27.3 C
İstanbul
Pazar, Temmuz 27, 2025

Kıyamet

Evler görüyorum, çatıları akan;
Evler görüyorum, camların ardından mavilikleri seyre dalan.
Çocuklar var doyumsuz istekler peşinde,
Amaçsızca savrulan.
Çocuklar var umuda olta atan,
Laf anlamaz söz dinlemez;
Oysa çocuk bilmez yoksulluğu
Ey zamanın insanı bu ne hak!
Biri yerken biri baktı;
Kıyamet hani kopacaktı?
Senin kalbinde yaprak bile kımıldamadı.

Tanrı Aslında Kimdir?

Sensiz burada çok eksik gibiyim. Ve her zaman küçük bir işaretini beklerim. Beni gördüğünde gülümsersin bilirim ve bilirim ki sen her zaman en iyisisin. Sandığımdan daha fazlası olduğuna eminim. Her zaman bana bir nefes kadar yakın olduğunu da.

Peki şimdi neredesin?

Gülümser misin bir kez daha bana ve sığınırsam tekrar tekrar sana beni reddedebilir misin? Bir his gibi olduğunda ürperirken sevinirim ve her zaman tedirginim, sana uzak olduğum her an boyunca.

Yolumdayım ve seni her zaman ararım. Fısılda kulağıma ve bana burda olduğunu söyle, her kederimden kurtar beni öylece. Ama beni o derde salan da sen değil miydin?

Korktuğumda ışığım olursun ve sıcaklığımda seni bulurum.

Beni en mutlu eden de sen değil miydin?

Ve sorular birikir kafamda cevap arasam da onlara bulamam bu benim bilmecemdir.

Ve aynada bakıp düşünürüm her dakika

TANRI ASLINDA KİMDİR?

Hoş Geldin Ağustos

Hoş Geldin Ağustosss, bizim Ağustos temamız yaz ve güneşten sonra sıcak…
Ağustos ayı, yazın sıcak günleriyle birlikte insanın içini coşturan birçok şeyleri de beraberinde getiriyor.

Ben de bilmiyorum, tutamıyorum zamanı…
Biliyorum.
Yine haziran yine temmuz yine ağustos…

Murathan Mungan

Yaz mevsiminin kavurucu sıcaklarının hissedildiği, ağustos böceklerinin sesleri ile şenlenecek ağustos ayı ile ilgili söyleyecek sözlerimiz var. Şimdi benim de sözlerim belki de denizde geçen sıcak ve rüzgarsız bir Ağustos gününde buzlu su içmek gibi gelecek size.

Sabahları güneş sana taze enerji getirsin.
Geceleri ay yavaşça onarsın seni.
Yağmur endişelerini alıp götürsün.
Esinti varlığına taptaze güç üflesin.
Dünya’da nazikçe yürüyesin ve bütün yaşamın boyunca hayatın güzelliğini deneyimleyesin.

Her yeni güne her yeni aya yeni umutlarla ve güzel niyetlerle başlıyorum. Yaşamın iyileştirici gücüne inanıyorum.

Düşün ki bir tatil beldesindesin, denize girilmiş çıkılmış akşamüstü olmuş. O gün çektiğin fotoğrafları da almışsın yanına, tuzlu saçlarınla ve kahvenle o gün unutmak istemeyeceğin şeyleri defterine not düşüyorsun. İşte öyle bir şey…

Dünya’da olabilecek her bir olay için misal aleminde sayısız ihtimal uyur. Siz ağzınızdan çıkardığınız sözlerle o ihtimalleri uyandırırsınız. Güzel kelimeler söyleyin ki güzel ihtimaller uyansın. İnsanın kaderine müdahalesi buradadır…

Bu güzel ayın enerjisi ile pozitif kelimelere döktüğüm düşüncelerimi birleştiriyorum.

Güneş açmış, sermişiz piknik örtümüzü çayıra çimene, çaylar, kahveler, simit, beyaz peynir, domates, zeytin, yanında meyveler bir de brownie gibi bir tatlı mesela. Sosyal mesafesiz piknik ama bu, eski günlerdeki gibi… Eh var bir hayalimiz.

Geceleri ağustos böceği seslerine karışan ılık, değişmeyen bir sessizlik ve yaz kokularıyla dolu temiz bir hava… Deniz durgun ve bir zamanlar ekvator gecelerinde görmek istediğim kadar parlak…
Yeni aya giriş yapmakla birlikte:
O kitabı, o şiiri, o romanı, o öyküyü yaz artık!
Ruhunla, hayallerinle, kalbinle bağlantıda kal!
Mutlu ol ve kendine vakit ayır!
Kendini geliştirmeye devam et!
Hayvan dostları ihmal etme!
Bakış açılarını fark et ve yenile!

