13.7 C
İstanbul
Pazar, Mayıs 11, 2025

Havaya Çizilen Dünya

Yeni bir dünya çiziyorum kendimce. Fazlaca umut koyuyorum, fazlaca sevgi, fazlaca barış… Ne eksikse bu dünya denen yer içerisinde en çok ondan koyuyorum.

Çocukların ellerinden tutuyorum, kalplerinden öpüyorum. Kitaplar ekiyorum toprağa. Sevgiyle suluyorum. Bir ev çiziyorum. Kokular geliyor evden. Huzur kokuları. Bir çocuk çiziyorum üstü başı yırtık, ağlıyor. Kros müsabakalarında birinci olmuş. Biraz da yırtılmış koşu sırasında üstü başı. Sevinçten ağlıyor.

Bir kadın çiziyorum. Yüzü gözü morluk içinde. Dudağının kenarında da kırmızılık var. Hayatında ilk defa makyaj yapmış, gözünün üstüne süreceği mor farı yüzünün her köşesine sürmüş. Ruju da biraz taşmış tabi.

Bir dünya çiziyorum. Şiddetin, çocuk istismarının, cehaletin olmadığı; adaletin, sevginin, merhametin olduğu bir dünya çiziyorum.

Bir dünya çiziyorum sadece adı dünya, içi ise merhamet dolu bir yuva.

ISAAC NEWTON’UN ÖMÜRLÜK İSPATI

Siz henüz 18 yaşındayken herkesi ölümün soğuk kollarına çeken bir veba salgını baş gösterse ve etrafınızdaki insanların sürekli eksildiğine şahit olsanız ne yaparsınız?

Eğitim hayatınıza dahi devam edemeyeceğinizi ve evden çıkmamanız gerektiğini öğrendiğiniz o an ne hissedersiniz? Ne ile kendinizi avutup ölümün ayak seslerini çok yakınınızda hissederken ‘’hayata’’ sıkı sıkı sarılırsınız?

Isaac Newton işte tam da böyle bir anda, çok sevdiği Cambridge Üniversitesinden ayrılıp evine hapsolmuşken karar vermişti günlerini bilime adamaya.

Hayatının en verimli dönemini, bu karar neticesindeki 2 yıla sığdırmıştı.

Hayatın içinin tam da boşalmaya başladığı anda, akışın ters yönünde kürek çekip boşalan hayatına yeni yükler yüklemeyi başarmıştı.

Konsantrasyonu o kadar yüksekti ki bazen saatleri peş peşe sıralıyor, uyumayı bile unutuyordu.

Yaşadığı zamanın içi doldukça hayat onun için daha da hafifliyordu.

Utangaçlığı nedeni ile çalışmalarını yıllar sonra bir hocasının ısrarı ile yayınlamıştı.

Bulmuş olduğu integral hesabını yayınlaması tam 38 sene sürmüştü.

Bu yayınlarından bir tanesi de aynalı teleskoplardı.

Yıllardır masasının üstündeki çalışma defterinde bekleyen aynalı teleskop ile bilim dünyasını tanıştırdığında artık astronomi bilimi için her şey çok daha farklı olacaktı.

Newton bilim dünyasının tartışmasız bir numarası olmayı tek bir şeyle başarmıştı; boşalan hayatının içini doldurarak.

Fizik kuralları her terazi için doğru değildir.

Hayat terazisine bakarsanız siz hayatın içini boşalttıkça aslında onun daha da ağırlaştığını görürsünüz.

İçi boşalmış bir hayatı kimse taşıyamaz.

Ondan daha ağır bir şey bulamazsınız.

Tanrı’nın tüm fizik kurallarının aksine hayat için neden böyle bir düzen koyduğunu bilmiyorum, bu da onun bir gizemi.

Boşalan hayatların ağırlığı ile dolan hayatların hafifliği arasındaki ağırlık farkına kendi hayatınızda şahit olmuyor musunuz?

Tanrı bu gizemi görmeniz için size fırsatlar vermiyor mu?

Hayatınızda kısır döngülere yer verdikçe ağırlaştığını hissediyor olmalısınız.

Eğer hayatınızda bir kısır döngüye sahipseniz ve bu ağırlığı hissedemiyorsanız çoktan enkaz altında kalmışsınız demektir.

Bu enkazdan kendinizi ancak siz kurtarırsınız.

Hayatınızın içini doldurmalısınız, sevdiğiniz herhangi bir şeyle; bilimle, edebiyatla, müzikle, yazıyla, enstrümanla…

Çünkü fizik kuralları her zaman aynı yönde işlemez.

