10.7 C
İstanbul
Salı, Aralık 3, 2024

Kısaca Albert Camus

          Alburt Camus 7 Kasım 1913’te doğmuştur. Camus Fransız yazar ve filozofdur. Varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır, fakat Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir “varoluşçu” ya da “absürdist” olarak tanımlamaz. 1957’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü  kazanarak, Rudyard Kipling’den sonra bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur. Ödülünü aldıktan 3 yıl sonra bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir.

Gençlik Yılları                           

  Albert Camus, 1913’te Cezayir’in Mondovi kasabasında doğdu. Alsace’lı yoksul bir işçi olan babası; Camus’un doğumundan hemen sonra I.Dünaya Savaşın’nda ilk Marne Çarpışması’nda 1914’te babasını kaybetmiştir. İspanyol asıllı annesi, çocuklarına bakabilmek için ev işlerinde çalıştı. Camus, erkek kardeşi Lucien ve annesi, Cezayir’in işçi mahallelerinden birinde iki odalı bir evde, anneannesi ve felçli dayısıyla birlikte yaşadılar. Camus, denemelerinden oluşan ilk kitabı “1937;L’envers et I’endroit ” bu yıllarda yaşadığı ortamı anlatır ve annesi, anneannesi ve dayısını tanıtır. Fakat Camus daha özgür bir hayat sürebilmke için evden ayrıldı. Öğretmeni  Louis Germanin’in yardımıya bir burs kazanarak 1923’te liseye girdi (34 yıl sonra Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmayı Germain’e ithaf eden Camus, öğretmeninin onun için ne kadar önemli birisi olduğunu ve ona ne kadar bağlı olduğunu kendi üslubunca dile getirmiştir), ardından da Cezayir Üniversitesi’ne kabul edildi. 
          Üniversite yıllarında okumaya ve spora ( futbol,yüzme ve boks gibi) önem verdi hatta üniversite’nin futbol takımında kalecilik yapıyordu. 1930 yılında vereme yakalanmasıyla spor yaşamı sona erdi, eğitimi de engellendi. On beş yıldır yaşadığı sağlıksız evden ayrılmak zorunda kalan Camus, bir süre Yoltaire’in görüşlerini benimseyen ve kasaplık yapan bir akrabasıyla aynı evde oturdu. Daha sonra yanlız yaşamaya karar verdi ve çeşitli işlerde çalıştı. Bu arada da Cezayir Üniversitesi’nin felsefe bölmüne yazıldı. 1934’te Fransız Komünist Partisine katıldı. Bu hareketinin kaynağı, Marksist-Leninist öğretisine (doktrinine) desteğine ziyade, İspanya’da daha sonra iç savaşla sonuçlanacak politik duruma duyduğu kaygıydı. Ancak üç yıl sonra , Troçkist suçlamasıyla partiden atıldı. Camus 1934’te Simone Hie’yle evlendi. Simone bir morfin bağımlısıydı ve Camus’yle evlilikleri, Simone’nun sadakatsizliğine bağlı olarak son buldu.

READ  Şair Ceketli Çocuk: Kazım Koyuncu

          1935’te “İşçinin Tiyatrosu”nu (Theatre du Travail) kurdu fakat bu tiyatro 1936’da kapandı. Aynı yıl verem hastalığından dolayı Fransız ordusuna kabul edilmedi. Üniversitede, özellikle edebiyatve felsefe alanındaki görüşlerini geliştirmesine yardım eden, kendisi gibi futbol meraklısı öğretmeni Jean Grenier’den etkilendi. Plotinus ve Aziz Augustinus’un felsefi yazılarına dayanarak Yunan ve Hıristiyan düşüncesi arasındaki ilişkiyi inceleyen teziyle 1936’da yükseköğretim diploması aldı.Üniversitede öğretim üyeliği yapmasına olanak verecek agrege(doçentlik) sınavına aday oldu, ama hastalığı yeniden şidditlenmesiyle bu girişimini sonuçsuz bıraktı. Sağlığına kavuşmak için Fransız Alpleri’nde bir tatil yöresine gitti. Bu ilk Avrupa gezisinden Cezayir’e, Floransa, Piza ve Cenova üzerinden döndü.


