28.9 C
İstanbul
Cumartesi, Ağustos 16, 2025

Bil’Ki ses deneme

yağmur yağınca bastırıyoruz her şeyi

bu bir bakıma da şu demektir sevgilim,

mütemadiyen de olsa güzergahımızdaki tüm yollar açıktır

devir trenlerin vagonlarını

bırak giyinsin gül, hak ettiği kırmızıdan ala tonlarını

burada her şey normal hissi veriyor, aslında değil

bir yetim diş düşürüyor anasından habersiz

günahsız,

uzatmış tüylerini bırakıyor rüzgara

ardından sahile trafo düşüyor

a cancağzım hiç mi çekmiyor içi bir yerlere gitmek

bir görsen nasıl da üşüyor

sanki eğilip yerden bir şey alırcasına

kakülün düşüyor ya alnına, alnın o ki sıkıştırsın bir ağrıyı

senin de gece olunca sesin katlansın

yarışır durur seni beklemekle,

iç içe geçmiş zaman

Kalbi Yoğurmak

Bilmiyorum bunu kaç mil uzaklıktan yazıyorum. Uzaklık, kalbi olup da kullanmayanların çırpınış sesidir.  Önem arz ettiği vakitte bulamamak, bir gerçekliktir. Bununla muhabbet edilmez miydi, yoksa kalbi büyütmek için söylediğim sözün bir hükmü yok muydu? Geceler gündüzleri, gündüzler geceleri ve devirler, asırları kovalar durur. Çaresizce dolandığım bu toprakta akşam olur doğrusu aya doğru yürümek istiyorum. Ayaklarım, toprağın gülüşünü özlesin. Kelimelerin bir önem arz etmediği bu coğrafya da, geçici ve bitimli bu dünya hayatına insan aldanmıştır. Bir kalbi büyütmek, yaşanacak daha çok şeyin olduğunun bilincindedir. Ne dünya malı kurtardı ne de dünya aşkı…  Hepsi benim isteklerimin yaban kuşlarıydı.

Bir limandayım ve karabatakların suya dalışlarını seyrediyorum. Mavi ve beyaz evlerin varlığıyla keyif buluyorum. Uzun ve ince bir yaşantımız var. Etrafı dinlerken gözlerim uzaklığa göç ediyor. Martılar havada suya konuşuyor. Bense, bir parça simit parçasıyla yunan müziklerine doğru savruluyorum. Gelecekten bahsediyorum bugün. Geçti artık bu kafaya takma sanatı… Örselendi kalbim. Yüreğim dedim aslında aynı şey değildi. Yürek kalbin yuvasıydı ve biz hep kalp ve yüreği anlamda kullanıyorduk.

Kalbim İçin!

Bambaşka bir hayat mümkündü. Dün, bugün ve yarın çeşitli karakterler tarafından bekleniyordum. Eğer şimdiye kadar yanına gelmediysem “ özür dilerim”  çünkü benim daha kalbini tanıma fırsatım olmadı. İnsan, sevmeyi de bilir üzmeyi de… Yaşa benimle, derken mutlu etmez düşündürür ama beraber şurada “çay içelim mi?” derse mutlu eder kalbimizi.

Kalbimi kırma ne olur. Ben bazı şeyleri istemeden yaptım. Doğrusu ne bilemedim. Ben sana nasıl davranacağımı idrak edemedim. Çünkü yaşamayı bilmiyorsun. Sana gelirken, korkuyorum, üzülüyorum, endişe duyuyorum. Anlasana yaşadığımı hissetmiyorum. Bir yerden gelmedik buraya sadece geçerken uğradık. Yanlış anlama insanım ben. Bu yüzden söylüyorum virgüller koyarak… Bir kalp ile yaşamak zordur. Vicdanı olan bir kalp her zaman böyle hisseder. Yargılamadan önce dinliyorum ve gerekeni dinledikten sonra yapıyorum. Senin konuştuğunu duymuyorum çünkü seni değil, kalbini dinliyorum o daha güzel konuşuyor kırmadan, üzmeden, yormadan ve “ seni seviyorum” diyerek…

Gelecek İçin!