Bazen bomboş bir hayat dopdolu bir yaşamdan çok daha ağır gelir insana.

Bilim dünyasının en önde gelen isminin bir ömür verip ispatladığı bir gerçektir bu.

Siz içini boşalttıkça ağırlaşan tek şey ‘’hayattır’’.

Ana Muharebe Tankı “Altay”

SSM(Savunma Sanayi Müşteşarlığı), Türk savunmasının teknik yeteneklerini geliştirmek ve ulusal savunmaya yurtiçi katkısını artırmak için Ulusal Tank projesine başladı.

Bu sayede Almanya’dan temin ettiğimiz “Leopard 2A4” ana muharebe tanklarına ihtiyacımız olmayacak ve olası diplomatik krizler içeren operasyonlar da ambargo konulamayacak.

Yazıya geçmeden önce Altay’ın teknik özelliklerinden bahsedelim;

GELİŞTİRİCİLER
Otokar, Hyundai Rotem

MÜRETTEBAT
Dört (komutan, nişancı, yükleyici, sürücü)

AĞIRLIK
60t

AZAMİ HIZ
70 km / saat

SUBMERGENCE
4.1m

YANGIN KONTROL SİSTEMİ
Volker-III FCS

MOTORLAR
1500hp (I ve II toplu iş, MTU)

1800hp (III ve IV parti, yerli olarak geliştirildi)

ANA SİLAHLANDIRMA

MKEK 120mm 55 kalibre pürüzsüz delikli tabanca

İKİNCİL SİLAHLAR
1x Aselsan STAMP / II stabilize taret kontrolü 12.7mm ağır makineli tüfek

ZIRH
Modüler reaktif kompozit zırh

Tank, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında 5. Süvari Kolordu’na komuta eden Ordu General Fahrettin Altay’ın adını aldı. Altay tankının geliştirilmesi üç aşamada tamamlanacak.

Türkiye’nin savunma sanayi tedarik karar alma organı Savunma Sanayi İcra Komitesi (SSIK), Mart 2007’de yüklenici Otokar’ı bir yarışma yoluyla seçti.

500 milyon dolarlık sözleşme, Altay’ın tasarım, geliştirme ve entegrasyonunun yanı sıra prototipler ve testlerle tankın niteliğini de içeriyor.

Altay projesi üzerinde çalışmalar Ağustos 2008’de Otokar fabrikasında başladı ve 2016 yılında tamamlandı. Otokar test için dört prototip geliştirdi. Altay, Güney Koreli K2 MBT için Hyundai Rotem tarafından geliştirilen teknoloji sistemlerini kullanıyor. Prototiplerin başarılı bir şekilde test edilmesi 2017’nin başlarında sona erdi. Türkiye’nin tasarım ve fikri mülkiyet hakları var.

Tankın geleneksel bir düzeni vardır. Güç paketi arkaya, sürücü önde önden ve ortada bir savaş bölmesine yerleştirilmiştir. Yükleyici taretin sol tarafında, komutan taretin sağ tarafında oturuyor. Nişancı komutanla aynı tarafta ama daha ileri ve daha alçak bir pozisyonda oturuyor.

Tankın ön tarafında özel modüler reaktif kompozit zırh koruması vardır. Tank kimyasal, biyolojik ve radyolojik (CBR) saldırılara dayanacak şekilde tasarlanmıştır.

Hem nişancı hem de komutan, avcı-katil kabiliyetine sahip bir lazer telemetre ile birlikte stabilize edilmiş gündüz / termal manzaralarla donatılmıştır.

Dünyanın En Kısa IQ Testi

MIT profesörü olan Shane Frederick o alışık olduğumuz uzun uzun IQ testlerinin aksine sadece 3 sorudan oluşan bir IQ testini bizlere sunuyor.

Bu testi 3000 kişi üzerinde deniyor. Bu teste katılanların sadece %17’si soruları doğru cevaplıyor. Kalan %83’lük kısım ise bu testte ne yazık ki başarısız oluyor.

Bu testle siz de kendinizi denemek ister misiniz?

Hadi o zaman kağıt ve kaleminizi hazırlayın, başlıyoruz.

1. Soru: Bir raket ve topun fiyatı toplamda 1,10 dolardır. Raket, toptan 1 dolar daha fazla fiyata sahiptir. Bu durumda topun fiyatı nedir?