Ümitsizliğe düşmeden yola devam. Umut her zaman var. Giderek daha fazla şeyi ihmal ettiğimiz şu günlerde umut iptal edilemez, umut yok olamaz. İyi şeyler olacak.

Çiçekler ağaçlarda kalsın, uçurtmalar göklerde…
Haziran, temmuz, ağustos birbirine sokulsun.
Ne olur böyle olsun!

Edip Cansever

İçinize yağmurlar yağmaya, buzlu sisler çökmeye başlar da üşürseniz; ağustosun sıcak gülüşünü, teşekkür ve tevazudan başını eğen ekinleri, deniz kabuklarını ve plajları, gölgesinde dinlendiğin ağacı, oltayla umut tutmaları, demleri ve özlemleri, yayladaki kır çiçeklerini, gökyüzündeki bulutları benzettiğimiz şekilleri, tatiller ve köyler, ikindi meltemlerinde dostlarla sohbetler, kovaladıkça kaçan ateş böcekleri, çocukların şen sesleri, günlerin bayram tadında geçişini, şu anın zevkini ve kıymetini hatırla…

Hayatı seçin! Sevgiyi seçin! Sağlığı seçin! Mutluluğu seçin! Bu Ağustos ayına güzel seçimlerle başlayalım. Yaz gibi sıcak, güneş gibi parlak, tadınız kadar tatlı kaldığınız, etrafınıza da -pozitif- enerjinizi yaydığınız bir ay olsun.

Her mevsim aynı iklimde gülümsemeniz dileğimle…

Paylaşılan Sıcaklık

ah ne güzeldir
hep üşüyen bir annenin
hep sıcak bir babanın
kollarında
ısınarak uyuduğunu
bilmesi
bir çocuğun
her gece
ne güzeldir

2020 Mars’a Yolculuk Sezonu Açıldı

Barış Özcan’ın youtube kanalından “Bu taş Mars’tan geldi, yarın yine Mars’a gidecek!” isimli videosunda, Mars için Dünya’nın dört bir köşesinden dört ayrı keşif programı planlarını bizlerle paylaştı. Ve ben de bu paylaşımın çevresinde sizleri Mars’a yolculuk sezonu hakkında bilgilendireceğim.


MARS’A GİDİŞ SEZONU AÇILDI!


Şu anda Temmuz ortasından Ağustos ortasına kadar Mars’ın bize en yakın olduğu bu uygun pozisyonda bulunuyoruz. Bu bir aylık kısa dönem içerisinde Mars için Dünya’nın dört bir köşesinden dört ayrı keşif programı planlandı.

İlki Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından geliştirilen HOPE Mars Misyonu. Evet BAE’nin bir uzay programı var ve bu program dahilinde tasarlayıp geliştirdikleri bir uzay aracını Mars’a gönderdiler bile.
19 Temmuz’da Japonya’dan fırlatılan bu araç bir yörünge aracı. Yani gezegene iniş yapacak, çevresinde dönerek atmosfer hakkında ayrıntılı bilgi toplayacak.

Misyonun uluslararası ismi HOPE. Orijinal adıyla da anlayabildiğimiz yani Arapçadan dilimize geçen “Emel” adını vermişler bu göreve. Gerçekleşmesi zamana bağlı istek, beklenti, umut…

Mars konusunda beklenti sahibi bir başka ülke de hiç şüphesiz Çin. Üstelik iddialı bir beklentisi var. Bunu karşılayabilmek için bir değil tam üç farklı araç hazırlamışlar. Biri yörüngede dönecek, diğeri yüzeye iniş yapacak ve üçüncüsü de yüzeyde dolaşacak.

Geçtiğimiz hafta 23 Temmuz’da Çin’den fırlatılan bir roketle bu yolculuklarına başladılar. 13 Farklı bilimsel enstrümanla donatılmış bu araçlar yardımıyla Mars’ta suyun varlığını ve dolayısıyla canlı yaşamının izlerini arayıp ayrıntılı bir yüzey haritası çıkaracaklarını söylüyorlar Tianwen-1 görevinde.

“İlahi, Göklere Ait Sorular” anlamına geliyor. 2200 yıl kadar önce yaşamış Çinli bir şairin yazdığı uzunca bir şiirin adını vermişler bu uzay görevine.