Bak ne güzel böyle. Kalp duygusaldır her şeyi neden kalbine gönderiyorsun. Bak etrafta deniz, güneş ve rengârenk balonlar var…  Bir kez daha anladım ki, seviyorum, özlüyorum, yaşıyorum, okuyorum, dinliyorum, ressamın emeğine de yazarın emeğine de saygı duyuyorum. Dünyada herkes birileri öğrensin, yaşasın, dinlesin ve ibret alsın diye uğraşıyor. Kalbini olur olmadık şeyler için üzme. İnsan kalbi büyürken çok kırılır ve korunmaya her zaman ihtiyaç duyar. Bu yüzden kendine ve kalbine iyi bakmayı unutma!

Sensiz geçen zamanlarım zor oluyordu. Bu vakte gelinceye kadar hiç kimsenin beni sevmediğini düşünüyordum. Kitabın sonunda öğrendim ki, insanlar beni sevmese de kalbim beni seviyormuş.  O yüzden kalbini sevmeyi öğrenmeyi hatırla!

Yılın Son Dolunayı

Merhaba herkese…

30 Aralık, yani bugün, yılın son gökyüzü olayı. Yengeç burcunun 8 derecesinde dolunay meydana gelecek, geldi hatta. Bu dolunayın başrol oyuncusu Alhena sabit yıldızı olacak.

Dolunay Yengeç burcunda olacağından dolayı, Yengeç burcunun temsil ettiği konularla haşır neşir olacağımıza (Evimiz, ailemiz, annemiz/anneliğimiz, kadınlar, yurdumuz/topraklarımız gibi konular) işaret etmekte.

Kendimi tutamayıp hemen yazının başında döküleyim: Bu dolunayın hiçbir kötü açısı yok. Yok arkadaşlar! Yani yılı güzel, minnoş, keyifli bir Yengeç dolunayıyla artık kapatıyoruz. ?

En azından “Acaba 2020’nin sonuna doğru bölüm sonu canavarı gelecek mi ki?” diye düşünülürken hayır gelmeyecek! Merak etmeyin.

Her Şeyi Kaybettim Ama Kendimi Buldum

2020 yılı böyle bir yol oldu çoğumuz için… Özellikle kişisel gezegenlerinde Koç, Terazi, Oğlak ve Yengeç olanları sağlam salladı. Sabit burç olan; Akrep, Aslan, Boğa ve Kova da ucundan biraz olacakları hissetti. Başak, İkizler, Yay ve Balıkların tüm planları değişti de değişti. Film bitmedi. Şimdi yeni bir döngüye giriyoruz. Sıra sabit burçlarda. Öncü burçlara, hava ve ateşlere, torpilli 2021 yılı. Detayları daha yazar, çizer, anlatırım!

Benim için dolunay, görsel olarak Ay’ın şahaneliğini sergileme şekli. Genel olarak dolunay ise bize “Tamamlaman gereken konuları tamamla, geride bırakmak istediklerine arkanı dön ve bitir.” der.

Bu Dolunayın Anahtar Kelimesi: DENGE

Hiçbir duygumuzu ve davranışımızı abartmamak gerek. Abartının olduğu yerden ani sınanmalar olacaktır. ‘Denge’ anahtardır arkadaşlar.

Duygusal anlamda daha hassas hissedebiliriz; özellikle ilişkilerimizde eskiye özlem duyabiliriz. Ailemize ve aile bildiklerimiz başta olmak üzere ani tepki vermekten kaçınmalı, dil yarasına mahal vermemeliyiz.

Kurban psikolojisindeyseniz “Benim de başıma hiç iyi bir şey gelmez!” diyorsanız çıkın o psikolojiden. Dolunayın oyununa gelmeyin. Ayrıca ne demişler: “Öldürmeyen acı güçlendirir.” ?

2020 yılında; mesafeli olmayı, kırmızı çizgileri çizebilmeyi, hayır demeyi, düşünce kalkmayı öğrenenlere ne mutlu! Çünkü bundan sonra göz yaşlarınıza tek çare sizden var ki göz yaşınızla da çok alakadar olacağınızı sanmıyorum.