2. Soru: Beş makina beş dakikada beş adet alet üretiyor. Peki yüz makine, yüz aleti kaç dakikada üretir?


3. Soru: Bir gölün yüzeyinde bulunan zambak yaprakları her gün bir önceki hâline göre iki kat daha fazla alan kaplayacak şekilde büyüyor. Yaprağın gölün tamamını kaplamaması 48 gün sürüyorsa gölün yarısı kaç günde kaplanır?

Soruları cevaplamadan sakın cevaplara bakayım deme!

Eğer birinci soruya 10 sent, ikinci soruya 100 dakika, üçüncü soruya 24 gün cevabını verdiyseniz tebrikler çok güzel bir şekilde yanıldınız!

Soruların doğru cevapları öğrenmeye hazır mısınız?

Birinci sorunun cevabı 5 cent, ikinci sorunun cevabı 5 dakika ve üçüncü sorunun cevabı ise 47. gün olacaktır.

Türkler ve Hayat Ağacı

Pek çok uygarlığın inanış ve mitolojisinde gördüğümüz ağaç figürü, Türk mitolojisinde de yer almıştır. Göçebe bir toplum olan Türk toplumu, yaşayış biçimlerinin bir sonucu olarak doğaya her zaman saygılı olmuş, ağaçları kutsal olarak görmüş ve onlara “Yaşam Ağacı”, “Dünya Ağacı”, “Şaman Ağacı”, “Evliya Ağaç”, “Ulukayın” “Baykayın”, “Bayterek”, “Demir Kavak” gibi isimler vermişlerdir. Yaşam ağacı, Türkler için bir yaratılış ve köken miti idi ve Tanrı ya da tanrısal ruhlarla iletişim kanalıydı. Şaman ayinleri, cenazeler, törenler, günlük yaşam hep ağaçların altında gerçekleştirilirdi.

Türk inancına göre evren üç kısımdan oluşmaktaydı;

  • Üst Dünya (Gök): Burada kanatlılar, kutsal varlıklar bulunurdu. Tanrının yeri burasıydı.
  • Orta Dünya (Yer): Burada insanlar, hayvanlar, bitkiler yaşardı.
  • Alt Dünya (Yeraltı): Burada sürüngenler, karanlık ve kötü varlıkların bulunduğuna inanılırdı.

Ağaçların ise bu üç dünyayı birbirine bağladığına inanılıyordu. Dalları ile gökyüzüne uzanıyor, kutsal varlıklar ile iletişimi sağlıyordu, gövdesi ile insanların, hayvanların ve bitkilerin bulunduğu Orta Dünya ile ilişki halindeydi ve kökleriyle de yere tutunuyordu.

Bağımsızlıklarına düşkün olan Türkler, tek ağaçları kutsal olarak görmüşlerdi. Bu nedenle, “hayat ağacı” dedikleri ağaç, yalnız bir ağaçtı. Dalları gümüşten, yaprakları altındandı. Bu ağaç yalnızca üç dünyayı birbirine bağlamıyor, bu üç dünya arasındaki bir yol olarak görülmüyordu. Aynı zamanda ilk insanın eviydi. Yer ve gök ile birlikte yaratılmıştı. Ölen kişilerin ruhları da bu ağaçtan yol alıyordu. Ya göğe doğru, ya yer altına doğru… “Üst Dünya” ile “Alt Dünya” arasındaki savaşın kaderi ise “Orta Dünya”da yaşayan insana bağlıydı.

Bu Sergüzeştin Neresindeyim?

“Bu sergüzeştin neresindeyim, bilemiyorum. Kah kalkıyor, kah düşüyorum. Ölü şiirlerle yatıyor ve üşüyorum. Bilmiyorum acep var mıdır bu kör uykunun dibi.”

İnsan…

Ne derin, ne anlaşılmaz, ne korkusuz, ne kibirli bir mahluktur. Sevgisiz yaşayamayan ama sevmeyi de bir türlü başaramayan insan, doğanın gücü karşısında ne diye isyan eder?