Bu yaz Mars’a uzay aracı göndermeyi planlayan 3. Görevi Ruslar ve Avrupalılar tarafından gerçekleştirilecekti ama Exomars adlı bu uzun vadeli projenin -ki başka adımları daha önce gerçekleşti- bu adımı maalesef paraşüt sisteminde yaşanan bir arıza nedeniyle gerçekleştirilemedi. Bu görevin Mars 2022 yılında gerçekleştireceği açıklandı.

Gelelim bu yaz gerçekleşecek en iddialı Mars görevine… Mars 2020 NASA’nın keşif programı çerçevesinde gerçekleşiyor. NASA, 30 Temmuz tarihinde hayata geçirmeyi planladığı Mars görevi için resmi YouTube hesabı üzerinden animasyonlu bir video yayınladı. Yayınlanan videoda, Mars’ta gerçekleştirilecek görevlerle ilgili detaylara da yer verildi. Videoda aktarılan bilgilere göre; dünyaca ünlü uzay ajansının uzun yıllar sonra Mars’a geri dönüşü niteliğinde olacak görevde NASA, kızıl gezegeni keşfetmek için yeni bir uzay aracı gönderecek. 7 aylık bir yolculuktan sonra aracın yüzeye ulaşması, yalnızca 7 dakika alacak. Uzay aracı, bir zamanlar üzerinde su bulunduran dev bir havza olduğu düşünülen “Jezero” kraterine 2021 yılında iniş yapacak.

Bu projeye Dünya’dan 10 milyondan fazla kişi adını yazdırmış ve bilin bakalım en çok hangi ülke isim göndermiş..? Roketi gönderen ABD ve milyarlık nüfusuyla Hindistan’dan daha çok bizlerin ismi Mars’a gidecek. Her neredeyse 4 isimden 1’i bizden oluyor böylelikle. Eğer kaçırdıysanız bir sonraki uçuşa şimdiden adınızı yazdırabilirsiniz.

İsimlendirme konusuna gelince NASA’nın uzay görevlerine genellikle öğrenciler isim veriyorlar. Gönderilecek bu rover için de isim alternatifi belirlenmiş, bunlar içerisinden en çok “Perseverance” ve “Ingenuity” sevilmiş. Azim ve Beceri anlamına gelen bu iki isimlerden birini rovera diğerini de Mars helikopterine verildi.

“İsmini Mars’a Gönder” kampanyasıyla adını gönderen kişilerin isminin yerleştirildiği “Perseverance” isimli uzay aracı, iniş yaptığı bölgede Mars’taki antik yaşamın izlerini arayacak ve Dünya’ya döndüğünde incelenmek üzere bölgeden örnekler toplayacak. Diğer yandan uzay aracı, bu kez yalnız olmayacak. “Ingenuity” isimli küçük bir helikopter, “Perseverance” uzay aracına eşlik edecek ve Mars’ta yapılan ilk motorlu uçuşu test edecek. Bu da “Ingenuity” isimli helikopterin, kızıl gezegene gönderilen ilk uçabilen uzay aracı olacağı anlamına gelecek. Helikopterin görevleri, gelecek Mars görevleri için önemli bir referans olacak.

Mars 2020 uzay aracı
Roverin önünde yer alacak olan taş Sayh al Uhaymir 008

Barış Özcan’ın “Bu taş Mars’tan geldi, yarın yine Mars’a gidecek!” videosunun başında söz ettiği Sayh al Uhaymir 008 isimli taş doğduğu topraklara Mars 2020 projesiyle geri dönüyor! Bugün 30 Temmuz 2020’de Türkiye saatiyle 14.50’de fırlatılacak roketin içinde üzerindeki minik helikopteriyle bir rover, roverin önünde de bu taş olacak.

Kelebek

KELEBEK

Sana doğru uçan bir kelebek olsaydım.
Ömrüm 1 gün olsaydı ama yanına konsaydım
Koparsalardı kanatlarımı acımasızca
Yine de ağlamasam, huzurla gülseydim
Koymasalardı bir tabuta
Bir mezar taşım olmasaydı
Değil mi ki avuçlarında can verdim
Gül olup sularında solsaydım
Gönderselerdi beni dünyaya yine
Râyihanla tekrar tekrar ölseydim.
Olamadım sana gelen bir kelebek ama,
Bir gemi yaptım sana kağıttan
Gurbetimi, hicranımı taşıyan
Hasret kafesindeki düşüncelerimi sakladım güvertesine
En hırçın fırtınalarıma
Senin adını verdim.
Rüzgarların en delisine tutuldum hep
Sanki haziranmış gibi.
Kağıttan bir gemi yolladım sana
Amansız sevdama doğru yol alan.
Sakla onu bağrında
Her dem yüzdür göz bebeklerinde
Sanki benim gözlerimmiş gibi.

