30 C
İstanbul
Çarşamba, Ağustos 6, 2025

Ümit Yaşar Oğuzcan, Güzeldiniz

Bir zamanlar sizi de sevmiştik hatırlar mısınız?
Güzelsiniz demiştik gerçekten güzeldiniz
Her gece ayla beraber çıkardınız gökyüzüne
Gün olur güneşler doğardı aydınlığınızdan
Gözlerinizin şavkı vururdu duvarlara
Gün olur dağ rüzgarıyla gelirdiniz
İnsanı büyüleyen bir havanız vardı
Güzelsiniz demiştik gerçekten güzeldiniz.


Tutunca avuçlarımızda eriyecek sanırdık elleriniz
Öyle beyazdılar, inceydiler anlatılmaz
Ya dudaklarınız yaban eriği kokulu
İnsanı deli divane eden dudaklarınız
Hiç öpmemiştik ama bilirdik tadını öpmüşçesine
Zekiydiniz aklımızdan geçenleri bilirdiniz
Bir tanrı yüreğiyle severdik sizi
Güzelsiniz demiştik gerçekten güzeldiniz.


Nereye gitsek sizi bulurduk karşımızda
Yürüsek gölgemizdiniz uyusak düşümüzdünüz
Kır çiçekleri açardı bastığınız yerde
‹yot kokuları gelirdi uzak denizlerden
Gözlerinize gemilerin biri gelir biri giderdi
Yosun yeşili elbiseler giyerdiniz
Bilseniz nasıl da yaraşırdı size.


Şimdi ne desek faydasız yoksunuz
Bir karanlıktır bıraktınız arkanızda
Yüzünüzü görmek mümkün değil artık
Kulaklarımızda yalnız aksi kaldı gülüşlerinizin
Hani yokluğunuz bu kadar uzun sürmeyecekti
Hani giderken gelirim demiştiniz
Vefasızlık bile yakıştı size
Güzelsiniz demiştik gerçekten güzeldiniz…

Sizlere, özellikle seslendirme yapmayı seven erkeklere muazzam bir şiir önerisi.
Seslendirin arkadaşlar, sesinizle yaşam katın şiirlere.
Bakın nasıl çıkıverecek içinizden dile getiremedikleriniz.

Akranları Fason Ayakkabılarını Yarıştırırken Tüm Parasını Şiir Kitaplarına Yatıranlara İthafen

‘ Kelimeler…
Kelimeler albayım!
Bazı anlamlara gelmiyor ‘ dediği yerde Oğuz Atay’ın, susmak bence bir erdem değil sevgili okuyucu.
Susmak, kelimenin vücut bulamayışı içerdiği tüm TDK anlamlarına rağmen.

Koşa yazan hisler susmaya yüz tutunca, bütün gün aküsü doldurulmuş bir çocuk arabasının çaresizce yerde kalışını anımsarım. İhmal edilmişliktir bu benim dünyamda.

Sezar’ın hakkını Sezar’a vereceksin Brütüs’e rağmen. Çünkü sen eşref-i mahlukatsın. Kullanacaksın sen de olmadığını iddia ettikleri aklını meydan okurcasına. Okuduğun tüm kelimeleri çıkar heybenden ve konuşmayı bilmeyen herkese rağmen tekrarla. Tekrarla ısrarla. Tekrarla sıkılmadan.

‘ Ben bütün aşk cümlelerini ezberledim çocukluğumdan beri.
Akranlarım birbiriyle fason ayakkabılarını yarıştırırken şairlere yatırdım ne var ne yoksa cepte.
Helali hoş olsun sonuna kadar. ‘

Lakin anlamıyorlar üstadım. Beni değil, aşkı değil, hayatı…
Çamurlara batarak yolu düze çıkan, yukarıdan bakıyor hala yokuş yürüyene.
İnsan ağzından çıkan cümleleridir.
İyi bir insan kötülük yapar mı?
Sen öyle olduğun için ben böyleyim cümlesi en somut örneğidir olmamışlığın.
Hani dediğim dediksin ya bil bunu da,
Karşısındakine göre şekil alana kukla denir.
Senin doğrun neyse değişmemeli esen rüzgara göre.

Bakamayacağım çocuğu doğurmam ben.
Besleyemeyeceğim bir hayvanı sahiplenmem.
Sevilmeyi, aşırı sevmeyi, hesapsızca vermeyi, sizi yaşadığınız hiç bir durumunuza göre yargılamamayı uzvu edinmiş insanları kaybettiğinizi ne zaman anlayacaksınız biliyor musunuz?
Kınadığınız şeyleri yaşadığınız o ilk gece.
Oysa her şeyi çok bileceğinize, haddinizi bilseydiniz keşke.

