26.7 C
İstanbul
Pazartesi, Ağustos 18, 2025

Korkuyorum

Korkuyorum

Dümdüz bir boşluktayım
Sensizlikten esen rüzgar nefesimi kesiyor
Bulutlar ışığımı kapatmış
Yolumu bulamıyorum karanlıkta
Korkuyorum!
Tam şuan da gelmelisin, elimi tutmalısın

Kar yağmalı şimdi
Biraz olsun aydınlatmalı yolumu
Karanlık dünyamı beyaza boyamalı
Ya yağmazsa
Ya karanlık ve rüzgar boğarsa beni
Korkuyorum!
Tam şuan da gelmelisin, elimi tutmalısın

Bir ışık gördüm uzakta
Koşuyorum ama yetişemiyorum
Sen misin o ışık
Eğer sensen ne karanlık ne fırtına
Engel olamaz bana
Ama ya sen değilsen
Korkuyorum!
Tam şuan da gelmelisin, elimi tutmalısın

Söyleyeceklerim Var

Yazasım var, ne yazacağımı bilmeden. Kaleme dokunasım, içimi dökesim var.

Söyleyeceklerim var.

Nedensiz, nasılsız, hesapsız, sadece içimi dökmek için anlatacaklarım var. Söylemek, cümlelerle mi olur hep? Konuşmadan da söyleyebilir mi insan? Bakarak, dalarak, susarak kimi zaman, söyleyebilir mi ki? Anlatabilir mi bir bir yürekten dökülenleri?

Anlatacaklarım var çünkü geçiyor dakikalar.

Farkına varmadan biz hayatın, zamanın, anın, geçip gidiyor ömür, durmadan. Bir gönle dokunmadan, bir el tutmadan belki de. Bir yara sarmadan, bir yüreğe şifa olmadan geçiyor zaman.

Günler geçiyor.

Umuda tutunmadan, hayal kurmadan, heves etmeden belki de. Geliyor ve geçiyor, salılar, çarşambalar, cumartesi ve pazarlar.

Bir dur demeli şimdi akıp giden ne varsa. Durup dinlemeli, yaşamalı, hissetmeli.

Uyanmalı, her gün yeni bir hakikate, yeni bir heyecana belki de. Ümide, tutkuya, sevdaya, huzura, bizi ayakta tutan sebep her neyse, ona uyanmalı. Yoksa eğer, bulmalı, aramalı.

Derin bir nefesin içine hapsedip korkuyu, acıyı, hüznü, salıverelim gitsin şimdi semaya.

Anlatacaklarım var çünkü geçiyor dakikalar.

Güreşçi Bir Baba ve Kızları: Dangal

Dangal filminde hepimizin Hint filmlerinden çok aşina olduğu bir kişi ile karşılaşıyoruz: Aamir Khan. Aamir Khan’ın filmlerinin ne kadar kaliteli ve anlamlı olduğunu fark etmeyeniniz yoktur. Bu filmde çok güzel bir konuya değiniyor.

Dangal Filminin Konusu Nedir?

Dangal filmi, gerçek bir hikâyeye dayanıyor. Böyle harika bir filmin gerçek bir hikâyeye dayanması etkileyiciliğini de epey arttırıyor. Film şu şekilde ilerliyor:

Mahavir Singh Phogat isimli güreş hayranı olan bir adam var. Bu adamın en büyük hayali de bir erkek çocuğu olması ve çocuğunun güreşte dünya birinciliği kazanmasıdır. Fakat erkek çocuğu deği de iki kız çocuğu olur. Bu iki kız çocuğuna güreş öğretmeye karar verir ve hayaline bu şekilde ulaşabileceğine inanır. Fakat orada yaşayan herkes kız çocuğu güreş mi yapar zihniyetindedirler. Kız çocukları onlara göre evlendirilmeli ve evinde kocasına hizmet etmelidir. Mahavir Singh Phogat bu insanların zihniyetinin aksine kızlarına çok inanır ve bıkmadan usanmadan onları güreş müsabakaları için hazırlar. Kızlarda çok iyi iki güreşçi olurlar. Hayatlarında bazen düşüşler yaşasalar da babalarının yaptığı bu önemli şeyi hiçbir zaman unutmazlar.

Aslında film pek çok önemli konuya değiniyor. Özellikle de kadınlara bakış açısı konusuna. Bir babanın o dönemin zihniyetine karşı böyle bir başkaldırıda bulunması önemli bir adım aslında. Ne yazık ki her dönemde kadınlar belirli bir kalıbın içerisine sokulmaya çalışıyor. Ama bu önyargılı insanlar bilmiyorlar ki kadınlar istedikleri zaman her şeyi yapabilirler.

Bazı sahneleri izlerken gözyaşlarınıza hakim olamayacağınıza eminim. O kadar heyecanlı ve duygusal bir film ki bence beğenmemek mümkün değil. Filmi izlediğinizde düşüncelerini benimle paylaşmayı unutmayın. 🙂

Şimdiden iyi seyirler dilerim…

Meftun

Ruhum sana meftun

Sen ki bana efsun

Usulca başımı kaldırıp gökyüzüne doğru bakıyorum,

Seni görecek gibi oluyorum.

 

Geçen zamanı özetliyor yüzümdeki çizgiler

Hiçliğe gömülüyor,

Yumdum gözlerimi

Belki geçer diye…

 

Ve ben senin varlığına meftunum!

Varlığından geçiren duygu ve inşirah,

Edep ve sükutun harını seçer.

Sessiz düşündüm.

Bu şehir çoğu zaman ;

Sen oluyor.

Yüreğim bir sana meftun

Müptela isen bırak tevekküle.