Kavuşmak ve Vuslat

Yollar, gide gide tükenen yollar,

Bir sevince sebep olup,

Bir gurbete götüren yollar,

Kavuşturur mu bizi birbirimize?

Yoksa uzadıkça uzar mı vuslat yolları.

.

Gözlerim arar gözünü, kahve gözünü,

Bulamaz ağlar içine içine kimse bilmez,

Kalbim, sahibini arar kalmış biçare,

Güneşi gösteririm kalbime gülüşünü hatırlasın diye,

Kuşlara anlatırım sana ulaşması ümidiyle.

.

Şiir yazarım mesela kalbime sığmayanlar için,

Kalem ağlar hasretimi yazdığım satırlarda,

Mürekkep ağlar her kalemi batırışımda.

Düşün Ey Sevgili düşün,

Yârin kan ağlar.

.

Özledim, artık ayrılmayalım,

Satırları bile ayırmıyorum artık virgülle felan,

Kavuşmak en bahtiyar kelime,

Özlersen yârim gökyüzüne bak,

Belki o zaman kalbimiz, gözlerimiz kavuşur.

Black: Kara Bir Doğumun Hür Işığı

İyilik yapmak için elimize çok az fırsat geçer.

Söylenmeyen

Marifetmiş diline birini dolamak,
Saatlerini verip üstüne aklını karıştırmak.
Dinlemenin koltuğunu söz kesmek almış
Uzlaşmak şapkasını hırgüre çıkarmış.

Şu zamanlar lütuf,
İnceliklere sarınmış keyifli saat
Alaydan, yapaydan, yalandan uzak.

En güzel hislere
Leke bulaştıran mı dersin,
Kolu bacağı ipe bağlı olan mı.
Çizgidir çekilmiş, çıkabilene ne âlâ.

Her vasfın öncesi insan olmak,
Yoksa solda bir, sağda sıfırlar olsa ne olacak!

İlâhiyat Talebesi Gözünden ‘AHLAK FELSEFESİ’

AHLAKIN TANIMI, MAHİYETİ (Kökü, Sözlük ve Istılah Anlamı, Yorumu), AHLAK iLMİNİN GAYESİ ve DİĞER İLİMLERLE İLİŞKİSİ ? 

KÖK (MENBA) : Ahlâk kelimesi menba olarak arapça olup çoğul anlamdadır. Ahlâkın(أخلاق) kök kelimesi  ve tekil anlamı “Hulk” خُلْقْ” kelimesidir.  Hulk sîreti (Rûhî boyut); yaratılış manasına gelen halk kelimesi ise sûreti (Madde âlemi) ifâde eder.

Hulk” kelimesi, Kur’ân-ı kerîmde kalem sûresinde  

وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيم

 “Ve muhakkak ki sen, gerçekten yüce bir ahlâk üzerindesin!” meâlinden de anlaşılacağı gibi 

 “Güzel ahlak ” anlamında kullanılmıştır.

Ve Hadîs-i şerifde:

Sa’d İbni Hişâm’dan rivâyet edildiğine göre şöyle dedi: Ben Âişe radıyallahu anhâya; “Bana Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin ahlâkını (yaşayışını) anlatır mısın?” dedim.

Âişe ; “Peygamberin ahlâkı (yaşayışı) Kur‘ân’dan ibâretti.” cevabını verdi. Bu hadisden de anlaşılacağı üzere ‘Hulkuh’u’l-Kur’an ” tâbirinde ahlâkın kök kelimesini, Âişe(r.a.) anamız, karakter ve yaşam”  tarzı anlamında kullanmıştır.

Terim anlam olarak ise ahlakın menba olan “Hulk” kelimesi huy, seciye, tabiat, fıtrat mânâsına gelir.

TANIM-TARİF:  Ahlâk, kişinin yaratıldığı fıtrat üzerine hayatını idâme(devâm)  ettirmesidir. Sîretin, sûrete olan müsbet inikâsının lügatteki yeridir.

