16.9 C
İstanbul
Perşembe, Mayıs 16, 2024

Pamuk Şekerler

“Ben doğalı 80, yaşamaya başlayalı 1 saat oldu.” dedi Menekşe Teyze. Geçtiğimiz birkaç saattir gökyüzü kadar derin ve mavi gözleri parıl parıl parlıyordu. Heyecandan düşüp bayılacak diye korkuyordum. Küçük çocuklar gibi bir sağa bir sola bakıyordu. Ona aldığım dondurmanın eridiğini fark etmemiş olsa gerek, Hansel ve Gretel gibi geçtiğimiz yollara pembe-beyaz izler bırakıyorduk.

Bir anda yolun ortasında duruyor, parmağını dudaklarına götürerek:

“Şşş, dinle ne kadar da güzel sesleri! “ diyordu.

Onlarca hayattan bezmiş insanın söylenişlerinden, istediği lolipop alınmayan çocukların ağlayışlarından başka bir şey duyamıyordum. Ama yine de onu anlıyormuş gibi yapıyordum.

Biraz daha zaman geçedursun, arkadaki –zaten sinirlenmeye yer arayan- insanların “çok önemli” işlerine yetişmelerine mani olarak duruyor; köşedeki pamuk şeker satıcısını işaret ederek heyecanla o büyük yumuşak şeylerin ne olduğunu soruyordu.

Bu zamana kadar pamuk şekerleri, dişlerimi çürüten, yapış yapış şeyler olarak gören ben Menekşe Teyzenin “İşte! Pembe bulutların var olduğunu biliyordum.” Diyerek heyecanlanışı karşısında kendimden utanıyordum.

Hayattaki her seçimi başkaları tarafından yapılmış “monoton, sıkıcı” diye tanımladığım bu kadın, bana her gün aceleyle geçtiğim bu sokağın aslında şöyle bir durup bakınca birçok farklı hikayeye ve hayale ev sahipliği yaptığını göstermişti. İşte o zaman kendimden utanmıştım.

Gençtim o zamanlar, hayata böylesine heyecanla bakmayı yeni öğrenmek sorun değildi benim için Asıl üzüldüğüm aslında hayal gücü hepimizi yıldızlara ulaştıracak kadar geniş olan bu kadına karşı ön yargılarımdı.

O gün Menekşe Teyze bana çok büyük bir ders vermişti. Kendisi 20 yıl sonra onu ilk defa gökyüzüyle buluşturduğum için bana minnettardı. Ön yargılarımdan dolayı kendime ne kadar kızsam da onu böylesine mutlu etmek içimde küçük kelebeklerin uçuşmasına sebep olmuştu.

İnsanlara kalıplar uyduruyoruz kafamızda. Evet, ben dersimi aldım belki ama ders kitaplarım tozlu raflara kaldırılmıştı. Herkes gibi ben de devam ettim kalıplar biçmeye. Ama ondan sonra birkaç kişi tıpkı Menekşe Teyze gibi kitaplarımı gün yüzüne çıkardı, bazıları tozlarını bile aldı.

Acaba ben kimin tozlu raflarına gün ışığını ulaştıracağım?

Ya da bu zamana kadar hiç ulaştırdım mı?

Çok merak ediyorum ama asla öğrenemeyeceğimi de biliyorum. Uzun zamandır tozlu raflara kitaplarımı kaldırmadım, toz alanlara güvenemiyor insan artık. Günler gelip geçiyor, ben de kitaplarımı tekrar tekrar okuyorum.

Serzenişte Beklemek

Ağaçların beyaza boyandığı, soğuk kışın ardından gelen güz mevsiminde
Ilık esen rüzgara karşı bekliyorum
Rüzgar esintisi iğde ağacının kokularıyla yüzüme çarpıp duruyor
Bekliyorum

Bu bekleyiş bir annenin kaybolan evladını bekleyişi kadar ümitli
Söyler misin bu esinti annenin yüreğini de serinletir mi?

Bu bekleyiş çiçeklenmeyi bekleyen kurumuş dallar kadar özlemli
Söyler misin bu esinti kurumuş dalları da çiçeklendirir mi ?