Bir Yaralı Döşten Gayrı: Nem Kaldı

“Burası dünya. Ne çok kıymetlendirdik. Oysa bir tarla idi, ekip biçip gidecektik.” der Abdurrahman Cahit Zarifoğlu. Herkes Cahit Zarifoğlu der ona, bazıları sadece Zarifoğlu bense her seferinde Abdurrahman Cahit Zarifoğlu diyerek Sultan şiirini hatırlarken bir yandan öte yandan acziyetimi hatırlarım. Bir kul olarak, beşer olarak acziyetten başka hangi sıfata layığım ki zaten…

Fani alemin fani yolcuları olarak acziyetimizi unutup ne çok kıymet veriyoruz şu dünyaya. Heybemize dünyevi birikimler doldurmak için geceleri gündüze katarken uhrevi hayatımıza bir tutam huzur götürmek kaygısını ve derdini ne çok erteliyoruz. Ölümün ölmediğini ne çabuk unutuyor, kabristanlıktan geçerken kafamızı ne kadar kolay çeviriyoruz..

Bir müzik önerisine girdik neler okuyoruz demeyesiniz sakın. Aşık Mahzuni her türküsünde ayrı yakar içimi, zihin labirentime her seferinde çıkmazlar ekler. Parsel parsel eylemişler dünyayı/ Bir dikili taştan gayrı nem kaldı derken yaptığı gibi… Hayata biraz da ölüm çerçevesinden bakılması kanaatindeyim. Ölüm çok sık andığım, çok sık düşündüğüm bir konu olduğu için de bu kadar uzatmış/ uzatacak olabilirim affola, hakkınız helal edin. Yeni doğan bir bebeğin günaha bulaşmamış bakışları, beli bükülmüş bir dedenin yüzüne işlenmiş, hayatın nakışları…

Baktığımız her yerde bize anlatılan şey ölüm değil de nedir? Unutmasak kırgınlıkların, hataların, günahların, öfkenin, hırsın, hasetin azalıp; huzurun, rahmetin, bereketin, güzelliklerin artacağı tek şey ölüm değil de nedir? Güzde kırlaşıp, gökyüzünden yere her damlasını farklı meleğin indirdiği yağmur suları toprağı ıslatırken baharla yeniden yeşeren çimenlerle anlatılan şey ölüm değil de nedir? Dünyevi iştigallerin zihnimizi bir an rahat bırakmaması ruhun ölümü değil de nedir? O yüzden asla unutulmamalı bu dünyada bir dikili taştan gayrı hiçbir şeyimizin kalmayacağı ve onun da bize ait olmadığı.

 

Devam eder türküye Dost köyünden ayağımı kestiler/ Bir akılsız baştan gayrı nem kaldı diye. Aman sen de takmışsın bir meseleye her konuyu oraya bağlıyorsun diyeceksiniz lakin dostu dosttan ayıran gafletlerin sebebi lüzumsuz meşguliyetlere aldanıp ruhların, kalplerin maddenin zehriyle ölümü değil de nedir ?

Padişah değilem çeksem otursam
Saraylar kursam da asker yetirsem
Hediyem yoktur ki dosta götürsem
İki damla yaştan gayrı nem kaldı

Bu noktada sizinle Habib Baba’nın hikayesini paylaşmak istiyorum..
Habib Baba IV. Murad devrinde gemiyle hacca gitmek için Erzurum’dan İstanbul’a gelmiş. Fakat ne yazık ki hacca giden gemiye yetişememiştir. Bunda da vardır bir hayır demiş içinden. Aylarca yol aldığından toza toprağa batmış, yaralar içinde kalmış, uyuz olmuş. Memleketine dönmeden önce güzelce bir yıkanıp temizlenmek amacıyla bir hamama gitmiş. Yıkanmak istediğini söylediği hamamcıdan red cevabını alınca sebebini sormuş. Hamamcı “Büyük Sultan Murad Han’ın vezirleri vardır hamamda. Kimseyi almamam için emir verdiler” demiş. Yıkanmadan bu uyuz illetinden kurtulamayacağını bilen Habib Baba, adeta yalvarmış hamamcıya. İzin ver evladım, bir köşede yıkanıvereyim. Kimseler fark etmez beni demiş. Hamamcı, yaşlı adamın ısrarlarına dayanamamış, vezirlere görünmeden yıkanmasını tembihleyerek almış içeriye.

Biraz sonra hamama tebdil-i kıyafetle Sultan IV. Murad Han da gelmiş, yıkanmak istediğini söylemiş. Hamamcı aynı şekilde, tanıyamadığı bu gence de durumu anlatmış ve içeri alamayacağını söylemiş. Sultan’ın ısrarları hamamcıyı bir kez daha yumuşatmış, ona da sıkı sıkı tembihleyerek almış içeriye ve Habib Baba’nın yanına göndermiş. Başlamışlar beraberce yıkanmaya. Birbirlerine su döküyor, sırayla sırtlarını keseliyorlarmış. Bir ara IV. Murad ihtiyarın düşüncelerini öğrenmek amacıyla sormuş: “Sen de istemez miydin baba şöyle vezir olmayı. Baksana koskoca hamamı kapatmışlar gönüllerince yıkanıyorlar. Biz ise şu daracık alanda debelenip dururuz. “A be evladım” demiş Habib Baba, “Böyle vezir olacaksın da ne olacak? Şu dünyada öyle bir Sultana vezir olacaksın ki, vezirlerinin bile karşında tit tir titrediği, Sultan’a senin uyuzlu sırtını keseletsin” der.
Olmasak da padişah, yetiştiremesek de askerler vezirler, sultanımız tektir gaye ona bende olabilmektir…

Mahzuni Şerifim çıksam dağlara
Rast gelsem de avcı vurmuş marala
Doldur tüfeğini bani yarala
Bir yaralı döşten gayrı nem kaldı
Bir yaralı döşten gayrı neyimiz kaldı, diyor; Mahzuni Şerif‘le sizi baş başa bırakıyorum. Allah’a emanet…

 

11.22.63 – Geçmişle Oynamaya Çalışanların Dizisi

11.22.63 - Netflix - Konusu, Oyuncuları 11 22 63 Türkçe Dublaj Full HD İzle
11.22.63 - Netflix - Konusu, Oyuncuları 11 22 63 Türkçe Dublaj Full HD İzle