Daha bireysel olacağız, olmak isteyeceğimiz bir döneme giriyoruz. Girerken peşinizden getirdiğiniz anılar, hatıraları usulca bir yere bıraksanız iyi edersiniz. İhtiyacınız olmayacak! Kalbiniz biraz dinlensin. O çok yoruldu. Şimdi işimiz beynimizle. Kova dönemini seveceksiniz, sevdireceğim. ?

Bu Dolunaydan etkilenecek olan öncü burçlar: Koç, Terazi, Oğlak ve Yengeçler (Hayatınıza yeni enerjileri çağırın.)

❗Diğer burçlarımız ise: İkizler, Yay, Balık ve Başaklar (Güvendiğiniz insanlarla bir arada olmayı deneyin.)

❗Boğa, Akrep, Kova ve Aslanlar (Kararlarınızı danışarak alın.)

Tabii ki sürekli tekrarlamama gerek yok; uyamıyoruz, içimiz daralıyor, istiyoruz ki kalbimiz neye kırıldıysa anlaşılan o derdin hekimi de gelsin iyileştirsin ama işte öyle bir şey olmayacak. Her ne ise o konu; “Amannn ya bununla mı uğraşacağım ben kıymetleyim.” deyin. Ezberleyin bunu sizden daha kıymetli bir şey yok. ❤

Hepinize benimle olduğunuz için çok teşekkür ederim. “Her bitiş yeni başlangıçtır.” felsefesi ile çalışan dolunayın hepimiz için güzel başlangıçlar getirmesini diliyorum.

İnanç ve ümitle…

Yılbaşında hayal ettiğiniz ve hak ettiğiniz güzelliklerin tılsımı üstünüzde olsun şimdiden. ?

Heves

https://youtu.be/e2ql7mQJk0Y

Yaşamdan heves alıyor musun?
Ya da yürüdüğün yoldan
Ya da kurduğun hayalden?
Senin de mi temiz insanlar çekiyor canın?
Çıkarsız ilişkiler,
samimi, içten tebessümler…
Var mı, kaldı mı bir parça huzur?
Önümüzden geçip giden yıllar kadar
Yorulduk mu yaşamdan
Yorulur muyuz aldığımız nefesten…
Pas tutan kalpler cilalanır mı dersin
Umutsa yaşamak, inanmaksa tutunmak
İnansak mı dersin?..

Koca bir okyanus varken, göl aramak neden?
Uçsuz bucaksız mera varken
Çöl aramak neden?
Rahat bir uyku uyumak varken
Sabahlamak neden?
Kıymet bilmeyene hayat sunmak,
sınırsız güven vermek,
sınırları zorlamak neden?

Belli sen iyice kötüyü düşünür olmuşsun
İyice sebebe bel bağlamış
Sonucu bekleyemez olmuşsun
Kalbin iyice dolmuş
Akıtamaz olmuşsun acını
Sen göğsünü daraltana odaklanmışsın
O derdi verene değil
İstese alma kudretine sahip olana değil
Senin yaşamaya hevesin kalmaz olmuş…

Bu dünya dert yüklü bir yer ise
Alacaklıya hesap eninde sonunda verilecek ise
Bizi ‘hiç’ sayanlar uğruna yorulmasak mı artık
Ha, ne dersin?

Yamaladım Tüm Sonlarını Hayatımın; Bir Başlangıç Etmedi

Nereden başlayacağımızı bilemesekte bir şekilde başlamamız gereken şeyler var. Her zaman kaldığımız yerden devam etmek mümkün olmuyor. Bazı durumlar içinde zorunlu bir değişim barındırıyor. İnsan her şeyi tamamına erdirmek için çabalarken hata ediyor. Bazen bir türküye sadece nakarata kadar eşlik etmeli, bir cümleye yüklem aramayıp eksiltili kalmasına müsaade etmeli, bazı insanlarla olan tanışıklığımız samimiyet yokuşunu tırmanmamalı. İnsan her şeyi tamamlayamaz. Gücünün ve bilgisinin bir sınırı var. Bu sınır bize durmamız gereken yeri öğretiyor. Kalanına gücümüzün yetmediği, gerisinde bilgimizin olmadığı işler bizim dışımızda gelişecek şeyler.