Hâlâ bekliyorum
Yüreğimin serinlemesini bekliyorum
Bahçemin çiçek açmasını bekliyorum


Ama ne bir anneyim ne de kurumuş bir dal
İçinde bekleyenlerin tüm hasretini ve ümidini taşıyan biriyim.

Ş.?

Fatma Girik Öldü Mü?

Fatma Girik hayatını mı kaybetti?

Türk sinema tarihinin usta isimlerinden olan Fatma Girik hakkında ölüm iddiaları ortaya atıldı. 79 yaşında olan eski oyuncu hayatı boyunca birçok filmde rol aldı. Performansları ile izleyiciyi büyülen Fatma Girik’in ölüm iddiaları doğru mu?

İlerleyen yaşlarda geçirdiği kalça protezi ameliyatı olan eski oyuncu hastanede kalıyordu. Evine döndü diye konuşulanların üstüne söylentilerin gelmesi üzerine de hayranları ve sevenleri sağlık durumundan endişe edip araştırmaya başladılar. Fatma Girik için öldü haberi yayıldığı sürede ise bu konu hakkında henüz net bir bilgiye ulaşılamadı.

5. Dalga Filmi ve Konusu Nedir?

5. Dalga filminde insan görünümlü uzaylılar tarafından yapılan saldırıdan kurtulan genç bir kız, kaybolan erkek kardeşini aramaya koyulur. Kardeşini arama çalışmalarına uzaylı olup olmadığı belirsiz olan bir çocuk yardımcı olacaktır. Dünyanın sonunu getirecek olan 5. dalgadan kaçmak için başka çaresi kalmayan Cassie (Chloë Grace Moretz)’nin bu yabancıya güvenmekten başka çaresi kalmamıştır.

5th Wave Rick Yancey’nin çok satan romanından esinlenerek Susannah Grant, Akiva Goldsman ve Jeff Pinkner tarafından yazılarak beyaz perdeye aktarıldı.

5. Dalga’nın oyuncuları kimlerdir?

Türü bilim kurgu ve macera olarak hazırlanan bu film başrol olarak Chloë Grace Moretz, Alex Roe, Nick Robinson adlı oyunculara yer veriyor. Diğer rol alanlar ise Ron Livingston, Maggie Siff, Maria Bello, Maika Monroe ve Liev Schreiber. Filmin yönetmen koltuğunda ise J. Blakeson oturuyor.

Aşure Günü Geldi. Muharrem Ayı Ne zaman Başlıyor?

Birbirinden farklı tatların aynı kazanda pişirilmesiyle ortaya çıkan eşsiz tatlı aşure, Hicri takvimde bulunan Muharrem Ayı’nın onuncu gününde yapılır ve ”Aşure Günü” olarak kutlanır.

Aşure Günü ile ilgi detaylı bilgiler aşağıda…

Yarın Türkiye‘de birçok hanede kazanlarda aşure yapılacak ve komşularla paylaşılacak. Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından Allah’ın ayı diye tasvir edilen Muharrem Ayı‘nın 10. günü Aşure günü olarak biliniyor. Yıllardan beri sürdürülmeye devam eden bu gelenek, Aşurenin, dayanışmanın, birlikteliğin ve sevginin ifadesi olarak görülüyor.

Aşure Günü ne zaman?

Aşure Günü bu sene Hicri takvim yolu ile yapılan sayımın Miladi takvime uyarlanması ile 29 Ağustos Cumartesi günü kutlanacak.

Aşure Gününün Anlamı Nedir?

Aşura yani günümüzde bilinen adı ile Aşure Arapça’da on anlamına gelen “aşara” kelimesinden türemiştir. Kelimenin Sâmî diller arasında ortak bir kelime olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, sözcük (ve gün) Musevilik inancında “Büyük Kefaret Günü” için kullanılmıştır.

Covid-19 Virüsü Kontrolden Mi Çıkıyor?

Salgın gün geçtikçe kontrolünü kaybediyor.

Salgın gün geçtikçe kontrolünü kaybediyor.Normal yaşantıya dönüş itibari ile toplumun umursamazlığı ve dikkatsizliği bir çok hayatın son bulmasına neden olmaya devam ediyor. Bu durumun doktorlar arasında bir görüşme yapılmasına neden oldu.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, salgının,dikkatsizlik devam ettiği takdirde günden güne daha kötü durumları da beraberinde getireceğini açıkladı.