11.22.63 - Netflix Dizisi

11.22.63 dizisi hakkında konuşmadan önce yapımda emeği geçen isimlere bir göz atalım. Dizinin yapımcı koltuğundaki isimlere bakacak olursak J. J. Abrams, Stephen King, Bridget Carpenter, Bryan Burk gibi güçlü isimleri görebiliriz. Ayrıca dizinin oyuncu kadrosunda da James Franco (Jake Epping / Jake Amberson), Chris Cooper (Al Templeton), Sarah Gadon (Sadie Dunhill), Lucy Fry (Marina Oswald), George Mackay(Bill Turcotte), Daniel Webber( Lee Harvey Oswald) gibi isimlerle karşılaşıyoruz. Dizi tek sezon ve 8 bölümden oluşan bir mini dizi özelliği taşımaktadır (İzlerken bölüm sayısı muhtemelen az gelecektir. 🙂 ). Konusu itibariyle Chicago, Illinois, Los Angeles ve Kaliforniya’da geçiyor. Dizinin ilk bölümü 15 Şubat 2016 tarihinde yayınlandı. Ayrıca dizi hakkındaki bir diğer önemli bilgi de Stephen King’in  22/11/63 adlı kitabından esinlenerek yapılmış olmasıdır.

11 22 63 Dizisi Konusu

O zaman hep birlikte dizi ile ilgili bazı önemli detaylardan bahsedelim.
(DİKKAT Bu kısım spoiler içermemektedir.)

Dizi tarihte ses getiren olaylardan biri olan J.F. Kenedy suikastine farklı bir açıdan bakıyor ve bu suikasti engellemek adına yapılan çalışmalardan oluşuyor. Dizi genel olarak dram, bilimkurgu ve gerilim üçlüsü arasında seyretmektedir. Dizideki asıl amaç J.F. Kenedy’in suikaste kurban gitmesini engelleyerek günümüz dünyasındaki koşulları daha iyi hale getirmektir. 11.22.63 dizisinde bu görevi ilk olarak Al Tempelton (Chris Cooper) üstleniyor, daha sonralarda ise Jake Epping/Amberson (James Franco) bu görevde ona yardımcı oluyor. Dizide işleyen zaman kavramı da biraz farklı. 60’lı yıllarda geçen tüm zamanın günümüzdeki 2 dakikaya denk olması da bu görevi kabullenmeye neden olan etmenler arasında bulunuyor. Bir lisede İngilizce öğretmeni olarak görev yapmakta olan Jake Epping yıllar önce tanıştığı arkadaşının ona bildiklerini anlatmasıyla kendisini bambaşka bir olay örgüsünün içinde bulur. Daha sonralarda gelişen olaylar sonucunda ise bu göreve tek başına başlamak zorunda kalır. Ama geçmiş onu geri itecek ve J. F. Kenedy suikastinin gerçekleşmesi yönünde, yani geçmişin değişmemesine çabalayacaktır. Jake Epping geçmişe yolculuk yaptığı sırada görev yaptığı okulda tanıştığı kendisi gibi öğretmen olan Sadie ile tutku dolu bir aşk yaşayacak ve bazen kendini görevine bile tam olarak veremeyecektir.

11 22 63 Türkçe Dublaj Full HD İzle

Aşk her olasılıkta kendine yer bulur.

Dizideki ana konu J.F. Kenedy’in suikastı olarak görülse de dizideki karmaşık olay örgüsü sayesinde insan ilişkileri, duygusal dalgalanmalar, olayların etkileşimleri sonucunda yaşamların da birbirini etkilemesi ve aşk gibi günlük yaşamda sürekli ve kolaylıkla karşılaşılabilen olaylar sayesinde dizi daha nefes kesici bir kimliğe bürünüyor. Ayrıca 60’lı yılların dizide çok iyi bir şekilde yansıtılması sonucunda diziyi izlerken kendinize de olay örgüleri içerisinden, kolaylıkla bir yer seçebiliyorsunuz.

11.22.63 - Netflix - Konusu, Oyuncuları

Oyunculuklara değinecek olursak James Franco’nun oyunculuğunun yanında Sadie karakterine hayat veren Sarah Gadon’la birlikte gelişen ikili etkileşim sayesinde dizi daha üst bir hale geliyor. Tabi bunda Sarah Gadon’un dizide karakteri oynamayıp, o karakteri yaşamasının da etkisi çok büyük. Ayrıca Jake karakterinin espritüel yapısı da diziye farlı bir boyut getirmiş. Her ne kadar genel olarak bu iki oyuncudan bahsetmiş olsak da diğer oyuncuların da yeteneklerini göz ardı edebilmek neredeyse imkansız.

Mutlaka izlemeniz gereken dizilerden biri olduğu kanaatindeyim. İyi seyirler…

https://youtu.be/iBIWv7ExUS4

Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları : Toprak

Hala var mı bilmiyorum ama bizim lise dönemimizde tarih derslerinde eski medeniyetler konulu üniteler vardı. En gereksiz gördüğüm, bir o kadar ilgisiz kaldığım, merakımı celbetmeyi başaramamış bir dersti.

“Bu kitap gibi anlatıldı da biz mi anlamadık?” modundayım gerçekten. Keşke bu kitap ve bu yazar o zaman olsaydı da ben de o derslerden zevk alarak öğrenseydim dediğim pişmanlıklarımı yaşadım.

Evet, kıymetli Buket Uzuner Hanımefendi’nin Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları serisinden bahsediyorum. Su, Hava, Toprak ve Ateş dörtlüsünü hatırlatmak istiyorum. Gönlümden geçen her birisini anlatmak, bakalım, belki yaparım öyle bir çalışma. Ama bu hafta Toprak kitabından bahsetmek istiyorum. En taze onu okudum çünkü.