Bir başlangıç yapmak uğruna birçok şeye veda etmek gerektiğine inanmıyorum. Bir şehri ardında bırakmak, arkana bakmadan yürümek sana başlangıçlar vadetmez. Zorlayarak hiçbir gülü açtıramaz, kokusunu içine çekemezsin. Kendini hayatın akışına bırakman gerektiğini bilmelisin. Sırf bir başlangıç olsun diye bir şeylere son vermenin de, tabiatı eksik olan şeyleri yamalayıp tam yapmaya çalışmanın da bir faydası yok.

Son verdiğim hiçbir şey yeni bir başlangıca kapı açmadı. Başlangıç bitişlerin sancısından sonraki müjde değil. Beklenmedik anlarda içimize doğan umuttur. Benim hikâyem yumruklaya yumruklaya açtığım kapının ardında olamaz. Hikâyeler, aralık kapılardan sızan ışıktır. Hikâyene ait bir hüzme, bir kapının aralığından sızar ruhuna. Başlangıç, son verdiklerinin ardında değil, içinde saklı. Son dediğinde her şey son bulur. Ama seni başlangıca götürmeye yetmez; sen kapalı kapıda durmak için ısrar ettikçe. Nereye gideceğini bilmiyor olsan da nerede durmayacağını biliyorsun. Âsudem, çıkmaz bir sokağın duvarında biriktirme yüzünü…

Gözlerin başka gözlerce keşfedilsin isteyeceksin. Oysa daha kendi yolunu bulamamış birinin bakışlarını kim arayıp da bulabilir? Hem kendi yolunda yürümen gerektiğini bilecek; hem de adımlarına eşlik eden adımlar, senin yolunu kendi yolu sayan birileri olsun isteyeceksin. Ama bazı yollar yalnız yürünür, bilirsin. Sesinin sineceği duvar, durup bir şey olmasını bekleyeceğin durak, sıcağına yenildiğin güneş, sevdiğin tüm kuşlar bir yere ait olsun isteyeceksin. İnsan doğası gereği kaybolup gitmek istemez. Ortak bir iş, bir aidiyet arar. Sen de kaybolmamak için kendi yolundan sapıp, birileriyle birlikte yürümeye çalışacaksın. Yürüme! Çünkü kaybolmamak için çıktığın o yol seni yok eder. İnsan kendi yolundan uzaklaştıkça parça parça eksilir, bilirsin.

Âsudem, senin hikâyene ait başlangıçlar, sen kendi yolunda yürüdükçe seni bulacaktır. Son verdiklerinden kaçarak başlangıçlara yürüyemeyezsin…

Kusura Bakma

Kusura bakma! 

Seni unutamadım,

Cümleler sanki gözlerinde saklı,

Her baktığında nice manalar olan.

İçinde bulunduğum an,

Benim canım…

İstediğin oldu bak.

Sen başka tenlerin sıcağındasın,

Bense bıraktığın ayazındayım,

Ben sen olamadım kusura bakma ..

Ben sana yabancıyken,

Hissediyordum ağlayışını,

Kendine isyan ederken,

Kendime hasret idim.

Yaşıyorum da gönlüm, kırık.

Gidişin gönlüme oturmuş en acı şiir.

Tükenirken Tükettiklerim

Hayatımın 17. senesinde

Doldururken aldığım havayı içime

Görmek istemeyip tozlu bir rafa kaldırdığım

Zihnimin içindekileri duymamak için kulaklarımı tıkadığım

Oluşmuş ve oluşmakta olan her bir düşüncemi

Çok daha net hissediyorum şimdi

Belki beni yıpratan

Belki de ben tükenirken beni daha da fazla tüketen o hislerimi

Hallettim sandıkça bir yenisi eklenirken

Zihnimin kontrolünün kendi ellerimden kayıp gidişini izlerken

Aklımda oluşan soruları yanıtlamaya bile cesaretim kalmamışsa artık

Bütün çıkmazların sonuna yaklaşıp inatla yeni yolları keşfetmek isterken

Henüz cevabını ben bile bilmezken

Aklımda oluşan yeni bir sorumu sunuyorum sana

Tükenirken tükettiklerim zihnimdeki oluşan karanlık boşluk muydu,

Yoksa inatla tükenen kendim miydim?