 Hüccetül İslâm İmâm Gazâlî ahlâkın tanımını”Ahlâk ,insan nefsinde yerleşen öyle bir heyetdir (meleke) ki, fiiller, hiçbir fikri zorlama olmaksızın, düşünüp taşınmadan, bu meleke sâyesinde kolaylıkla ve rahatlıkla ortaya çıkar.” şeklinde yapmıştır. Gazâli tarifini de “Tıp, beden sağlığı ilmi olduğu gibi; ahlâk ruh sağlığı ilmidir. Bu ilim sâyesinde insan,ruhunu kötü huylardan, rezilet hastalığından kurtarmak ve ruhun sıhhati demek olan iyi huylar ve faziletlerle bezemek sûretiyle ebedî olan âhiret hayatını kurtarma ve kazanma imkânını bulur .” kıyas şeklinde yapmıştır.

AHLÂKIN MÂHİYETİ: Ahlâk, insanın ölümüne dek yanında ayrılmayan bir melekesidir. “Can çıkar ,huy çıkmaz” atasözünde huyun yani ahlâkın, insanoğlundan hiç ayrılmadığı belirtilir. Kişinin sâhip olduğu ahlâki yapı onu toplumda üst bir mevkîye terfî ettirdiği gibi, zelîl duruma da düşürür. Ezcümle: “Kişi hukuk ile yargılanır, ahlâk ile yadırganır.”. Ahlâki bütünlük kişinin içerisinde bir vicdân mahkemesi kurarak hem dünyevî hemde uhrevî saadetinde önemli rol oynar…..

Ahlâk ilmi, bu gayelerine ulaşabilmek için çalışma sahası insan olan psikoloji, pedagoji ve sosyoloji ilimlerinin verilerinden faydalanır.

1-Ahlâkın hukuk ile münâsebeti: Ahlâk, yaradanın insana saadeti için bir lütfu; hukuk ise insanın nefsî (bencil) davranışlarının hudud görevlisidir.İkisinin, ilgilendikleri konu birbirlerini tamamlayıcı niteliktedir. İctimâi organizasyonun, mevcut ahlâkî kurallarla yetinmeyip hemen hukukî bir düzenlemeye ihtiyaç duyması ahlâkın hukuka olan ihtiyacıdır.

Aynı zamanda hukuk insanları yargılanmaktan kaçabilir ama ahlâk insanoğlunu kabirde bile yadırgamaktan geri durmaz…

2-Ahlâkın psikoloji ile münâsebeti: İkisinin ortak çalışma alanı insanoğlunun karmaşık yapısı olan rûhdur. Psikoloji, insanın ne olduğu sorusuna cevap bulurken; ahlâk, insanın nasıl olması gerektiği ile ilgilenir. Bilhassa eğitim araştırmalarında ahlâk ilmi, psikoloji ilminin verilerinden yararlanarak sorunları çözmede muvâffakiyet gösterir…

3-Ahlâkın sosyoloji ile münâsebeti : Sosyoloji, kendi metodları ile sadece sosyal olaylara, ilişkilere ve kurumlara bakar ve inceler. Ahlâk ise toplumu oluşturan, olayların ilişiklerin, kurumların arkaplanındaki ferdlerle ilgilenir. Gazâlî, ahlâkî şuurun sosyolojinin çalışma alanı olan toplumsal bir varlık olmasından doğduğunu belirtir….

Hayat Acil Bir Durum Değildir

KENDİNİZE “HAYATIN ACİL BİR DURUM OLMADIĞINI” SIK SIK HATIRLATIN!

Bu strateji, bir bakıma Richard Carlson’un ‘Ufak Şeyleri Dert Etmeyin’ kitabında vermeye çalıştığı mesajın çok güçlü bir örneği. Her ne kadar pek çok insan tersine inansa da, gerçek, hayatın acil bir durum olmadığıdır.

Yıllar içinde, hayatı acil bir durummuş gibi görme eğilimleri yüzünden hem ailelerini hem de kendi hayallerini ihmal etmiş birçok danışmanım oldu diyen psikoterapist yazar, haftada seksen saat çalışmazlarsa her işin üstesinden gelemeyeceklerine inanarak sinir bozukluklarını andıran davranışlarında haklı olduklarını öne sürüyorlardı. Ben de bazen onlara, öldükleri zaman yapılacak işler listelerinin hâlâ boşalmış olmayacağını hatırlatıyordum, diyor kitabında. Bugün bu yazıyla kendime ve sizlere bir şeyleri tekrar hatırlatmak istiyorum. Şu an her ne durumdaysan kafanda yüksek seste sirenler çalmıyor, ünlemler ve işaretler yolunu, işini, düşüncelerini kesmiyor. Hayat acil bir durum derecesiyle gelmiyor sen derece veriyorsun, bunu hatırlatıyorum!