Prof. Dr. Mehmet Ceyhan nasıl bir açıklama getirdi?

Uzmanın dediğine göre;”10 gündür iyileşen vaka sayısının, yeni vaka sayısının altında seyretmesi yatıyor. Neredeyse her gün bir tanıdığımızın virüse yakalandığı haberini alıyoruz. Tanıdıklarımızdan, bizzat hastalananlardan, doktorlardan hastanelerin yoğun olduğunu hatta bazı illerde yatak sorunu yaşandığını dinliyoruz. Sorun büyüyor. Virüsün çoğaldıkça açacağı zorluklar bir bu kadar daha insanın hayatının sonlanmasına sebebiyet vericek.”

Ek olarak ise önlemlerin daha sıkı tutulması gerektiğini ve gerileme yaşadığımız belirtti.Bu durumu tekrar kontrol altına almamızın bizim elimizde,alacağımız tedbirler ile düzelebileceğini anlattı.

Salgın Filmi COVİD-19’u mu anlatıyor?

2011 yılında ekranlara gelen ”salgın” filminde Matt Damon, Gwyneth Paltrow, Jude Law oyuncuları yer alıyor. Tüm Dünyada hızla yayılan salgının ve insanların bununla verdiği yaşam mücadelesinin senaryosu Scott Z. Burns tarafından hazırlanmıştı.Peki Salgın filmi ne zaman çekildi?İşte cevabı…

Salgın filmi bu akşam tekrardan ekranlarda.

2011’de yapımlı bu film bu akşam tekrar televizyonlarda yayınlanacak. Günümüzde Covid-19 virüsünün yaşattığı zor zamanların,filmin konusu ile büyük bir benzerlik göstermesi izleyicide daha fazla merak uyandırmaya yol açtı.

Filmin konusu ne?

Covid-19 gibi hava ve solunum yoluyla rahatlıkla geçen ve insanları birkaç gündür içinde öldürebilen ölümcül bir virüs salgın şeklinde yayılmaktadır.Bütün tıp uzmanlarının hem salgına çare bulmaya çalışır hem de insanlarda virüsten daha da hızlı yayılan panik halini kontrol altına almaya çalışırlar. Virüs ile karşılaşan her bir toplum ise canlarını kurtarma peşindedir.

Hunisiz Çıkmam Abi

Gençlik muazzam şey doğrusu.
Bunu söylemek için hayli yaş almaya gerek görmüyorum. Kalbim değil de aklım sınır koymaya başladığından beri tekrar ediyorum bu cümleyi : Gençlik muazzam şey doğrusu!
Vallahi sevgili arkadaşlarım, bünye alışık olmadığından mı bilinmez aklımla karar verme işinden hiç hoşlanmadım ben. İnsan robotlaşıyor kalbinden uzaklaştıkça. Her şeyi mükemmel kılmaya yetmediği gibi, fazla düşünmekten beynin yanıyor. Bu abartılı bir cümle değil, dikkatinizi çekerim, kafatasınızın üstünden başlamak suretiyle kulaklarınızın arkasından geçip boynunuza varan bir yanmadan bahsediyorum.
Nerede o kalbimizle karar verip it gibi pişman olduğumuz  günler!
Kalbinle karar verince üniversite de kütüphanede kalmaz, dersten kaçıp batak oynarsın ki hayatının en büyük kumarı hep o kalır ne kadar para koyduğunun önemi olmadan.
Kalp karar verince görmezsin uzun kısa, tüylü tüysüz, şaşı nerede bunun ara başı?
Allah’ım bir tac mahal de sen ona yaptıracaksın da taklitçi demesinler diye gizliden seversin.
Ne mümkün birikim yapmak kalbinle yaşarken? Yemişim emekliliğini , bireyselini, vadelisini.
Vadesiz paylaşmalar vardır orada. 1 birayı 3 kişi içersin de yine güzel olur kafan. Benzin parasını bile ortak verirsin , birbirine cimri demezsin mesela. Param yok dediğinde soğumaz kızlar ben ısmarlarım der, bunun ertesi hep sevgidir , aşktır, meşktir ve şimdi ki gibi hayatı kaçırmazsın 3 kuruş para biriktirebilmek için.
Nereye yetişiyorum Allah’ım? Neyin acelesi bu? Ne var vardığım yolun sonunda?
Kahkaha atmak istiyorum ben, yağmurda şarkı söylemek, manyak mı bu kız diye sormalarını istiyorum.
Yemişim aklını , beynini, zekasını.
Gerizekalı deyin bana , bozulursam namerdim.
Aklımla düşünmek istemiyorum ben.
Hunimi getirin bana.
Hunisiz çıkmam abi !