 

 

Kendiyle Konuşanlar

Merhabalar efendim. Bu yazıda sizinle paylaşacağım şey sizin cümleleriniz.

Birkaç gün önce Instagram’daki ufak takipçi kitleme şu soruyu sordum: Kendinize söylediğiniz en dokunaklı/ işe yarar/ motive edici cümle nedir?

Bu soruyu sormamın, bu sorunun cevabını merak etmemin nedeninden bahsedeyim kısaca. Bazen kendi kendimize konuşuruz, bilirsiniz. Fakat daha önemlisi, bazen kendimizle konuşuruz. Ben sıkça kendimle konuşurum. Bu benim deşarj olma yöntemlerimden biridir. Çevremdeki insanlar bana kendileriyle olan konuşmalarından bahsettiklerinde çok etkilendiğim zamanlar olmuştur. Biraz merakla, biraz farklı bakış açısı edinme isteğiyle sordum bu soruyu.

Aldığım cevapları okumak isterseniz şöyle buyurunuz:

“Senin atan Mustafa Kemal, ona layık ol.”

“Sonuçta biz buraya ölmeye gelmedik.”

“Hayat çok kısa, küçük mutluluklar yaratıp anın tadını çıkarmalı. Basit yaşamalı hayatı.”

“Dünya seninle güzel. Sen yaparsın. Harikayım ben!”

“Eğer burada durup daha ileri gitmeyeceksek, niçin bu noktaya kadar geldik?” (David Hume)

“Tehlikeli bir cicikuş olmalısın.”

“Her kışın bir yazı vardır.”

“Her sabah uyanabilmenin verdiği şükür ve mutlulukla yapamayacağın hiçbir şey yok.”

“Ben mükemmelim.”

“Bu hayat sen varken var, sen yoksan kimsenin kıymeti yok.”

“30.10.1998”

“Annenin gülüşünü düşün.”

“Her şerde bir hayır var, bunu da iyi karşıla.”

“Her şey doğmamış çocuklarım için.”

“Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Fakat sen buna karşı direneceksin, önüne sonsuz engeller de yığacaklardır; kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana büyük derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin.” (M. Kemal Atatürk)

“Hayatıma şükrediyorum.”

“Başarının bedelini bir dönem için ödemeyenler, başaramamanın bedelini bir ömür boyu öderler.” (Mümin Sekman)

“Ölmediysem hâlâ umut var.”

“Güçlü olmak zorundasın.”

“Yıldızları hedef al, ulaşamasan da göğe yükselirsin.”

“Benden başka kimse beni yaşamayacak.”

“O yapıyorsa onun yaptığından daha iyisini yapabilirim.”

“Olmasa da olur.”

“Hiçbir zaman kaybetmem. Ya kazanırım ya da öğrenirim.” (Nelson Mandela)

“Cümlenin önemi yok. O yalana ne kadar inanmak istediğimle alakalı bir durum.”

“Ne olursa olsun ilerlemeye devam etmelisin.”

“Ahmet Telli’ye ait olan Sıyrılıp Gelen şiirinin son beş mısrası kadar işe yarayanını görmedim.”

“Beni en çok motive eden tecrübelerimdir.”

“Disiplin disiplin disiplin.”

“İyiyi kötüye, kalıcı iyiyi geçici iyiye tercih et.”

“Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredersin.” (F. Nietzsche)

“Seni mutlu edecek ne varsa yap ve ölümün kapıda olduğunu unutma.”

“Nefes aldığım sürece yapabilirim.”

“Mutluluk kendi kendine yetenlerindir.” (A. Schopenhauer)

“Yapabilirsin. Depresif hissetmekten iyidir.”

“Kolay değil ama imkansız da değil.”

“Sadece kötü bir gündü, kötü bir hayat değil.”

“Benim hiç cümlem olmadı. Sadece bir şeyi çok istiyorsam ona sahipmiş gibi davranıyorum.”

“Ben tekim.”