Kendim de dahil olmak üzere küçük şeyleri büyük bir acil duruma dönüştürmemiş biriyle hiç karşılaşmadım. Kendi hedeflerimizi o kadar ciddiye alıyoruz ki, hayatımızdan eğlenceyi yok ediyor ve kendimize müsamaha göstermiyoruz. Basit tercihleri mutluluğumuzun katı şartlarına çeviriyoruz ya da yapmamız gerekeni belirlediğimiz tarihte bitiremediğimizde dövünüyoruz.

İtiraf etmeliyim ki bende hepiniz gibi ‘Yapılacak işler listeme’ olan saplantımın geçici olduğuna ve işlerimi bitirdiğimde sakin, rahat ve mutlu bir insan olacağıma kendimi inandırdım. Fakat gerçek böyle değilmiş, çünkü listedeki işleri tamamladıkça aşağıdan yenileri ekleniyor.

Aslında hemen her şey bekleyebilir. Hayatımızda çok az olay gerçekten “Acil” kategorisindedir. Şayet yaptığınız işe iyi odaklandıktan sonra göreceksiniz ki her iş zamanında bitivermiş.

Daha huzurlu olma hedefimize ulaşmak için atmamız gerek ilk adım: “Birçok durumun aciliyetini kendimizin yarattığını kabul etmektir.”
Hayat, plânlarımıza uymasa da devam eder. “Hayat acil bir durum değildir!” cümlesini sık sık tekrar etmek size de bu gerçeği hatırlamanıza yardımcı olacaktır.

Sevgiyle ve ışıkla…

Gömülen İnsan Portresi

Güvenin parlak kanatları kırıldığında
Karanlık bürüdü güneşi.
Bulutlar büyüdü, örttü gecenin üstünü.

Gecenin içinde bir garip insan, tutsak.
Avuçlarında birkaç solgun güven parçası,
Hatırında bıraktığı güneşli günlerin acısıyla.

Mavi taşlarla süslediği düşler,
Birer birer ve kesilmeden
-ve her biri diğerinden daha yüksek sesle-
Aklına düşmekte.

Damarlarında akan isli kan,
Bulaştırıyor soğukluğunu
ve yalnızlıkla suluyor,
Dökük duvarlarını kalbinin.

Kovuşturduğu hayat elinin tersinde,
Durgun nabzı tahammülün son raddesinde,
Ani hıncı acıya mı, ölüme mi?
Artık o, ufuk boyu bir boşluğun gölgesinde.

Kiralık Aile

Artık bu ev küçük geliyor bize, dendi.

Anlam veremedim.

Hane halkında bir artış da olmamıştı halbuki.

Gönlü yine daralmaya başlamıştı sanırım evdeki söz sahibinin!

* * *

Bir arayışa girildi.

Kirası en uygun yeri bulma çabası.

Ha bir de şehrin merkezinde de olmalıymış.

* * *

Evdekilerden biri, mutfak çok önemli benim için, dedi.

Diğeri, benim de kendi odam olmalı.

Başka biri, ama bu evin adı da güzel olmalı!

Küçüğü, bahçemiz de olacak değil mi?

* * *

Bitmeyen isteklere, büyük bir ‘isteksizlikle’ bakıyordum.

Çok güzel bir aileydi bu insanlar.

Bir süredir kiramı veremiyorum, umarım sorun etmezler.

Gerçi varlığımı da unuttular sanırım.

* * *

Bana yine göç yolu göründü gibi.

Başka bir kiralık aile bulmalı şimdi.

Uyku Ölümün Gölgesidir

Ve gecenin sonunda 

Beyin yorgun düşer.

Düşünceler inzivaya çekilir.

Gözler kararır.

Vücut hareketsiz kalır.

Geçici bir süreliğine ölür insan…

Ayna – Ⅲ

…Yiğit arkada hazır bir şekilde beklerken cevabı, Melahat teyzenin ağzından şu sözler döküldü “Yok güzel kızım hiçbir şey duymadım ki ben, hem geceleri rahat uyumak için baş ucumda duran uyku ilaçlarım fena yapıyor beni. Top patlasa duymuyorum uyanana kadar. Yaşlılık işte, kullanmazsam onları da rahat uyuyamıyorum. Yani ne bir şey gördüm evladım ne de duydum.” Yiğit duydukları karşısında çok mutlu olmuş ve içi rahatlamıştı, sonuçta katil olmasına ramak kalmıştı. Böyle bir şeyi yapmak asla istemiyordu. Fakat içini daha da rahatlatmak için yatak odasına girdi sessizce ve baş ucunda duran ilaçlara baktı. Kutuların birinde Unisom – SleepGels yazdığını gördü ve hemen girip telefondan ilacı araştırdı. Evet gerçekten de uyku ilacıydı. Şimdi gönül rahatlığıyla içeri geçebilirdi.