“Bugün Anadolu’da yaşayan halk kültürlerinin hepsinin günlük yaşam adetlerine yansıyan kadim Türk Kaman gelenekleri ve Orta Asya -Sibirya mitolojileri ile M.Ö.1650-1200 yıllarında bugünkü Çorum’da başkent kurup, Anadolu ve Mezopotamya’da hüküm sürmüş Hitit İmparatorluğu mitolojisinden esinlenerek kurgulanmıştır.” Şeklindeki tanıtım paragrafı ile ilk sayfadan gönlümde taht kurmuş oldu.

Dedim ya; keşke medeniyetler ve kültür ünitelerini okuduğumuz zamanlarda yazılmış olsaydı bu eser. Kadeş Anlaşmasını daha kalıcı öğrenirdim belki de… Nasip.

Neyse gelelim kitabın detaylarına:

Bu Yaptığını Çorumlu Yapmaz

Espriyi hepimiz kullanırız. Kimse de demez ki Çorumlunun bu kabiliyeti nerden geliyor? Nereden gelecek? Öyle bir medeniyete beşiklik etmiş de ondanmış.

Kitaptan bakalım;” Uygarlığı ve askeri gücüyle ünlü olan Mısır İmparatoru II.Ramses’in yenemediği tek imparatorluk olan Hitit İmparatorluğun’dan kalan yüksek uygarlık izleri, binlerce yıl önce bu geniş topraklarda yaşamış insanların,şimdiki adıyla Çorumlu olan Anadolulu kardeşlerin hikayelerini dinlemeye davet eden fısıltılarıyla dolup taşıyordu.”

Hititler… Hattuşa… Efsanevi Açıkhava müzesi Yazılıkaya…

Bu eserle eski uygarlıklarda kültür ve medeniyet okumaları gayretim geldi. Sizlere de ihmal etmemenizi öneriyorum.

Kutadgu Bilig okumaları ile başlayabilirsiniz mesela… Zira kitapta genişçe yer alan “İnsan-Kainat/ Tabiat” ilişkisini en doğru anlamanın bir yolu budur.

Baş karakter Gazeteci Defne Kaman’ın uyumsuzluğunu onaylayacağınız, o yaşına rağmen bedensel ve zihinsel dinginliğin sembolü Umay Nine’nin dehasına hayran olacağınız olay örgüleri ile bitmesini istemeyeceğiniz, elinizden bırakamayacağınız bir eser.

Ne Okuyacaksınız?

Kadim Kaman geleneklerinde kadının yeri, bir kişi olarak eşit özgürlük ve eşit varlığıyla değerini okuyacaksınız.

“Dünyada birbiriyle hiç iletişimi olmayan birçok kültürün, çareyi ve umudu havaya, gücü ve kederi toprağa, saflığı ve şifayı suya yöneltmesinin tesadüf olmadığını” okuyacaksınız.

“Her olayın ilk kırk saatinin önemli olduğunu” okuyacaksınız.

“Korkunun ecele faydalarını” okuyacaksınız.

“Hayat defterine girmiş hiç kimseyi silmeme kültürünün” getirilerini okuyacaksınız.

İl Emniyet Müdürünün penceresinden gördüğünüz geleneklere ve kültüre bağlılığın artı- eksi tüm sonuçlarını kendi pencerenizde görüp inceleyeceksiniz.

İl Valisinin yerine kendinizi koyup entelektüel yaşamın ayrıcalığını okuyacaksınız.

Bir Karaca’nın evhamlı babasının karakuru düşlerine şahit olup, Yerin Göbeğinde Erlik Han’ı, Talay Han’ı, Abakan Han’ı, Yelbeğen’i, okuyacaksınız.

İnsanın en büyük icadı olan şiirin nasıl ruhlara şifa, dertlere deva olduğunu okuyacaksınız.

İyilik ve serbestlik, özgürlük ve demokrasi için aynı paydada buluşmanın ve dayanışmanın vesile olduğu güzellikleri okuyacaksınız.

Son Söz

O kadar beğenerek okudum ki, neredeyse bütün kitabı aktarmak üzere olduğumu henüz fark ettim. Kusura bakmayın. Hiç mi bir eksiklik yok? Diyebilirsiniz.

Görebildiğim tek eksiklik böyle bir esere geç kavuşmuş olmaktır.

Umay Nine gibi; “başkalarından ödünç alınmış fikirler, yeni fikirler bulmak için işe yaramıyorsa, sadece insan aklını tembelleştirir” diyerek kitabın tamamını size devrediyorum.

Saygıdeğer Yazar Buket Uzuner Hanımefendi’nin kalemine, okuyucuların da yüreğine sağlık.

İyi okumalar.

 

Tükeneceğiz..!

Tükeneceğiz…
Amansız tükeneceğiz…
Gün geçtikçe…
Zaman ilerledikçe…
Yeni yeni şeyler öğrendikçe…
Amansız tükeneceğiz…


Habersiz kimsesiz…
Varlık içinde…
Yokluk içinde…
Herşeyden habersiz tükeneceğiz…
Bir şeylerin farkında olmadan tükeneceğiz…
Zamanın nasıl geçtiğini bilmeden,
Zaman kaybetmek adına hayatı bir çırpıda yaşamaya çabalıyoruz…
Oysaki anı yaşamak önemli, nedensiz mutlu olmak nedensiz hayatın tadını çıkarmak daha önemli…
Velhasıl,
Amansız hızla tükeneceğiz…

“Aslında her şey, tükenen bir kaleme tükenmez dedikleri kadar yalan”…

Kadın

Yorgunsun kadın
Huzura ulaşamamaktan
İstediğin elbiseyi kuşanamamaktan
Fazlasıyla yorgun düşmüşsün
Seni küçük düşürmüşler yıllarca
Sen yine de hepsine şefkatle gülmüşsün
Örmüşsün duvarlarını bir başkalarına
Daha örgü atamadan güzelim saçlarına
Elin kaşık tutmuş, göğsün çocuk doyurmuş
Dünyanın yükünü sırtına almış kadın
Yine de bu dünyaya çocuklar doğurmuş
Taşımışsın bizleri hem karnında hem sırtında
Yaradan kıyak geçmiş kadına
Yoksa bu kadar muazzam gözükebilir miydi
kırklarında
Canın yanmış kadın, türlü insanlar yüzünden
Gözün yaş dolmuş, kafan da kalkmamış hiç
hüzünden
Eğer insanlık görseydi dünyayı senin gözünden
Kimse dönmezdi sözünden, rahat ederdik kadın,
yaşardık bu hayatı huzurla!