Adalet Ağaoğlu’nun Çatıdaki Çatlak Eseri Bağlamında Kadın Profili – II

Yarattığı Kadın Sorunsalına Duyarsızlaşan Toplum

Toplum, kadını belirli kalıplara sokup, bireysel olarak varlığını sürdürmesine izin vermez. Yine aynı sosyal hayatın üyeleri bir grup insan ise bu durumun farkında olduklarını öne sürerek kurdukları çeşitli derneklerle yaptıkları projeler ya da yardımlarla kadınları destekler görünürler. Adalet Ağaoğlu da Çatıdaki Çatlak tiyatrosuna dahil ettiği Hale karakteri ile bu durumu eleştirerek toplumun duyarsızlığına dikkat çekmek ister.

Toplumun yalnız bırakıp, çeşitli sorumluluklar yüklediği kadınların yalnız olmadıklarını hatırlatmak için kadınlarla ilgili dernekler kurulur. Eserde de sözü edilen Kadınları Kalkındırma Derneği bu amaçla kurulan bir dernek olmasına rağmen diğer birçok dernek gibi kurulma amacı doğrultusunda hareket etmez.

“KOMŞU: (Atılır.) Aaa, bildim bildim!.. Geçenlerde büyük bir balo vermiştiniz… Bütün vekil hanımları da oradaymış… Gazetede okudum… Dedikodu sütununda. (Güler.) Bendeniz yıldız falıyla dedikodu sütunlarını hiç kaçırmam… Hep okurum…

HALE: İşte efendim, derneğimize biraz hasılat sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz… İnanın bugün de daireye gidemedim… Bir daireye koş, bir eve, bir derneğin işlerine… Ne yaparsınız, maksat yoksul kadınlarımıza, onların dertlerine bir parça merhem olmak…” (Ağaoğlu, 1969, 106)

Kadınları Kalkındırma Derneği üyesi Hale, derneğin amacının yoksul kadınlara yardımcı olmak olduğunu belirtir; fakat milletvekili eşlerinin de dahil olduğu balo bu amacı karşılar özellikte değildir. Yapılan balo herhangi bir yardım toplamak amacı gütmediği gibi basının da katılımıyla reklam malzemesi haline gelir. Derneğin sergilediği bu tutum dernek üyesi bireylerin kadınlara yardım edip, onların sorunlarını çözmekle ilgilenmediklerini kanıtladığı gibi temel amaçlarının kendi reklamlarını yapmak olduğunu da gösterir.

Derneğin yaptığı faaliyetleri okuyucuya aktaran Adalet Ağaoğlu, derneğin işlevsizliğini vurgulamak ister. Derneğin yaptığı faaliyetlerden bir tanesi de kadınlara ponponlu terlik dağıtmak olur ve bu şekilde kadınların ihtiyacı olan noktada gerçekten de onların yanında olduklarını göstermiş olurlar!         

“KOMŞU: Sahi o ponponları kaça alıyorsunuz? (Fatma Hanım’a) Ben de bayağı heveslendim o günden beri…

HALE: (Gülümser.) Ha, ponponlar mı? Onları toptan aldık. Dernek olduğumuz için epey tenzilat yaptırdık. Aslını sorarsanız bizim derneğin başkanı, Makbule Hanım… Tanırsınız… Kocası bakan olduğu için terlikçilere toptan bir emir çıkarttırdı. Otuz liralık bir çift terlik bize on liraya geldi…” (Ağaoğlu, 1969, 162)

Yazar, bu diyaloglar ile toplum üzerinde yaptırım gücü olan kimselerin güçlerini kullanırken kişilerin mağduriyetini göz önünde bulundurmadıklarını vurgulamak ister. Bakanın kadınlara yardım edebilmek için terlikçilere çıkarttığı emir kadınlarının sorunlarını çözecek nitelikte bir şey olmadığı gibi terlikçilerin de mağdur olmalarına sebebiyet verecek bir başka sorunun da doğmasına neden olur. Üyeler adeta güç gösterisi yapıp, toplum üzerinde ne kadar yaptırıma sahip olduklarını kanıtlayabilmek için bu dernekleri kullanırlar. Ağaoğlu, derneğe üye olan kimselerin üye olmalarındaki temel amacı bu şekilde okuyucuya aktarmak ister.