İçeri geçip tuvaletten çıkmış gibi yaparak “Teşekkür ederim Melahat teyze kusura bakmayın saatlerdir koşturuyoruz vakit olmadı lavaboya girmeye” dedi. Melahat teyze de “Ne demek evladım olur mu öyle şey? Burası sizin de eviniz sayılır. Aç mısınız size bir şeyler hazırlayayım mı?” diye sordu. Sonrasında Yiğit problem yok değil mi dercesine Sinem’in gözlerinin içine baktı, aynı şekilde Sinem de ona hayır yok der gibi gözleriyle konuşarak cevap verdi. Sonra Yiğit “Yok Melahat teyze çok teşekkür ederiz biz daha fazla rahatsızlık vermeyelim en iyisi size, sonra yine geliriz kalkalım” dedikten sonra kalkıp kapıya yöneldi. Melahat teyze “Tamam evladım siz nasıl isterseniz, işiniz varsa tutmayayım ben sizi” dedi ve onlara kapıya kadar eşlik etti.

Evet artık yine baş başa kaldılar. Görgü tanığı olmadığı için içleri rahat etmişti fakat ortada bir ceset vardı ve bununla ilgilenmeleri gerekiyordu şimdi. Yiğit, ihtiyaç olan malzemeleri almak için dışarı çıkacağını söyledi. Sinem, “Ben de geleyim lütfen, saatlerdir evdeyim, hiç iyi değilim yalvarırım” dedi ve pek istemeden de olsa Yiğit bu teklifi kabul etti. Önce beraber nalbura gittiler. Parmak izi ve kalıntıları temizlemek için bir şeyler alacağını zanneden Sinem şaşkınlıkla Yiğidi izledi. Sanırım izlediği cinayet filmleri ve gördüğü haberler yüzünden Yiğit gözünü karartmış farklı planlar peşindeydi.

O sırada Yiğit kenara çekilip birini aradı. Kimi aradığını merak eden Sinem gizlice konuşmayı dinledi. “Şey, evet Mesut Bey bugün maalesef işe gelemeyeceğim. Çok acil bir işim çıktı, onu halletmem gerekiyor. Kusura bakmayın, bilginiz olsun diye aradım” der. Sinem olayı anladı ve müdahale etmeden etrafa bakmaya devam etti. Yiğit kesici birkaç alet aldı. Testere, bıçak, balta tarzında.

Sinem şok geçirerek sessizce “Yiğit bunlar ne? Delirdin mi?” dedi.
Yiğit ise duygusuzca “Ne var? Tek parça halinde çıkartamayız cesedi” dedi.
“Parçalayacak mısın? Saçmalama başka yolunu buluruz.”
“Nasıl bulacaksın Sinem!”
“Kaşıkçı cinayetinin etkisinde kalmışsın sen hayatım. Oldu olacak küvetin içine asit döküp eritelim” diye dalga geçti Sinem.
Sinirlenen Yiğit “Peki Sinem Hanım buyurun sizin önerinizi nedir?”

Bu tartışma arasında Sinem birkaç dakikada bir telefonuna baktı. Sinem’in ilgisizliği karşısında daha da sinirlenen Yiğit “Sen ne yapıyorsun ya? Ne bakıyorsun telefonuna birinden haber mi bekliyorsun?”
“Yok canım… Ne haberi (alaycı bir gülümseme ile) saate bakıyorum sadece” diyen Sinem hızlıca telefonunu çantasına attı.

