Git güneş git,
Seni dört gözle bekleyenlere
Saçtığın ışığa muhtaç olanlara.

Git güneş git,
Öyle bir git ki
Onun gidişini örtebilecek kadar öteye.

Git güneş git,
Ben alıştım zaten zifiri geceye
Ansızın terk edilmelere, gitmelere.

Gitme güneş, gitme
Desem bile sen de gideceksin
Bu yüzden git,
Öyle bir git ki…

Lucifer 5. Sezon Bugün Yayında!

Lucifer 5. Sezon ne zaman yayınlanacak?
Lucifer yeni sezon Netflix’e geldi mi?

Lucifer ‘ın yeni sezonu sevenleri tarafından büyük bir heyecan ile bekleniyor. Drama, suç ve fantezi türündeki dizi Lucifer’ın 5. Sezon ‘u için geri sayım sona eriyor. Yeni sezonda tamı tamında 16 yeni bölüm olacak ve iki parça halinde izlenecek. Peki dizinin 5. Sezonunun ilk 8 bölümden oluşan kısmı hangi tarihte izleyiciler ile buluşacak? Peki ikinci kısım hemen ardından yayınlanacak mı? Hepsinin cevabı yazımızda gizli!

LUCIFER 5. SEZON NE ZAMAN GELİYOR?

Bir çizgi roman uyarlaması olan popüler dizi, Netflix’in en çok izlenen dizilerinden biri olma özelliğini taşıyor! 2016 yılında başlayan ve birbirinden değerli 4 sezonu çok iyi izlenme istatistikleri ile geride bırakan dizinin hayranları 5. sezonun Netflix’te yayınlanacağı günü iple çekiyor! 

Dizinin 5. Sezonunun ilk 8 bölümden oluşan kısmı 21 Ağustos ‘ta (bugün) izleyici ile buluşacak. Diğer kısmı ile ilgili bir tarih ise henüz verilmedi.

Lucifer dizisinin 5. Sezonu bugün 21 Ağustos 2020’de yayınlanacak. 16 bölümden oluşan 5. Sezonu iki parça halinde yayınlayacak olan Netflix sezonun ikinci kısmı için henüz bir yayın tarihi vermedi.

LUCIFER DİZİSİ OYUNCULARI KİMLER?

  • Tom Ellis (Lucifer Morningstar)
  • Lauren German (Chloe Decker)
  • Kevin Alejandro (Dan Espinoza)
  • D.B. Woodside (Amenadiel)
  • Lesley-Ann Brandt (Mazikeen)
  • Scarlett Estevez (Trixie)
  • Rachael Harris (Linda Martin)
  • Aimee Garcia (Ella Lopez)
  • Tricia Helfer (Charlotte)
  • Tom Welling (Marcus Pierce)
  • Inbar Lavi (Eve)
  • Kevin Rankin (Malcolm Graham)
  • Graham McTavish (Father Kinley)
  • Jeremiah Birkett (Lee)

Lucifer’ın 5. Sezon’unu nereden takip edeyim?

Lucifer ile ilgili yayınladığımız haberleri web sitemizden ve https://www.instagram.com/24Okur adresinden takip edebilirsiniz. Ayrıca Lucifer’ın Netflix’teki resmi sayfasına (https://www.netflix.com/title/80057918) da göz atmayı unutmayın!

Biraz Kan Biraz Savaş: Drifters

Bugün size dikkatimi çokça çeken ve aksiyon severlerin de kesinlikle izlemesini tavsiye ettiğim Helsing Ultimate‘nin yazarı Hirano Kovta‘nın yazdığı bir mangadan uyarlama olan bir anime önereceğim: Drifters

Animemiz Shimazu Toyohisa’nın savaşta ağır bir şekilde yaralandıktan sonra gizemli bir kapıdan geçip başka bir dünyaya geçmesiyle başlıyor.

Bu dünyada onun gibilere drifter yani gezgin denir. Ayrıca bu yeni dünya tarihte önemli olan birçok kişiyi de içerisinde barındırıyor; mesela tüm insanlığa korku salmış Adolf Hitler gibi (şunu belirtmeden geçmek istemiyorum: Adolf Hitler ile ilgili çok güzel bir ayrıntı var. Onu gördüğünüzde benim gibi düşüneceğinize eminim.) Bu yeni dünya hakkında bilmemiz gereken en önemli şeylerden biri de buranın savaş eşiğinde olmasıdır, zaten asıl önemli olan da gezginlerin hangi safta duracağıdır.

Başta da dediğim gibi dizide bol bol kan ve savaş sahnesi çarpacak gözlerinize. Zaten dizi savaş stratejileri ve kriz yönetimleri konularını oldukça başarılı bir şekilde ele almış. Çizimlerin, efektlerin çok başarılı olduğunu da söylemek isterim. Yani sırf görsel şölen için bile izlenebilir bir dizi bence. Baş karakterlerimizden bahsedecek olursak üç tane baş karakterimiz var ve bu baş karakterler tarihin önemli kişiliklerinden ilham alınarak bulunmuş kişiler. Bu karakterlerimizin şöyle bir özelliği var ki, vay be dedirtecek cinsten. Biri çok iyi bir şekilde orduları koordine ederken, birisi teknoloji konusunda bâyâ maharetli bir diğeri de demeden onu da size bırakalım 😉

O zaman çok fazla spoiler vermeden bitirelim yazıyı. İzledikten sonra ben daha önce bunu neden izlemedim sorularını soracaksınız muhakkak.

Keyifli izlemeler…