Dünya var olduğundan beri katleden, merhametini kibrinin emirlerine amade eden, yıkan, yakan, tüketen ve yeniden inşa eden bu karmaşık mahluk, doğanın acımasız intikamı karşısında ne diye ah eder…

“Boş yere hayallere kapılıp şu insan denen yaratığa bel bağlamamalıydım. Çünkü, yüzyıllardır çözülemeyen acayip bir bilmeceydi insan. Derinlerden daha derin bir sırdı ya da, ucu bucağı olmayan, içi pisliklerle, içi eşsiz güzelliklerle dolu, alabildiğine karanlık ve karmakarışık bir evrendi. Öyle ki, onca kafa patlatmasına rağmen, binlerce yıldan bu yana kendisi bile çözemiyordu kendini…”

Çözemedik kendimizi, değiştiremedik dünyamızı, durum böyle iken vakit bulamadık sevmeye…

Bizleri bu denli öfkeye boğan, sevgisizlik miydi? Yeterince sevilmediğimiz için mi, kana boyadık yeşillerimizi? Ah insan; elleriyle felaketini yaratan akılsız yaratıcı… Dünyayı dar ettik kendimize, yetmedi bir başka hayata bulaştırdık lanetimizi. Biz, dünyadaki nimetlerin değerini bilen masum hayvanlar kadar da olmadık mı? Vay halimize! Öğrenmedik; bilgiyi reddettik, cehaleti seçtik ve yetmezmiş gibi çocuklarımızı da davet ettik pespaye dünyamıza. Yetmedi, bu zehirli güruhu terk edip aydınlığa koşan ve bize oradan ışık getirmeye giden aydınların yolunu kestik, onları da yok ettik. Ve ışıksız kaldık!

Doymadık. Rızkını elinden aldığımız mazlumun canına göz diktik. Kanını içtik o mazlumun kana kana… Zehir olsun! Peki, ne kadar sürecek bu döngü böyle? Yakıp, yıkıp, öldürüp, tekrar mı inşa edeceğiz her şeyi yeniden? Çıkalım bu karanlıktan, içimizde ve zihnimizde büyük bir devrim başlatalım! Biz yenelim bu defa kötülükleri. Dünyayı değiştirmeye gücümüz yetmeyebilir; biz kendi dünyamızın sahibi olalım ve değiştirelim bir an önce ters giden her şeyi…

ZAMANDAN HABERSİZ

Zamandan habersiz yaşayıp gidiyoruz. Güneşin her doğuşundan batışına kadar binlerce yastık eksiliyor binlercesi de artıyor. Bazen olup biteni kadere bağlasak bile yine de çabalıyoruz. Kimseyi görmedim ben, oturup önüne bir şeyler gelmesini bekleyen ya da sadece güneşe bakarak günü savuşturan. Herkes kendi hikayesinde o kadar yalnız ki, aynı yastığa baş koyduğu kişiye bile binlerce kilometre uzaktır. Anlatamadıklarımız birikip kalıyor, zamansız vedalarımız, terk edemeyişlerimiz hemen hemen hepsi birikip kalıyor. Keşke herkes her şeyi dosdoğru söylese nasıl olurdu şu koca cihan bilen? Bende bilmiyorum. İkili insan ilişkileri bu kadar yapmacık olmazdı herhalde, ya da sevgisiz sürmezdi evlilikler. Kimse sevgiden yoksun büyümezdi. Zamandan habersiz ölüyoruz. Sahi bilen var mı kaç yaşında olduğunu ya da yaşadığı yılları sayınca iki elin parmaklarını geçen. Zamandan habersiz öldük mü?

Netflix, Türkiye İçin Ücretsiz Deneme Sürümünü Kaldırdı!

Digital yayın platformu Netflix’in ücretsiz deneme süresi Türiye için kaldırıldı. Netflix Türkiye kullanıcıları deneme süresi başlatmak için siteye giriş yaptıklarında artık bu seçeneğin olmadığını fark ettiler.

Netflix Destek sayfası konuyla ilgili şu açıklamaları ekledi:

“Şu anda ülkenizde ücretsiz deneme sunulmamaktadır. Yeni üyeliğinizi başlatmak için Netflix.com adresine gidin, size en uygun planı ve ödeme seçeneğini seçin, e-posta adresinizi girin, bir parola belirleyin ve izlemeye başlayın.

Netflix üyeleri, dizi ve film kataloğunun tamamına anında erişebilir. Yayın planları, cihazlar ve daha fazlasına ilişkin bilgiler Netflix nedir? başlıklı sayfada bulunabilir.

Netflix üyeliğinizi başlattıktan sonra üyeliğinizi istediğiniz zaman iptal edebilirsiniz.”

Bu açıklamadan sonra Netflix Türkiye’den başka bir duyuru gelmedi.

Psikolojim Ne Âlemde

Bir Psikoloji Sohbeti – 1

Merhaba…

İnsan psikolojisi üzerine bir şeyler yazmak istedim. Tabii hiçbir şekilde genelleme yapmak istemem. Yani herkesi aynı bir kalıba sokmak, hele ki her insan ayrı bir âlem iken. Gerçekten de yanlış bir yaklaşım olurdu diye düşünüyorum.