Yiğit, “Evet seni dinliyorum.” diye çıkışınca.
Sinem, “Bak temizlik malzemesi alıp gidelim. Bir şekilde hallederiz. Biz cani değiliz bunu asla yapmamalıyız” dedi.
Yiğit, “Tamam, ben de zevk almıyorum sonuçta, bir günde güzelim hayatımın içine ettiğin için çözüm bulmaya çalışıyorum” dedikten sonra sinirlenme sırası Sinem’e gelmişti.
“Bir dakika, bir dakika, ne dedin sen? Güzelim hayatım mı? Sen kendi hayatına güzel mi diyorsun? Hani nefret ediyordun? İntihara kalkışan sen değil miydin? Neden hayatın bir anda güzel oluverdi?” diye içindekileri döken Sinem büyük bir kavgaya hazırlanmıştı. Ama toparlayan taraf Yiğit oldu.
“Tamam, sakin olalım, odağımızı ve enerjimizi kavgaya ayırmayalım, boşa vakit kaybediyoruz. Sana bırakıyorum, ne istersen alıp gidelim’’ diyen Yiğit biraz olsun Sinem’i yatıştırıp o anı kurtarmışa benziyordu. İşin ilginç yanı, ilişkilerindeki ilk çatırdama yaşamış fakat Sinem bu durumdan mutlu olmuş gibi görünüyordu.

Temizlik malzemeleri almak için en yakın süpermarkete girdiler. Çamaşır suyu, yüzey temizleyici, oda parfümü, temizlik eldiveni gibi birçok şey alıp çıktılar. Eve doğru yürümeye başladılar. Yiğit bu sırada Sinem’e dönüp “Ali’yi arayacağım. Bize birkaç günlüğüne kalacak bir ev ayarlasın. Orada kalırız sonra ona göre plan yapıp yolumuza bakarız” dedi. Ali, Yiğit’in en yakın arkadaşıydı. Çocukluk arkadaşı yani ne isterse Yiğit sorgusuz yapar, her zaman yardım ederdi. Sinem “Olabilir fakat bir anda ortadan kaybolmamız daha çok göze batmaz mı? Bence birkaç gün evlerimizde kalıp tatile gidiyormuş gibi gidelim. Hem sen de yıllık izin alırsın” dedi. Yiğit “Mantıklı, tamam öyle yaparız olmadı ben yine de Ali’yi ararım. Birkaç gün sürer belki ev bulması, biz de bulduğu zaman hemen geçeriz” dedi. Sinem başıyla onayladı. Tam eve doğru yaklaştıklarında Yiğit bir anda olduğu yerde çivi gibi çakılı kaldı.
Sinem Yiğit’e bakarak “Yiğit ne oldu?” diye sordu.
Yiğit gözlerini iri iri açmış “Sinem apartmanın önünde Polis arabası var. Ne oluyor Sinem! Ne yapacağız şimdi?” diyerek panikledi.
Sinem beklenmedik bir soğuk kanlılıkla “Beni dinle şimdi, sakin ol, hiçbir şey yokmuş gibi davran. Durup dönersek çok dikkat çekeriz. Yürümeye devam edeceğiz normal bir şekilde. Belki başka bir şey için gelmişlerdir. Lütfen sakin ol” dedi.
Yiğit duyduklarını mantıklı bulmuş olmalı ki “Tamam” diyerek olabildiğince sakin görünüp yürümeye devam etti. Bakıyorlarsa da neden durduklarından şüphelenmemeleri için poşetin içinden bir şey arıyormuş gibi yapıp bir şey çaktırmamaya çalıştı. Polislere yaklaştıklarını hissettiğinde poşette bir şeyler aramayı bıraktı ve önüne baktı. Apartmanın tam önü sayılmasa da çok yakında bekliyordu polisler. Apartmana iyice yaklaştıkları esnada arakadan gelen bir sesle irkildiler.
“Gençler! Bir bakar mısınız?”
Polislerden biri sesleniyordu. Yiğit’in içinden elindekileri atıp Sinem’e koş diye bağırmak geldi ama yapamazdı. Her şey orada biterdi.

Soğuk kanlılıkla dönüp Yiğit “Buyurun bize mi seslendiniz?” dedi.
Polis “Evet size seslendim. Bir gelir misiniz?”
Polislere doğru olan birkaç adımlık mesafeyi katederek polislerin yanına gittiler.
Polis “Kimliklerinizi verir misiniz? Kontrol yapıyoruz.” dedi. Yiğit ve Sinem sormadan ve ısrar etmeden “Tabii ki” deyip kimliklerini uzattılar. İçlerinde kopan fırtınayı belli etmemek için fazla çaba sarf ediyorlardı. Polis kimlikleri aldı ve elindeki cihazdan sorgulama yaptı. Cihazda tarama yaparken gözlerini kaldırıp Yiğit ve Sinem’e baktı. Göz göze geldikleri esnada ekip arkadaşlarına seslendi
“Alalım arkadaşları”…