“Bihter Ziyagil.”

“Babanın saçlarına aklar düştüyse senin için. Boşa gitmesin…”

Hitler Keşke Ressam Olsaydı

Bana ne olmak istediğimi sordu. Derhal şu cevabı verdim: “Ressam.”

Adolf Hitler, ortaokul dönemlerinde ressamlığa büyük bir ilgi duymuş ve okul derslerine çalışmaktan ziyade zamanını resim çizmeye ayırıyormuş. Ressam olmak isteyen Hitler, babasıyla hep çekişme halindeymiş. Hitler’in yazdığına göre, babasının hayatı acılarla doluydu ve babası çok zorlu dönemlerden geçmişti. Oğlunun da zorlu bir hayat sürdürmesini istemeyen babası, Hitler’in memur olması konusunda diretiyor ve baskı yapmayı sürdürüyormuş. Hitler’in ise memuriyete ‘tiksintisi’ gittikçe artıyormuş.  

“Babam beni memur yapmak istiyordu. On bir yaşında idim. Derhal babama karşı çıktım. Memur olmak istemiyordum. Öğüt ve sert hareketler beni yenemedi… Onun tek düşüncesi beni memur yapmaktı Bundan uzak durduğumu gördüğü ve tam olarak anladığı zaman ilk defa bana ne olmak istediğimi sordu. Derhal şu cevabı verdim: “Ressam”.  “Ressam olmak mı? Hayır… Hayır… Asla!” diyordu.” (Kavgam)

Hitler, kendi hayatını anlattığı Kavgam’da, profesyonel sanatçı olmak istediğini anlatıyor. Babasının vefatı sonrası Viyana Sanat Akademisi’ne başvuruyor, fakat akademiye kabul edilmiyor. Hatta gazeteci  Jhon Gunther, Hitler’in Viyana Akademisi’ndeki resimleri için: “Tamamen ritim, renk, his veya manevi hayal gücünden yoksunlar. Mimarın eskizleri: acı verici ve kesin çizgiler, başka bir şey değil. Hitler’e okula gitmesini ve umutsuzluk içinde saf sanattan vazgeçmesinin söylenmesi şaşırtıcı değil.” eleştirisinde bulunmuştur ( Gunther, Jhon (1940). Inside Europe). Bazı hocaları Hitler’in ressamlıktan ziyade mimarlık alanında yetenekli olduğunu düşündüler. Fakat Hitler’in tekrar ortaokula dönüp eğitimine yeniden başlama niyeti yoktu.

Hitler, yoksulluk çektiği dönemlerde kartpostallar ve evler çizerek geçimini sağlamış. Ta ki içindeki ‘milliyetçi ruhu’ dışa vurana kadar.

Hitler’in tablolarını eleştirecek kadar resim sanatına hakim değilim. Fakat dünyada büyük yıkımlara neden olan Hitler’e dair bir şeyler okudukça ve izledikçe “Hitler keşke ressam olsaydı” diyorum.

  (Hitler Haus am See)                           

                                                              (Münih’teki Eski İkamet Avlusu, Hitler, 1914)

Va’Acz

günleri,

bir başına sallanan salıncak kadar boş geçiriyorum

pencereyi her açtığım da yeniden başlayan

müzik kutusundaki şarkı

elimi her götürdüğüm de hatırlatıyor kendini

dönüyor devranın sihirli çarkı

tam şuramda hala duruyor bir ateş

canlı değilsen söyle,

sürekli kaçıyor büyüme hevesi

bir çaputa umut bağlamak istiyorum

dönmemeni başka türlü açıklayamıyorum

şimdi bir yerlerde saçlarının hışmına uğruyor toz ve duman  

bitap uyanıyor uykusundan,

düşünceler yorgun düşüyor

kan akarken damar da şehvetli

bir hattat Ebru’ya aşık olur ya

sabretmek dururken, vazgeçmek çok zahmetli

Nasıldır Havası

Acaba memleket nasıl
Yağmurlu mu
Nasıldır havası
Bir anne kadar telaşlı
Bir baba kadar da mert ba-kışlı
Gurbetçisi, sılacısı
Otogarda, istasyonda, ıslak yollarda
Sıcak çorbada, sıcak gülüşlü çocukta, hayır!
Beni bekleyeni, beni bilmeyeni
Benim beklediğimi bildiklerim
Acaba selamları, kelamları nasıl
Karlı mı
Nasıldır içimizde, içinin havası

Acaba neydi bergüzarın derdi tasası
Yazar mıydı, yakar mıydı -şimdi- (h)içli bir uzun havası

..?