Bu düşüncemi belirttikten sonra ister istemez zihinlerde şu soru oluşabilir: Hangi insanın psikolojisini inceleyeceğiz/konuşacağız öyleyse?

Sanırım bu zamana kadar en iyi tanıdığımızı düşündüğümüz, bize her zaman en yakın olan “kendimizi” konuşmak/incelemek daha sağlıklı olur.

Peki bir insanın objektif bir şekilde kendisini tanımlaması mümkün mü? Ya da objektif olma gibi bir kaygısı olmamalı mı?

Mesela kendimden bahsederken üçüncü bir şahıstan söz ediyormuşum gibi hareket etsem garip mi gelir size? Sürekli “ben” zamirini ya da onu çağrıştıran kelimeleri kullanmayı sevmeyen bir yazar ne yapmalı?

“Anlatmam derdimi dertsiz insana!” diyen bir aşığın bu düşüncesine, “Derdini söylemeyen derman bulamaz!” mı diyerek yaklaşmalıyız? “Derdim bana derman imiş bilmedim!” diyen birisinin önünde bir tek benim mi dilim tutuluyor?

Bir yazı serisi olmasını düşündüğüm ve bunun giriş mahiyetindeki bu cümlelerimde, kendime sormadan edemediğim ve sizlerle de paylaşarak zihnimi biraz daha harekete geçirdiğim sorumsu şeylere yer verdim. Değerli yorumlarınızın gelmesini umuyorum. Birlikte güzel şeyler (çoğu zaman huzurumuzu kaçırsa da) yazacağımıza inanıyorum.

Saygılarımla…

Seviliyorsunuz.

Mahmut Yıldırım

Kelebeğin Rüyası (2013)

Adı pek fazla anılmayan şairlerden Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur’un hikayesinin anlatıldığı bu filmde Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat ,Farah Zeynep Abdullah,Belçim Bilgin, Yılmaz Erdoğan ve Ahmet Mümtaz Taylan gibi genç-usta sanatçılar rol alıyor.

İş Mükellefiyeti kanunu sonrası köylü halkın durumunun en iyi gösterildiği sahnede hepimizin yüzü kömür karası oldu ve hepimiz Muzaffer gibi utandık.

Dönem filmi olan Kelebeğin Rüyası o yıllardaki siyasal ve sosyal atmosferi oldukça iyi yansıtmaktadır,İsmet İnönü’nün milli şeflik döneminde kamu kurumlarında bulunan propaganda yazıları,görselleri ve yoksul halkın tedavi için uzun süre umutsuzca sıra beklemesi buna iyi birer örnektir.

Filmin konusu ise belediye başkanının kızı Suzan’ın Zonguldak’a dönmesiyle birlikte genç şairlerle tanışıp onlara ilham olması ve gelişen dramatik olaylardır.Filmde ince ruhlu genç şairler acıyı ve aşkı şiir için bahane olarak kabul ederken “İnce hastalık” onların yakasını bırakmıyor, Muzaffer Tayyip Uslu ve dostu Rüştü Onur çok genç yaşta hayata gözlerini yumuyor.

2013 yapımı filmde Yılmaz Erdoğan’ı başrolde (Behçet Necatigil),yönetmen koltuğunda ve filmin senaristi olarak görüyoruz.Bir izleyici olarak söylemek isterim ki Farah Zeynep Abdullah liseli genç bir kız olan Suzan karakterine yaş ve görünüm itibariyle Belçim Bilgin’den daha uygun olabilirmiş.

Umuda Koşan Kadın: Gamze Özçelik

 

 

‘Allah’ın rızasından başka bir şey istemiyorum’

Gamze Özçelik Umuda Koşanlar Derneği  2017 Ağustos ayında kurdu. Dernek  “komşun açken, sen tok yatma” bu amaçla Göztepe’deki evini 4000,000 TL’ye satarak. Bu para ile Afrika’da yüzlerce su kuyusu açtırdı ve her kuyuya şehitlerimizin adını verdi.

Hala yardım eden derneğiyle birçok insana yardımcı oluyor. Gönüllülük ve hizmet anlayışıyla, dünya üzerinde başta çocuklar olmak üzere ulaşabildiğimiz tüm mazlum düşmüş yetim, öksüz, ruhsal ve fiziksel şiddet mağduru, savaş mağduru, aç sefil, hasta insanlar, hayvanlar ve doğa ile birlikte umudu paylaşma ve yaşama amacıyla ve afet, savaş, kıtlık ve benzeri olağanüstü durumlar da kişileri birlik ve beraberliğe davet etmek, ihtiyaç sahiplerinin gıda, giyim, sağlık, barınma ve yatacak yer gibi maddi manevi zaruri ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

İnsanoğluna örnek olsun geçmişini arkasında bırakıp geleceğini Allah’ın rızasını almak için uğraşıyor.