Kadınları Kalkındırma Derneği’nin hedef kitlesini daha çok kırsal kesimde yaşayan, sosyal imkansızlıklar noktasında ciddi problemleri olan kadınlar oluşturur. Dernek üyesi, bu kadınlara kısıtlandıkları imkanları sunmak için çaba harcadıklarını söyler; fakat yapılan faaliyetler telgraf çekmek ve kitap göndermekten öteye gitmez.

“HALE: Aslını sorarsanız, bu yıl seksen köyümüzdeki geri kalmış kadınlarımıza, “Gönlümüz sizinledir” telgrafı çektik. Kırk beş köyün bütün kadınlarına da” çocuk bakımı”, “doğum kontrolü” vb kitaplar gönderdik. Onun için bu sonbahar hiçbir yoksul kızımıza düğün yapamadık… Gelecek sonbahara inşallah.” (Ağaoğlu, 1969, 165)

Derneğin kitap gönderdiği ya da telgraf çektiği hedef kitlesine bakıldığında, bu kişilerin belki de çoğunun okuma yazma bilmediği ihtimali ortaya çıkar. Çünkü geri kalmış kadınlara gönderilen “gönlümüz sizinledir” telgrafının onları geliştirmek adına yapılan bir şey olmadığı açıkça görülür. Ayrıca gönderilen çeşitli kitaplar, okuma yazma bilmeyen kimseler için hiçbir şey ifade etmez. Ayrıca, maddi açıdan derneği zorlamadan yapılan bu faaliyetler sebebiyle ihtiyacı olan hiçbir kimsenin düğününün yapılamaması da gayet ironik bir durumdur. Ağaoğlu eserinde örnek verdiği Kadınları Kalkındırma Derneği ile genel bir dernek profili çizerek, onların işlevsizliğini, yaptıkları faaliyetler ile okuyucuya aktarır.

Adalet Ağaoğlu, söz ettiği derneğin işlevsizliğini vurgularken aynı zamanda toplumun duyarsızlığına da dikkat çeker, kurulan derneklerin amaçları doğrultusunda faaliyet yapmamasının yanı sıra toplumun problem olarak değerlendirdiği çoğu şeyin yine toplum tarafından ortaya çıkarıldığı okuyucuya aktarılır.

“SADIK: (Sakin.) Öyleyse suç bende mi? O kadar namusumla çalıştığım günler oldu. Sekiz lira yevmiye… İş bitince de, yallah Sadık dışarı… Hani bunun emekliliği?.. Hani çocuk zammı, ha?

FATMA HANIM: Bana ne söylüyorsun, aa! Ben hükümet kapısı mıyım burada? İçme. Yine çalış. Şimdi sendikacılar var, grevciler var. Her bir şey var. Ben ne bileyim? Benim bileceğim iş mi?

SADIK: Hani Fatma’nın emekliliği? Hani çocuk zammı? On yıldır hizmetçilik eder. Bir çocuk doğurdu mu, yallah Fatma kapı dışarı…

FATMA HANIM: Düzen böyle kurulmuş. Ben ne yapayım?” (Ağaoğlu, 1969, 157)