Gönül Uykusu

Güzel bir gündü. Güneş tepeden öylesine güzel parlıyordu ki günün güzel geçeceğine kendisini inandırıyordu. Oysa tüm güzellik içimizdeydi, içimizde inanmalıydık güzel olan her şeye… Ama ne yazık ki içimden ne bir güzelliğe inanmak geçiyordu, ne de geleceğe olan ümitlerim güzellik vaat ediyordu. Evdeydim, tek kişiydim. Beni anlamayan kalabalıklardan sıyrılmış, hangi kitabı okusam, derdine düşmüştüm. Sahi kitaplar da şikâyetçi miydi acaba benden? Neden bu kadar ümitsiz bir elde ve beyinde yer alıyoruz diye? Neyse, elimi uzatıp kapağına göz gezdirdikten sonra okuyacağım kitabı seçmiştim. Böyleydim ben, insanlarla konuşmaktan daha cazip geliyordu kitap okumak… Gezmek bile yoruyordu beni bu yaşımda. Nerde sessizlik ve sakinlik görsem sanki ben hep oraya aittim. Saatlerce bir şeyler düşünmeden, sessizce orada oturabilirdim. Kitabımı elime alınca da hemen sessiz bir köşe bulup oraya iliştim. Kapağını açar açmaz içinden bir kâğıt parçası yere düştü. Eğildim, büyük bir umursamazlıkla aldım düştüğü yerden. Sonra bunun bir kâğıt parçası değil de bir peçete olduğunu anladım. Kendi kendime düşündüm, bir kitap arasına peçete koymak hiç âdetim değildi. Kitabı masaya bırakarak peçeteyi açmaya başladım. İçerisinde mavi mürekkeple yazılmış bir not vardı; “Çok bekletme e mi?” Peçetenin ne zamana ait olduğunu hatırlayamasam da notu yazan kişinin kim olduğunu çok iyi hatırlıyorum.  Aşkı ilk kez tattığım, okul yıllarımın gözbebeği olan eski erkek arkadaşım… Peçeteyi oraya koyduğumu bile unutmuşum, ama görünce içim cız etti. Oysa bekleten ben değildim, oydu. Önce saatlerce bekledim, sonra aylarca, sonra senelerce. Çok seviyorken beklemek… Çok seviyorken vazgeçmek… Çok seviyorken onsuzluğa bir ömür boyu alışmak… Beynimden saniyede kaç düşünce geçiyor,  sayması bile güç. Tek bildiğim şuan buradayım ve bir ömür boyu da burada onsuz bir şekilde yer alacağım. Peçeteyi alıp katladım ve cüzdanıma yerleştirdim, kitabı bıraktım. Yoksa sevmek bazen gerçekten de vazgeçmekle mi mümkün oluyordu, diye düşünmeye başladım. Vazgeçmek ama bir ömür onu da beklemek, görülmüş en büyük tezatlıktı sanırım. Konuşmasak da ikimizde yara olan tarafı çok iyi biliyoruz. İmkânsız olduğu halde beklemenin ve sevmenin tanımını yapıyoruz kaç yıldır… Hayatımıza nasıl yön verirsek verelim kapanmayacak olan bir eksikliğin ağıtını tutuyoruz kaç asırdır… Bir peçete gibi katladığımız hayatımızda bir peçetenin kapatamayacağı sessiz hikâyeyi büyütüyoruz kaç yıldır. Özlemenin bir üst seviyeye atladığı ama asla görüşemeyecek olmanın uykusunu uyuyoruz kaç yıldır. Öyleyse haydi uyuyalım; yanımızda değil de gönlümüzde olanlar için…

Öğrenilmiş Çaresizlik Bir Video Olsaydı

Seligman ve arkadaşları tarafından köpeklerle bir deney yapılır. İki aşamadan oluşan bu deneyde köpekler -her grupta sekiz köpek olacak şekilde- üç farklı koşulun bulunduğu gruplara atanırlar.

İlk grup şoktan kaçabilme imkanı olan grubu oluşturmaktadır. Bu gruptaki köpeklere elektrik şoku verilmiştir fakat kabinde bulunan bir butona basarak elektrik şokunu kesebilme imkanları vardır. Bu gruptaki köpekler butona basarak, şokun süresini azaltmayı kısa bir süre içerisinde öğrenmişlerdir.

İkinci gruptaki köpekler ise butona bassalar dahi şoka maruz kalmaktadırlar. Bu gruptaki köpekler butona basmayı denemiş fakat elektrik şoku devam ettiği için bir süre sonra vazgeçmişlerdir.

Üçüncü grup kontrol grubunu oluşturmaktadır. Bu gruptaki köpekler şoka hiç maruz kalmamışlardır.

Deneyin ikinci aşamasında köpeklerin hepsi iki bölmeye ayrılan bir alana götürülmüştür ve hepsine elektrik şoku verilmiştir. Bariyerden atlayarak diğer bölmeye geçebilen köpekler şoka maruz kalmayacaktır.

Bu şekilde yapılan birçok denemenin sonucunda; üçüncü grubu oluşturan kontrol grubu ve şoktan kaçabilme imkanı sağlanan ilk grup, diğer bölmeye atlayarak şoktan kaçmayı öğrenmiştir. Fakat şoktan kaçabilme imkanı verilmeyen ikinci gruptaki köpeklerin çoğu hiçbir şekilde diğer bölmeye atlamamışlardır. Birkaç köpek bariyerin diğer tarafına geçmiş olsa da ilk deneme sonrasında deney tekrarlandığında aynı çabayı göstermedikleri gözlemlenmiştir.