GAMZE ÖZÇELİK KİMDİR?

26 Ağustos 1982 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Maltepe Anadolu Lisesinde de liseyi bitirdi. Bilgi Üniversitesi’nde lisans eğitimini tamamladı.1999 yılında katıldığı Elite Model Look yarışmasında 4. oldu. Bu yarışmadan bir sene sonra katıldığı Kanal D güzellik yarışmasında da 2. seçildi, yarışmanın ardından aldığı teklifleri değerlendirdi ve oyunculuğa ağırlık verdi.1998 yılında, Eyvah Kızım Büyüdü adlı yapımla ekranlara adım atan oyuncu, Cinler ve Serseri gibi başarılı projeler ile kariyerine devam etti. 2004 yılında, Hırsız Var adlı ilk sinema yapımında oynadı. Bu filmde Haluk Bilginer, Mehmet Ali Erbil gibi deneyimli oyuncularla çalışma fırsatı yakaladı. Çocuklar duymasında oyunculuk hayatına devam etti.

2006 yılında çekimine başlanan ve halen devam eden Arka Sokaklar adlı polisiye- macera dizisinde, Zeynep karakterini canlandırdı. Ardından Buzda Dans adlı yarışma programının sunuculuğunu üstlendi.

Gamze Özçelik 19 Haziran 2008 tarihinde kendisi gibi oyuncu olan Uğur Pektaş ile dünya evine girdi. 30 Ocak 2010 tarihinde Murat Han adında bir erkek çocuğu oldu. Çift, 26 Aralık 2011 yılında ayrıldı.

TAI TF-X Gizli Savaşçı

TAI TF-X, Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Türk Hava Kuvvetleri için geliştirilen milli muharip bir savaş uçağıdır.

Yazıya geçmeden önce sizlere teknik özelliklerinden bahsetmek istiyorum.

ÜRETİCİ FİRMA

Türk Havacılık ve Uzay Sanayi

UZUNLUK

19m

MAKSİMUM RAKIM

55.000 ft

KANAT GENİŞLİĞİ

12m

Motor Takati

2x 20.000 lb(2x 9000 kg)

Azami Hız

2+ Mach (2400+km)

Harekat Yarıçapı

600nm (1100+km)

Azami kalkış ağırlığı

60.000 lb (27.000 kg)

Uçağın maximum ölçekli maketi, Haziran 2019’da düzenlenen  Fransa’nın başkenti, Paris Airshow’da sergilendi. Beşinci nesil savaş uçağı, mükemmel  gizlilik ve saldırı yeteneklerine sahip olacak.

Türk Hava Kuvvetleri ile hizmette olan mevcut F-16 savaş uçağı filomuzun yerini alacak ve F-35 savaş uçağı(diplomatik krizler sebebi ile hala almaya çalışmaktayız) filosuna katılacak. 2070 yılına kadar ülkemizin hava muharebe gereksinimlerini karşılaması beklenmektedir.

Ocak 2017’de TAI ve BAE Systems, gizli savaş projesinin geliştirilmesinde karşılıklı işbirliği için 100 milyon £ (yaklaşık 139 milyon dolar) stratejik bir anlaşma imzaladı. BAE, sözleşmenin bir parçası olarak proje için gerekli mühendislik danışmanlığı hizmetlerini ve ilgili desteği sunacaktır.

TAI TF-X tasarımı ve özellikleri

TF-X beşinci nesil uçaklar , gelişmiş karbon kompozitlerden yapılmış gizli bir gövdeyi birleştirecek. Aerodinamik tasarımı, uçağın yüksek hız yeteneklerini daha da artıracak.

TF-X temel olarak havadan havaya savaş gereksinimlerini karşılamak için tasarlanmıştır. Şık tasarımı ve benzersiz özellikleri, havadan yüzeye roller için de kullanılmasını sağlayacaktır.

19m uzunluğundaki uçağın kanat açıklığı 12m ve kanat alanı 60m² olacaktır. Maksimum kalkış ağırlığı (MTOW) 27.215 kg olacaktır.