Fatma Hanım ve Sadık arasında geçen bu diyaloglar toplum tarafından oluşturulan düzenin eleştirisini yapar. Fatma Hanımın düzen olarak değerlendirdiği şey sistemin ta kendisi olarak yorumlanır.Edward Albee’nin Hayvanat Bahçesi Masalı adlı oyunun da temelini oluşturan sistem, bireylerin sisteme dahil olup olmama durumları ya da sisteme uygun hareket etmemeleri paralelinde toplumun üstesinden gelmek zorunda olduğu sorunların oluşmasına sebep olan temel etkendir. Adalet Ağaoğlu da Sadık ve Fatma Kadının içerisinde bulunduğu problemli duruma sebep olarak sistemi öne sürer. Ayrıca Fatma Hanımın düzenin eleştirisini yapmak bir yana kabul edip onun arkasına sığınması ise topluma dahil olan bireylerin genel profilini okuyucuya aktarmak için kullanılır. Kişilerin sistemin getirilerini doğrudan kabul etmelerinin temelinde ise devletin koyduğu yasaların kişileri koruma noktasında eksikleri olduğunu gösterir. Özellikle kadınları korumaya yönelik koyulan kanunlar ne yazık ki işlevsiz birer kural haline gelir. Çatıdaki Çatlak oyunu 1969 yılında yazılmış olmasına rağmen günümüzdeki problemler ve sorunlar üzerinde durmayı başarır.

“1960’lardan sonra yazılan oyunlarda özellikle kadın sorunları üzerinde durulmuş, gecekondu semtlerinde, köylerde yaşayan kadınlara uygulanan her çeşit baskı yansıtılmıştır. Bu oyunlarda tutucu ve yoksul çevre kadınlarının dramına yer verilmiş, köylerde kadının kendi eşini seçme hakkı olmadığı, genç kızların başlık parasına satıldığı, hatta besleme olarak varlıklı evlere verildiği, koruyacak kimsesi olmayan genç kız ve kadınların cinsel bakımdan sömürüldüğü, evli kadınların kayna ve koca baskısı altında inletildiği, üzerine kuma getirildiği, köle gibi çalıştırıldığı, kenar semtlerde çalışan kadının parasının zorla elinden alındığı, kocasından dayak yediği gösterilmiştir. Kadın bütün bunlara katlanmak zorundadır. Çünkü gelenekler ve yasalar kadını korumaya yetmemektedir.” ( http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1242/14183.pdf )

KAYNAKÇA

  1. Ağaoğlu, Adalet, Toplu Oyunlar – 1 (Çatıdaki Çatlak), Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2009
  2. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1242/14183.pdf

Hayatı Hissediyorum

Hayatı hissediyorum, derinlerde.

Yaşanmışlıkları, ve yaşanacak olanları.

Hayatı hissediyorum,derinlerde.

Gidilecek yolları,dönüşü olmayan yolları.

Hayatı hissediyorum,derinlerde.

Ansızın gelen heyecanları,Umutları.

Hayatı, hissediyorum,derinlerde.

Tebessümlerin, eksik olmadığı zamanları.

Hayatı hissediyorum,derinlerde.

Gökyüzünü süsleyen cıvıltıları,

Yeryüzüne renk katan, her bir canlıyı.

Hayatı hissediyorum,derinlerde,

Hayatımın yettiği, her anı…

Yusuf’un Şiiri

Uyandığımda sabaha mutsuzsam
O an ölmek isterim,
Ölmek isterim.
Mutlu uyandıysam o zaman da beklerim
Ne zaman üzüleceğim diye,
Ne zaman üzüleceğim.

Sokakta para kavgası
Evde anne-baba şikayet
İş desen mutsuzum
Okul desen kovulmuşum

Tezatlıklarla mücadelem
Kahroluşlar dertler felaketler
Huzursuzlukla mübadelem
Hisler denizler ve yine felaketler

Kaybolan gençliğime yanarım.

İçimde

İçimde uçmayı bekleyen minik bir kuş var.

Filizlenmeyi bekleyen,mis kokulu bir çiçek var içimde.

Yazılmayı bekleyen onlarca şiir, söylenmeyi bekleyen bir sürü cümle var. Büyüyeceği günün hayalini kuran küçük bir çocuk oyunlar oynar içimde.

Kıyıya vuran dalgaların sesleri yankılanır yüreğimin en içinde.

Kurumuş, çatlamış topraklara ilaç olan yağmur damlalarını yüklenen bulutlar gezinir yüreğimde. Ve bir gökkuşağı çıkar yağmurdan sonra, gönlümün gökyüzünde.

Bir baba uçurtma uçurur çocuğuyla orada.

Bir anne, saçını tarar yavrusunun şimdi, içimde.

Genç bir kız hayallere dalar, uçsuz bucaksız, ele avuca sığmayan hayallere.