Münzevi

Bir gece yarısı
Canın fazlasıyla sıkkın
Tek başınasın
Her zaman olduğu gibi
Yürüyorsun
Sahile yaklaşıyorsun
Boş bir bank buluyorsun
Zaten tüm banklar boş
Hava bir morg odası kadar soğuk
Sen de bir ceset kadar ölüsün
Aklın biraz karışık
Umudun biraz yitik
Düşüncelere dalıyorsun
Gözün hafiften doluyor
Çaresizlik tam o an nüksediyor
Ne yapacağını bilmiyorsun
Kimi arayabilirsin ki
Kiminle konuşabilirsin ki
Cebindeki telefon çalmamaktan bıkmış
Senin bu hayattan bıktığın gibi
Bir zamanlar birkaç hayale sahiptin.
Artık senden uzaktalar
Ailen gibi, arkadaşların gibi, sevdiğin
gibi, umutların gibi, herkes gibi uzaktalar.

Günün Şarkısı: Tuğkan’dan “Kusura Bakma”

“Birden 
Geldin aklımdan içimden 
Kalbimde bitmeyen bir parça en temiz yerinden 
Sahiden 
Bekleyen en aptal halime gülen 
Sana kızgın sana hasret yine ben 

Neden bilmem 

Kusura bakma seni unutamadım 
Bu benim hatam ne yapsam olduramadım 
Alev alev yanıyor can kafesim 
Kesilir nefesim seni bırakamadım 

Kusura bakma seni unutamadım 
Bu benim hatam ne yapsam olduramadım 
Alev alev yanıyor can kafesim 
Kesilir nefesim seni unutamadım 

Ne yapsam olduramadım 
Seni bırakamadım”

Geçtiğimiz ay youtube ve tüm dijital platformlarda yayınlanan “Kusura Bakma” adlı single çalışmasıyla Tuğkan, dinleyicilerini yine büyüledi.

Sözleri, müziği ve Tuğkan’ın eşsiz sesiyle; siz değerli okurlarımıza harika bir müzik şöleni sunarak, keyifli bir pazartesi diliyoruz.

Deezer’da dinlemek için: http://bit.ly/38hmqGc

Fizy’de dinlemek için: https://fizy.in/53fuC

Apple Music’te dinlemek için: http://apple.co/37DrsOh

Söz & Müzik: Soner Han
Stüdyo: BrossOver
Mix & Mastering: Önder Ayan
Yönetmen: Mustafa Köksalan

Instagram: https://instagram.com/tugkanofficial Twitter: https://twitter.com/tugkanofficial Facebook: https://facebook.com/tugkanofficial

Hayat Treni

Kafamda binbir türlü düşünce beynimin çıkmaz, ıssız sokaklarında kol geziyordu. Var gücümle kendimi dışarı attım ‘hava güzel’ diyordu iç sesim. ‘Artık bir soluklan kendine gel ve yaşadığının farkına var.’ Yaşıyordum ama eksiktim, yaşadıkça eksildim. Her yanımı kaplayan bir duvar gibiydi hayatım. Dört dünya arasında sıkışıp kalmış gibiydim. Yürüyordum öylesine…