Uçak, yüksek derecede durumsal farkındalık, gelişmiş silah sistemleri, sensör füzyon teknikleri ve düşük gözlenebilirlik sunacak. F-35A gibi diğer savaş uçağı ile birlikte çalışabilirlik, onu ortak operasyonlar için uygun hale getirecektir.

Beşinci nesil Türk avcı uçağında aviyonik

Uçaktaki gelişmiş aviyonik paketi , çoklu ekranlar, grafik arayüzler, çevresel veri sistemleri, dijital haritalar ve ileri teknoloji bağlantı aygıtlarına sahip olacak.

Ses tanıma, yüksek kaliteli ses sistemleri ve sentetik görüntü gibi diğer özellikler de TF-X’in akıllı kokpitine kurulacak.

Uçakta, ASELSAN tarafından sağlanan aktif bir elektronik olarak taranan dizi (AESA) radarı bulunacaktır. AESA radar, gizli gövdeyle birlikte üstün gizlilik kabiliyeti sağlayacaktır.

TAI TF-X avcı motorları ve performansı

TF-X savaş uçağı programı için yurt içinde geliştirilmiş bir motor sağlamak üzere Rolls-Royce ve Kale Group tarafından bir ortak girişim kuruldu. Uçak, her biri 20.000 lb’den fazla itme derecesine sahip iki motora sahip olacak. Santral, savaş jetinin maksimum 55.000 ft yükseklikte uçmasını sağlayacaktır.

Sevgililer Gününü Unutulmaz Kılın

Romantizmde Zirve ye Çıkmaya Hazır Mısınız? 

Şubat ayına girdiğimiz şu günlerde çok sevgili Aziz Valentine amcanın günü de yaklaşınca sevgililerde bir telaş başlar, acaba ne yapsak, nereye gitsek ya da ne alsak diye, sizde böyle diyenlerdenseniz o zaman yazıyı okumaya devam edin çünkü sizi romantizmde zirveye çıkartacak, sevgilinizin gönlünü fethedecek muhteşem tavsiyeler ile geldim.

Ama önce, kim çıkartıyor bu günleri ya hepsi para tuzağı diyenler için bir kısa açıklama yapacağım, nereden çıkmış bu Sevgililer günü;

Kökeni, Roma Katolik Kilisesi ‘nin inanışına dayanan 14 Şubat Günü, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple “Aziz Valentin Günü” (İngilizce: St. Valentine’s Day) olarak bilinir. Valentine kelimesi, hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır. Aslında şubat ayının ortasında ufak bir kaçamak tatil, sevgiliyle yenecek romantik bir akşam yemeği, kendinizi özel hissettirecek anlar yaşanması, bu özel günün hatırlanması bizleri çok mutlu etse de bu işin bir de ticari tarafı da var tabi ki. 

Şimdi gelelim o muhteşem romantik rotalara

Sevgililer gününde şehirden kaçmak isteyenlere;

1-      KAPADOKYA

Aşkın vadisi , romantizmin bahçesi , tarihin göbeği Kapadokya’da bir taşla 3 kuş ne dersiniz, Kapadokya’da bulunan sizi sevgililer gününde özel hissettirecek bir otel seçip, otelin içerisinde bulunan odalardaki kapalı havuzlarda keyif yapabilir sabah erken saatlerde gün doğumunda balonla sevgilinizle bulutlara çıkabilirsiniz. Durun daha bitmedi, Kapadokya’da görülecek yerler 1 günde bitmez en az 2 gün ayırmanız gerek. Gelmeden önce güzel bir program yapıp her yeri sevdiğinizle keşfedebilirsiniz. 

2-      ŞİRİNCE

Şirin mi şirin eski Rum köyü olan Şirince, İzmir’in Selçuk ilçesine bağlı, bir zamanlar kıyamette tek ayakta kalacak yer olarak gösterilen ve herkesin kıyametten kaçmak için gittiği yerdi ( çok saçma değil mi). Sizde sevgililer gününde şehrin kaosundan biraz olsun kaçmak doğayla köyle iç içe olmak için kaçabilirsiniz, tarihi bir yapıda kalmak lezzetli şaraplardan tatmak için Şirince’yi tercih edebilirsiniz. Nişanyan Otel Favorimiz.

3-KARADENİZ HAVASI NE İYİ GELİR – Gito Yaylası – RİZE

Doğanın kalbinde bir hafta sonu geçirmeyi kim istemez özellikle bu manzarada, içine temiz havayı çeke çeke bol oksijen depolayıp şehre dönüş muhteşem olmaz mı?