          1940’ta piyanist ve matematikçi Francine Faure ile evlendi ve 5 Eylül 1945’te Catherine ve Jean adlarında ikiz çocukları oldu. Aynı yıl Paris-Soir dergisinde çalışmaya başladı. II.Dünya Savaşı’nın henüz ” Tuhaf Savaş” olarak adlandırılan ilk zamanlarda bir pasifist olarak kaldı. Ancak bu tutumu Paris’in Alman ordusu tarafından işgali ve 1941’de, komünist gazateci Gabriel Peri’nin gözleri önünde idam edilmesiyle değiştir ve onun da başkaldırmasına neden oldu. Pair-Soir ekibiyle Bordeaux’ya gitti ve aynı yıl ilk kitapları olan “Yabancı” ve “Sisifos Söyleni”ni tamamladı. Camus, Bordeaux’yu 1942 de terk edip Cezayir’in Oran şehrine gitti ve ardından Paris’e döndü.

Edebiyat Hayatı

          Camus II.Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’na karşı olmuş Fransız Direnişi’ne katıldı ve bu direnişin bir parçası olarak “Combat” adında bir gazete yayımlamaya başladı. 1943’te gazetenin editörü oldu; fakat 1947’de “Combat” ticari bir gazete olunca buradan ayrıldı. Jean-Paul ile tanışması burada gerçekleşmiştir. Savaştan sonra, Santre ve Beauvoir gibi kişilerin buluştuğu Boulevard Saint-Germain’deki Cafe de Flore’u ziyaret etmeye başladı. Bu yıllarda, aynı zamanda Amerika’yı turlayarak Fransız varoluşuğu hakkında dersler verdi.

READ  Bülent Bağmen'den Kendini Dinleyelim


          Camus, 1949’da vereminin tekrarlaması yüzünden iki yıl inzivaya çekildi ve “Başkaldıran İnsanéı yayımladı. Bu kitap, Fransa’daki birçok sol görüşe sahip arkadaşı ve özellikle de Sartre tarafından hoş karşılanmadı ve Sartr’la bütünüyle yollarını ayırdı. Kitabının tatsız yorumlarla karşılaması Camus’yü kitap yazmaktan tiyatro oyunları çevirmeye itti. Camus, 1950’lerde kendini insan haklarına adadı. 1952’de Birleşmiş Milletler, Francisco Franco diktatörlüğündeki İspanya’yı üye olarak kabul edince UNECO’daki çalışmalarını durdurdu ve kurumdan ayrıldı. Ayaklanmalarda insan dışı bir sertlik kullanan Sovvet metotlarını eleştirdi. Pasifistliği savunan Camus, idam cezasına savaşını sürdürdü.

          Cezayir Bağımsızlık Savaşı 1954’te başladığında, Camus kendini ahlaki bir ikilem içinde buldu. Bunun nedeni,Cezayir doğumlu Fransızları tasvir ederken kullandığı sıfat olan “siyah ayaktı” tı. Ancak, sonunda savaşta Fransa hümetini savunuyordu.Kuzey Afrika’da başlayan isyanın, aslında Mısır önderliğindeki yeni-Arap emperyalizminin ve batıya saldıran Sovyetler Birliği’nin işleri olduğunu düşünüyordu.Cezayir’in özerk, hatta bir federasyon olamasını savunuyordu, fakat bütünüyle bağımsızlığını desteklemiyordu. Öte yandan, Araplar’la “siyah ayak”ların beraber yaşayabileceğini düşünüyordu. Bu kriz sırasında ölüm cezasına çarptırılan Cezayirlilerin kurtulması için gizlice çalıştı.


Ölümü


          Camus, 4 Ocak 1960’ta, Sens yakınlarındaki küçük Villeblevin kasabasında “Le Grand Fossard” isimli bir yerde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Daha sonra mantosunun cebinde bir tren bileti bulunmuştur. Büyük bir olasılıkla, Camus gideceği yere trenle gitmeyi planlamıştı; fakat arkadaşıyla birlikte arabayla dönmeyi tercih etti. İronik biçimde, Camus daha önce en absürt ölüm şeklinin ne olduğu sorulduğunda, araba kazasında ölmeyi bunlardan biri olarak nitelendirmişti. Kazanın gerçekleştiği Facel Vega marka otomobilin sürücüsü ve yayımcı dostu da Camus’yle birlikte hayatını kaybetti. Camus Lourmarin Mezarlığı,Lourmain, Vaucluse, Provence-Alpes-Cote d’Azur’de gömülmüştür.Camus’nün ölümünden sonra telif hakları Camus’nün çocukları olan, Catherine ve Jean Camus’ye devredildi. Ölümünden sonra 1970’te “Mutlu Ölüm”, 1995’te de öldüğünde hala bitmemiş olan “İlk Adam” yayımlandı.

READ  Albert Camus’de Yaşamın Anlamsızlığına Karşı Bir Başkaldırı
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Related Articles

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız

- Advertisement -spot_img

Latest Articles