Etrafa bakındım herkes kendi işiyle uğraşıyor, herkes kendi kalabalığıyla yalnızlaşıyordu… Mavi evin balkonunda çamaşır seren Cemile ablayı gördüm. İki ev yanında dışarıyı izleyen, gördüğü çocuklara şeker veren Ömer dedeyi… Ne de masum ne de tatlıydı o haliyle. Huzur saçıyordu resmen. O kadar hayatı yaşayıp görmüş, beli bükülmüş. Belki dizi tutmuyor ama kalbi hâlâ tutuyordu. Sımsıkı hayata inat tutunuyordu yaşama… Sokağın gürültüsü top oynayan neşeli çocuklardı. Onlarla tamamlanıyordu hayat, ya da tam anlanıyordu çocukluk. Etrafta koşan, miyavlayan kedicikler vardı. Yeryüzünün diğer sevimli, neşe kaynağı hayvanlar. Herkes bir koşuşturma ve gayret içerisindeyken benim bu içimdeki mücadele neden topallıyordu? Ve benim ruhum neden tökezliyordu ki?.. Her şeyin cevabı kainatta gizli derler. Bazen de yaşadıkça ya da yaşın oldukça öğreneceksin galiba birşeyleri… Bazı anlamlar tam zıddıyla ortaya çıkar ya; Galiba kırılmamayı kırıla kırıla, düşmemeyi düşe düşe, olgunlaşmayı zorluklarla öğreneceksin. Sabrı da güçlüklere tahammül edip sınanarak kavrayacaksın. Hayat bir sınavsa ve yanlışlar doğruyu götürüyorsa bazen boş bırakacak çok da takılı kalmayacaksın seni düşündürüp vaktini harcayanlarda…

Yürüdüm yürüdüm ve oturdum bir banka, izledim öylece etrafı. İzledim yaşamı ve yaşamayı… Nefesimi alıp verebilmem bile bir mucizeydi oysaki. Hayatımı kaçan bir trene benzetiyordum. Hem de az bir zaman farkıyla. Bir dahaki kalkış ne zaman olurdu? Kaç gün, kaç saat beklerdim bilmiyordum ama bildiğim tek şey; Beklemem gereken bir tren, varmam gereken bir yer olduğuydu…

Yetişmemiz gereken bir tren her daim vardır.
Yeter ki zamanında orada olalım…

Kendi Masalını Kendin Yarat

Beklenti ve isteklerimizi kaderimizin haritası sanırız. Sabırlı olursak ve çabalarsak bu harita bizi kaderimizin hazinesine götürdüğünü düşünürüz. Ve daha ilkokul çağlarında bu düşünceyi masala çevirip, masalın da kahramanı oluruz.

Sonra satın aldığımız bu masalı her daim kafamıza şapka niyetine takarız. Yazı kışı fark etmeden, içerisi dışarısı ayırt etmeden her daim başımızın üstünde de yer edindiririz. Kuşe kağıda kurşun kalemle yazı yazmaya benziyor aslında bu masalımız.
Şapka mı? Her mahallenin delisi huni mi takacak sandınız?
Bazen yükler omuzlarda da taşınmaz. Doğru bir deyimin yanlış anlamını misafir ediyoruz başımıza…
Başımız sağ olsun..
Kalanları da Allah kurtarsın diyorum!

Çünkü artık hayat o eski hayat değil, dünya ise o eski dünya hiç değil. Zaten ilkokuldaki eğitime de hiç girmiyorum. Dominantlık masalını düşünceye çeviriyorlar.
Şartları zorlamadan, hayal kurmayı da bırakmadan, azıcık da sızlanmadan yeniliğe değişime ne dersiniz ?
Korkmayın! Kupon biriktirmeyeceğiz. Öyle havuz problemleriyle de test etmeyeceğiz. Zaten sokağa çıkma yasağı var, sizi görmeye de gelemeyeceğiz…
“Merhaba” demeyle başlayacağız hayata, insanlara, doğaya ve tabii hayvanlara da..
Sonra gülüşümüzle barışacağız. Sadece alkol masasına çerez diye koymayacağız. Kahkahalarımız, dost muhabbeti gibi sıcacık olacak. Şartlı tahliye verdiğimiz duygularımızı özgür bir bedene sığdıracağız. Bu gök kubbe altında beklentiyle hareket etmeyeceğiz. Hep istemeyeceğiz, bazen de vermenin keyfini yaşayacağız. Bir yol haritası aranacaksa, bu samimiyet olacak ve bir hazineye varılacaksa da bu biriktirdiğimiz anılarımız olacak. Gerisi zaten tarafsız sahada ki maç gibi… Hep şifresiz yayınlanacak.