Bu durum “öğrenilmiş çaresizlik” olarak tanımlanmaktadır. Engel oluşturan, hareketlerimizi sınırlandıran, kontrol edilemeyen ve bir süre maruz kalınan etkenlerin zamanla ortadan kalksa dahi hala varmışçasına zihinde süreklilik kazanması şeklinde özetleyebiliriz.

Videoda izleyeceğimiz boz ayı, 20 yıl Romanya’da bir hayvanat bahçesinde tutulduktan sonra doğaya salınmış, fakat buna rağmen hayali hücresinde kendisini hapsetmeyi sürdürmektedir. Tıpkı butona bassa dahi şoka maruz kalan ikinci gruptaki köpekler gibi…

Çin Aşısının Yan Etkileri Nelerdir ve Alerji Riski Var mı?

korona aşısı
korona aşısı

Bu günlerde Çin’den ithal edilen Sinovac firmasının Coronavac aşısı sağlık çalışanlarına yapılmaya başlandı. Aşının yapılmasıyla birlikte aşının yan etkileri, alerji riski ve etkinliği hakkında her birimizin kafasında sorular da oluşmaya başladı. Alerji ve Astım Derneği Başkanı Çocuk Alerji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Akçay Coronavac aşısının yan etkileri ve alerjik reaksiyon riski hakkında bilgi verdi.

Coronavac Aşısı Nedir?

Coronavac aşısı formaldehitle inaktive edilen ve adjuvan olarak alüminyum kullanılan ölü aşıdır. Virüs parçalanıp etkisiz hale getirilerek vücudumuza zarar verilmeden bağışıklığımızı uyarmaktadır. Ölü aşı olduğu için daha güvenli olduğu düşünülmektedir.

Etkili Midir?

Brezilya’da yapılan çalışmanın verilerine göre %50,38 etkinlik bildirilmiştir. Türkiye’de yapılan çalışmada %91.25 ve Endonezya verilerine göre ise %65.3 etkinlik bildirilmiştir. Aşının ciddi ve orta şiddetteki enfeksiyonlara karşı korumada %100 etkili olduğu bildirilmiştir. Farklı sonuçlar bildirilmekle birlikte en az etkinlik oranı %50 olarak bildirilen bu aşının ciddi ve ölümcül reaksiyonlarda tam etkinlik sağlayacağı düşünülmektedir. Bu verilerle birlikte yapılan aşı sayısının artmasıyla çok daha net bilgilerin elde edileceği beklenmektedir.  Aşının etkinliğinin ne kadar süre devam edeceği yapılan aşı sonuçlarının verilerine göre ortaya çıkacaktır.

korona aşısı

Coronavac Aşısı Yan Etkileri Nelerdir?

Aşının Çin’den ithal edilmesinden dolayı biraz güven sorunu yaşıyoruz. Bu nedenle de biraz temkinli yaklaşıp yan etkilerinin neler olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz. İnaktif aşıların yan etkileri canlı aşılara göre daha az olmakla birlikte yapılan aşı sonuçlarına göre yakın zamanda daha da netleşecektir.

Faz I ve II çalışmaları sonucuna göre, en sık görülen yan etki enjeksiyon bölgesinde ağrıdır ve %17 oranında görülmüştür. Bu ağrının genelde hafif derecede olup 48 saat içinde düzeldiği görülmüştür. Bunun dışında görülen yan etkiler; aşı uygulanan bölgede şişlik, kızarıklık olması, yorgunluk, hafif ateş, titreme, baş ağrısı, kas, eklem ağrısı, kusma ve ishaldir. Bu belirtiler aşı yapıldıktan sonra bir hafta içinde ortaya çıkabilmektedir. Şimdiye kadar ölümcül bir reaksiyon bildirilmemiştir.

Aşısının Alerjik Yan Etkisi Var Mı?

Coronavac aşısı için yapılan faz I ve II çalışmalarına göre genelde önemli bir alerjik reaksiyon bildirilmemiştir. Sadece bir vakada aşıdan 48 saat sonra vücutta kaşıntılı, kızarık plaklar şeklinde kendini gösteren ürtiker (kurdeşen) bildirilmiştir. Ayrıca alerjik döküntü ve alerjik şok riski de her aşıda olduğu gibi nadir de olsa vardır. Almanya’nın aşısı gibi ilaç alerjilerinde riskli bir aşı olmamakla birlikte yine de alerji riski yok denilemez. Aşı yapılan sağlık kuruluşlarında alerji riskine karşı adrenalin ilacı hazır bulundurulmaktadır. Neticede elde edilen veriler az sayıda aşı uygulamalarının raporudur. Biontec firmasının aşısında bulunan polietilen glikol maddesi bu aşıda olmadığı için alerji gelişme riski daha azdır denilebilir.  Çin aşısının İçeriğinde koruyucu madde bulunmamaktadır. Aşı içeriğinde disodyum hidrojen fosfat, alüminyum hidroksit, sodyum dihidrojen fosfat, sodyum klorür yardımcı madde olarak bulunmaktadır. Bu maddelere karşı alerji öyküsü olanlara aşı yapılmaması gerekir.

Aşısının Alerjik Hastalığı Olanlara Yapılmasında Sakınca Var Mı?