Ah, daha neler var bir bilseniz içimde!

Özgürlük Güzel Şey

Özgürlük güzel şey doğrusu,
Hesap kitap yapmadan sarılmak sevdiklerine,
Camların ardına istediğin gibi duyurabilmek sesini,
Geri dönmek zorunda kalmadan yürüyebilmek,
Güzel şey…
Özgürlük güzel şey doğrusu,
Kaybolmak uçsuz bucaksız mavi suların ufkunda,
Gökyüzünün sonsuzluğuna uzatabilmek elini,
Gözyaşı dökene ‘’ Ağlama, burdayım.’’ diyebilmek
Güzel şey…
Özgürlük güzel şey doğrusu,
Dolaşmak boydan boya kırmızı gelincik tarlalarında,
Yemyeşil ağaçların arasından içine çekebilmek nefesini,
Mecbur bırakılmadan her sabah uyanabilmek,
Güzel şey…
Özgürlük güzel şey doğrusu,
Her gece kaybolmak kavga dolu saçlarında
Ağlarken gözlerine değebilmek,
Güzel şey…
Ama neylesin bu yürek sensiz özgürlüğü,
Özgürlük sen varken güzel şey doğrusu.

Süper Lig’de Transfer Heyecanı Devam Ediyor

Futbolda transfer heyecanı

Futbolda transfer heyecanı devam ediyor. Peki yeni transferler kimler? Maliyetleri nedir?Takımlarda neler hedefleniyor? Takımların bu sezon nasıl bir performans sergilemesi bekleniyor? İşte detaylar…

Fenerbahçe’nin yeni transferi kim?

Yeni 2020-2021 sezonuna bomba gibi giriş yapmayı hedefleyen Süper Lig takımlarına transfer yapmaya devam ediyor. Yıllardan beri en heyecanla izlenen fakat şansı şu son yıllarda pek de iyi gitmeyen ve sürekli aksilikler ile boğuşan Fenerbahçe, kadrosunu bu sene sağlam tutmayı hedefliyor.En son yapılan yeni transfer futbolcu kim? Takımın futbolcudan beklentileri neler? Ne kadar süre Fenerbahçe’de kalması hedefleniyor?

Fenerbahçe takımına hoşgeldin Mauricio Lemos

Geçtiğimiz günlerde de takımına Gökhan Gönül, Caner Erkin, Mert Hakan Yandaş, Filip Novak, Mame Thiam, Sinan Gümüş ve Jose Sosa’yı tranfer eden Fenerbahçe kadrosuna bir futbolcu daha ekledi.

Fenerbahçe, sarı lacivert renklerinin aşkıyla oluşan takımına kattığı transferlerinden biri Mauricio Lemos oldu. 24 yaşında olan futbolcu sıkı görüşmelerin ardından Fenerbahçe ile 3 yıllık sözleşme imzaladı.Yapılan anlaşmalara göre Fenerbahçe, Las Palmas’a 1,5 milyon Euro bonservis ödeyecek.Futbolcusunun ise yıllık olarak 850 bin euro kazanacağı söyleniyor. Takıma güç katacağının umudu içerisinde olan Fenerbahçe, hedeflerini yüksek tutuyor.

Mariposa

Baharın gelişine benziyor gülüşün donup kalır görüşüm, seni her fark ettiğimde. Hayallerimde çok özeldesin, aslında hep kalbimdesin bambaşka olsa da gerçekte. Kalbime gelişin ve seni keşfedişim dönüp durur beynimde ve ben ilk defa beynimle hiç çelişmemişim.

Yepyeni hisler benim kurmacam mıdır? Yoksa sahiden benim saplantım mıdır? Sen benim tüm sorularımın kilidisin.

İçimdeki gizli tarafsın ve ben her zaman dardım sen bana bu özgürlüğü vermeden önce.Saçma hayatından çık, gel, kurtar gönlümü kendi yöntemlerince. Hayat sen olmadığında koca bir bilmece, kalbim büyük bir düzmece. Sessiz bir odada kendi kendime seçmece ve sessizleşmece. Burdayım ve seni bekliyorum sorularımı aydınlatman için, sensiz büyük boşluktayım -mariposa- kalbim her zaman biçim biçim.