4-      BİRAZ AVRUPA HAVASI ALALIM PARİS Mİ? ROMA MI?

Paris her zaman iyi bir fikirdir, romantik bir Eiffel Kulesi manzaralı bir otelde kalmak yada orada yemeğe çıkmak sizi romantizmde zirveye çıkartmamasından şüphemiz yok.

Aziz Valentine’in doğduğu şehir Roma ya gitmeye ne dersiniz, romantikliğin şehri olan Roma’da el ele sokaklarda yürüyüp tarihi keşfedebilirsiniz, buram buram Aşk kokan şehir Roma, inanmazsanız Roma’yı tersten okuyabilirsiniz. ?

Peki Venedik de gondol sefası ? Son zamanlarda Venedik’in sular altında kalacağını duysak da sular altında kalmadan son kez gitmek, oraları keşfetmek gerek.


Duyulan Geçmiş

Buymuş meğer aynanın karşısında dinlediğim o ben ,yüreğimdenmiş sessiz haykırışlarım tam içimden…benmişim. Gitmek gerekmiş gelemeyenin aksi yönüne. Kalan? O benmişim…gitmek gelmemiş yüreğimden. Susmak bitirirmiş her kelamın başını ve bekletmek. Susulmuş(um) ve bekletilmiş(im) bir çok adımın en başında meğer. Her söz bir “dem” kadar…mış. İnanmakmış seçenek olan…görmek ve bir hecelik tebessümmüş satırlarda karalanan. Milat tam da şu anmış

Uğruna çok önceler eksilmiş 

Rüzgarlar esmiş en fırtınalı aylardan…son olanmış.

Bilinmezlik istenmiş bu mevsimde… kış imiş. Duyulan bir geçmiş var, sağır olunan… o benmişim meğer.

Roma İmparatoru: Hadrian

Tam adı, Publius Aelius Hadrianus Buccellanus şeklindedir.

Roma’nın en güçlü imparatorlarından olan ve Edirne’ye ismini veren Hadrian MS. 76 yılında doğdu. Hadrian, selefi Trajan’ın ölüm döşeğinde onu evlat edinmesiyle MS. 117 yılında imparator oldu. Hükümdarlığı boyunca barış politikası uyguladı. Barışı korumak ve güvenlik için imparatorluğun çeşitli yerlerine hisarlar , karakollar yaptırdı. Bunlardan en ünlüsü İngiltere’deki Hadrian Duvarı. Sanata ve mimarlığa ilgiliydi. Tivoli’deki Hadrian Villası da bunun en güzel örneği.1.yy’da roma imparatorluğu’na hükümdarlık yapmıştır.

İmparator Hadrian sürekli dolaşan ve imparatorluğunu merkezden yönetmek yerine sorunları bizzat yerinde görüp çözmeyi tercih eden bir imparatoru olmayı seçmiştir.

Döneminde inşaa ettirdiği pantheon’un kubbesi 43.2 metre açıklığı geçmesiyle dönemine kadar geçilebilen en geniş açıklık olma özelliğine sahiptir. bu genişlikte bir açıklık ancak 19. yy’da betonarme ve çeliğin geliştirilmesiyle geçilebilmiştir.
Antinous ile tanıştıktan sonra Hadrian Anadolu’ya geçmiştir. Seyahatinin kalanında Antinous ona eşlik etmiştir ve 130 yılında 19 yaşında Nil Nehri’nde boğularak ölmüştür. Antinous’un, yaşlı olan Hadrian’ın ömrünü uzatmak için kendini nehre bıraktığı iddia edilir. Diğer bir rivayet ise öldürülmüş olmasıdır.
Antik Roma imparatoru Hadrian, eşcinsel sevgilisi Antinous’un ölümünden sonra onu tanrı ilan ederek heykellerini diktirdi, tapınaklar yaptırdı ve sikkelere bastırdı.

Entelektüel ve sanatsal alanların tümünde bilgisini göstermeyi seven hadrian, hepsinden öte sanatı himaye ederdi. felsefe, sanat, mimari ve birçok konuda bilgi sahibi olan ve sürekli öğrenme isteği duyan hadrian, en çok gezen imparator olarak da bilinir.

Efes’teki Hadrian Tapınağı da imparatoru onurlandırmak için yapılmış. Korinth düzenine göre inşa edilmiş. Hadrianus Tapınağı M.S. 4. yüzyılda kısmen yıkılmış olması nedeni ile yeniden inşa edilmiş ve o dönemin tarihlerini gösteren 4 adet kabartma eklenmiştir.