Bu aşı özellikle riskli gruplarda uygulanmalıdır. 65 yaş üstü, diyabeti olan, kalp hastalığı olanlara aşı yapılması daha faydalı olacaktır. Astım, alerjik nezle, egzama, besin alerjisi gibi alerjik hastalığı olanların aşı olmasında herhangi bir sakınca yoktur. Sadece aşı yapıldıktan sonra, her aşıda olduğu gibi, 30 dakika sağlık kurumunda gözlem altında beklemelerinde fayda vardır. Alerjik hastalığı olanların oluşabilecek risklere karşı acil müdahale edilebilmesi için hastane şartlarında aşı olması, alerji riskine karşı faydalı olacaktır. Sağlık çalışanlarına yapılan aşı uygulamalarının yan etkilerinin sonuçları ortaya çıktıkça daha net öneriler yapılacaktır.

sinovac
sinovac

Aşı İmmün Yetmezliği Olanlara Yapılabilir Mi?

-İmmun yetmezliği olan hastalarda aşı sınırlı bir antikor cevabı oluştursa bile aşının yapılması önerilmektedir. Akut safhada bir immün yetmezlik durumunda, tedavi sonunda önerilebilir. Ancak hastanın koronovirüse karşı iyi korunması gerekmektedir. Yapılan aşı sayısı arttıkça daha net bilgiler ortaya çıkacaktır

Kimlere Aşı Yapılmamalı?

-Aşının bileşenlerine herhangi bir alerjisi olduğu bilinen kişilere,

-Ateş, akut hastalığı olan ve kronik hastalığın akut başlangıç safhasında olanlara yapılmamalıdır.

Kimlerde Dikkatli Olunmalıdır?

-Kas içine enjeksiyon yapıldığı için trombositopeni, kanama bozukluğu olanlarda kanamaya neden olabildiği için dikkatli olunmalıdır.

-Kontrolsüz epilepsi ve ilerleyici nörolojik bozukluğu olanlarda dikkatli olunmalıdır.

Aşının Yan Etkisi Görülürse Ne Yapılmalı?

Aşı uygulanan bölgede ağrı, şişlik veya kızarıklık; öncelikle aşı uygulanan kolunuzu yükseltmeniz uygun olacaktır. Aşı yerine soğuk suyla ıslatılmış havlu tatbik edebilirsiniz. Buzu doğrudan tatbik etmeyin. Parasetamol içeren ağrı kesici kullanabilirsiniz.

Yorgunluk; istirahat etmeniz ve yeterince sıvı almanız faydalı olacaktır.

Hafif ateş ve titreme; istirahat etmeniz, yeterince sıvı almanız ve parasetamol içeren ağrı kesici almanız önerilmektedir.

Baş ağrısı; aşı sonrası bir hafta içinde baş ağrısı gelişirse parasetamol içeren ağrı kesici almanız faydalı olacaktır.

Kas ve eklem ağrısı; aşıdan sonra bir hafta içinde kas ve eklem ağrısı olursa istirahat etmeniz, yeterli sıvı almanız ve parasetamol içeren ağrı kesici almanız yeterli olacaktır.

Kusma ve ishal; aşıdan sonra bir hafta içinde kusma ve ishal gelişecek olursa ağızdan sıvı ve gıda almanız faydalı olacaktır. Yeterince sıvı alamaz ve halsizlik gelişecek olursa sağlık kurumunda serum takviyesi gerekliliğinin değerlendirilmesi gerekir.

Prof. Dr. Ahmet Akçay sağlık çalışanı olarak kendisinin aşı olduğunu ve herhangi bir yan etki olmadığını belirtti. Aşı yapılmasını herkese önerdiğini belirtti.

Sonuç Olarak Özetleyecek Olursak;

-En sık ortaya çıkan yan etkiler; aşı uygulanan bölgede ağrı, şişlik, kızarıklık olması, yorgunluk, hafif ateş, titreme, baş ağrısı, kas, eklem ağrısı, kusma ve ishal yer alıyor. Bu belirtiler aşı yapıldıktan sonra bir hafta içinde ortaya çıkabilmektedir.

-Aşıdan sonra 30 dakika sağlık kurumundan ayrılmayın. Bu süre içinde kendinizi iyi hissetmezseniz, ani baş ağrısı, nefes almada zorluk, kaşıntı, halsizlik olursa sağlık personeli ile temasa geçin.

-Bu aşı sonrası ciddi alerjik bir reaksiyon gelişen vaka bildirimi olmamasına rağmen 30 dakika içinde halsizlik, karın ağrısı, vücutta kaşıntı, bayılma, tansiyonda düşme gibi ciddi alerjiyi düşündüren belirtiler olursa sağlık personeli ile temasa geçin

-Pandemiden kurtulmak, her birimizin aşı olması ile mümkün olacaktır.  Aşılanan kişi sayısı arttıkça  pandemiden kurtulma şansımız da artacaktır.

– Aşıyla ilgili şimdiye kadar ölümcül bir reaksiyon bildirilmemiştir.

-Aşıya bağlı alerjik reaksiyon gelişme olasılığı düşüktür.

-Alerjik hastalığı olanların aşı yaptırmasında sakınca olmayıp hastane şartlarında yaptırıp aşı sonrası 30 dakika sağlık kuruluşundan ayrılmamaları faydalı olacaktır.

-Lateks alerjisi olanların yapılan aşılara karşı yan etkiler netleşinceye kadar temkinli olmalarında fayda vardır.

Zatürre aşısı yazım için tıklayabilirsiniz.

Geçen Maziydi

Birkaç dize, birkaç mısra getirdim sana
Evet evet sana ve o güzel yüreğine
Bu dizeleri okuyanın yüreği kirli olamaz
Biliyorum, umutsuz da olamaz
Lakin kırılmış olur…
Çoğu kez, aynı yerden, aynı yoldan
Farklı mecralardan, göğü üzerine sarınmış,
yüreği delinmiş olabilir.
Ama bütün acılarına su serpecek birşey söyleyeceğim;
“Sen kıymetlisin” ?
Sen; bütün mahlukatın en şereflisi,
Allah’ın lütufkâr, sevgili kulusun
Çoğu kez üzüldün, değmeyene değmeye çalıştın koca yüreğinle
Tökezledi için çoğu kez,
Tekledi kalbin, mermisiz silah gibi
En öldürücü, en hırçın zamanda yoktu ateşin
Çünkü sen hep karşındakine çiçekler uzattın…

Bol kahkahalar yakışacak sana
Bol tebessümler,
bol samimiyetler

Doldur heybeni inançlı günlerle…
Yakındır
Kızıllıktaki doğan mutluluk, batan keder
Yakındır

Boşuna diyorsun ya, ‘her şey boşunaymış değmezmiş’
diyorsun hani; değecek değecek
İlmek ilmek işlenen sevgi
gideni değil, kalanı tamamlayacak
Ve layığını er ya da geç bulacak

Çok acıklı, çok hüzünlü şiirler yazıyorum
Araya da birkaç umut sıkıştırıyorum işte
Bu çıkarlı dünyada kendime;
Kalemi, kağıdı arkadaş edinmeyip
kime açayım içimi?..
Başka hangi haine israf edeyim ki cümlelerimi?..
İsraf günahtır bilirsin

Mazide kalanı atarsın geriye
Günlere, aylara, yıllara yüklersin suçu da.
Peki; içinden atamadığının suçunu
kim üstlenecek?..

Ver Elini Güzellik

Medya Okuryazarlığı

Medya Okuryazarlığı Nedir?

Medya okuryazarlığı günümüzde herkesin sahip olması gereken bir yetkinlik kesinlikle. 21.yüzyıldayız. Çoğu insan artık geçimini sosyal medyadan sağlar oldu. Hatta şu anda okullarımız bile online sistemle yürütülüyorken; telefonsuz, sosyal medyasız nefes alamayan gençler varken aramızda, sanki bu konuyu biraz küçümsedik mi? Neden hala bilinçli değiliz? Hadi en baştan başlayalım.

Medya nedir?

Yığınlarla iletişimi sağlayan radyo, televizyon, gazete ve dergiler gibi yayın organlarının tümünü kapsayan ortak ad. Kısaca kitle iletişim araçlarının genel adı diyebiliriz. Medyanın bizlere karşı bazı sorumlulukları vardır. Bunlar eğlendirme, farkındalık yaratma, bilinçlendirme, bilgi verme, yönlendirme vb. Peki medya bize bunları kazandırmıyor mu? Elbette kazandırıyor ama bazı düzenleme ve eklemeler yaparak. Mesela benim bu yazım iki farklı haber sitesinde yer almış olsa biz bu yazıyı iki farklı başlık altında görebiliriz. Bir haber sitesinde ‘Medya okuryazarlığı hakkında bilinçli ve bilinçlendirmeye teşvik eden genç kız’ diğer haber sitesinde ‘Habercilere güvenilmez dedi. Medya güvenilirliği hakkında endişelerinden bahseden küçük kız.’ Yazılanlarda bir fark var mı? Oldukça büyük. Peki benim yazım? Evet değişmedi aynı. İnsanlar hangi tarafı görmek isterlerse daha doğrusu şöyle demeliyim hangi tarafı göstermek isterlerse onu göstereceklerdir. Peki burada devreye giren şey nedir? Algı. O zaman devam edelim.

Algı nedir?

Dış dünyadan gelen uyarıcıları, duyu organlarımızla etkileşime girerek seçilip yorumlandığı bir zihinsel eylemdir. İnsanlar algı yetenekleri sayesinde etrafta olup biteni fark eder, algılar, yorumlar. Algı kısaca uyaranları anlamlandırma sürecidir.                                                                                                                                    

 Algı Yönetimi nedir?

Durum olay ve olgular, nasıl aktarılmak isteniliyorsa hedef kitlenin zihinsel uyaranlarına müdahale ederek istendik sonucu bırakma çalışmalarının tümüdür.

Bu fotoğrafta 3 farklı haber ajansı aynı fotoğrafı nasıl kullanmış onu görüyoruz. Yani? Biz sadece bize aktarılmak isteneni mi göreceğiz? Yoksa bilinçli bireyler olup medyaya eleştirel şekilde yaklaşabilecek miyiz? Medya okuryazarlığına sahip bireyler olabilecek miyiz? Nasıl olmalıyız? En önemlisi ve altın kural her söylenene inanmıyoruzzz. Bilgi hangi kaynaktan olursa olsun her bilgi eleştiren ve sorgulayan bireyler olmalıyız. Medyayı çözümleyebilmeliyiz, yorumlayabilmeliyiz ve iletileni doğru anlamalıyız. Gerçek dünya ve sosyal medya dünyası arasındaki farkı iyi bilmeliyiz. Bu doğrultuda gelecek olumsuzluklara karşı bilinçli bireyler olmalıyız.

Burada haber ajanslarının hiçbir önemi yok. Çünkü herkes bir taraf. Tarafsız medya yok. Olmayacak da hiçbir zaman. Tarafsız medya bile tarafsızlığı taraf tutmuş demek çünkü. Tarafımızı iyi bilmeliyiz. İzlediklerimizi, dinlediklerimizi, okuduklarımızı mantık süzgecinden geçirip eleştirel bakmalıyız. Paylaştığım  iki fotoğrafa tekrar bakmanızı istiyorum ve susuyorum. Sessizliğinde çok şey anlattığına inanıyorum.

Ne İçin Yazar İnsan?

Ne için yazmalı insan?
İnsan olmak için yazmalı.
Büyümek için yazmalı.
Yürümek için yazmalı.
Haddini bilmek ve tabi kendini bilmek için yazmalı.
Kendini bilmek, evvela kendini sevmek…
Yüreğini okşamak, sırtını sıvazlamak.
Kendine iyi gelmek için yazmalı insan ve kendine gelmek için…
O satırlar kimi zaman melhem, kimi zaman ışık olur sana.
Ama hep deva olur, derman olur.
Karanlık gecede ışık olur.
Hâline, kâl olur.
Düşersin kaldırır, yorulursun dinlendirir.
Besler.
Büyütür.
Koca adam eder seni yazmak…