Ne diyordu Kul Himmet

Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün
Dünya kadar malın olsa ne fayda
Söyleyen dillerin söylemez olur
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda

Tramvay Durağı 6. Bölüm

Şehir insanının gözlerine bakmak… Köy insanı… Biliyor musunuz, düşünürken yazmanın bir kötülüğü de bu işte. Beşinci bölümde konuştuklarımız, önceki bölümlerden birkaç nokta… Düşünüyorum da -kalemimin yine aynı paradoksa girmesine müsade ederek- henüz üzerinden birkaç gün geçmiş olmasına rağmen, aynı şeyleri şimdi daha başka bir açıdan düşünüyorum.

Değişiyor işte insan… Zira kimin gözlerine baksam aynı ve farklı; samimi ve biraz tedirgin hatta korkakça ve epeyce hazin ve illaki ölürce ama hayat dolu. Ayna. Bakan göz, kendini seyrederse muhatabın irisinde, adım adım renksizleşir yahut neşelenir anlamlar. O halde nasıl söyleyebilir bir insan diğerinesenin gözlerinde gördüklerim…” Ne gördüm, ne görüyorsunuz sizler? Öyle zannettiklerimizle yargıladığımız kimse-ler?

Aah öyle berbat bir zaman ki bu. İçerideyim. Gardiyan kesildi penceremden defterime jop sallayan ay ışığı. Canın yansa bile nasıl ağlayasın bu saatten sonra. Acı sana alışmış sen efkâra. Sen göğe sırıtırsın, karanlık sana, mayhoş bir huzur-hüzün tadı kalır damağında, hafif sitemkâr ama affedici. Göğe düşman olmakla kim kazanmış savaşı? Yaşını yine rüzgârı eser siler, yaşını yine gecesi-günü-devranı döner verir. Ömür işte, aldığın nefesi bil.

Vazgeçip bırakmak ne kadar kolaymış meğer, hep kolaya kaçarmışım. Öyle bir gidesim var ki yine… Fakat sözümü çiğneyemem. Kovulana dek kalacağım. Ya kendimi kovarsam bir gün? Yine mi? Bu kez ne yapacağım?

Sıkışmış hissediyorum. Yapabildiklerim, yapmak istediklerim, yapmam gerekenler ve yapmam istenenler arasındaki bir hapishanede. Cezaevi değil, sadece hapsolmuşum gibi çünkü bu his, artık, suçluymuşum gibi değil. Karar versem bir şeye kim kalır, kim gider, kimin umurunda! Ben kalır mıyım ortada, onu bile bilmezken… Kalmasam ne olur, şart mı olmam?

Belki isteyip durduğum “gitmek” böylesi bir şeydir. Kalmamam, olmam gerektir belki. Zor.

Dolunayın kapkara gözlerinde gündüzden kalan birkaç damla aydınlık görüyorum. Biliyorum, sabah olduğunda güneşin gözlerine bakacağım uzun uzun. Göreceklerim, geceden kalma bir avuç kara lekeden ibaret olacak. Kime mükemmel diyebilirsin sadece gözlerine bakarak kime kusur küpü?! İnsan bu, değişir insandan insana. İnsan bu, değişir. Şimdi başka anlar sonra başka. Böyle böyle öğrenmedi mi zaten hep, mesafeyi?

Tramvay durağı! Penceremin hemen karşısındasın. Yolcusuz… Mesafemiz, benim şu banklarda oturan insanlara baktığımda gördüğümü sandığım kadar. Uzak. Çok uzağız.

Lavandula

En sevdiğin kokunun sabununu aldığın gece
Her şeyi yoluna koyduğunu düşünüp uyursun
Ki, en sevilen kokular
Güveni hissettiğimiz günün hatırlatıcısıdır.
Ancak kalbine sıkışan bir acı
Kokuların gücünü bile yok edebilir
Kokuları korkular yok edebilir
Affedilmeyi hak etmeyen birini
Aramaktan vazgeçersin kendine acıdığında
Öyle bir affedilişi hak ediyor ki, o
Bunu sadece Tanrı yapabilir
İnsan olmakla yetinmeyi kabul ettiğinde
Her zaman “iyi” olamayacağınla yüzleşirsin
“Çocuğundaki” merhametin esiri olmamayı seçtiğin için, özgürleşirsin
Ancak işte o gece
Kokunun unutulduğu gece
Affedilmesi gerekenin ölümünü düşünmek
Tüm acıları geri getirir
Kokuları kaybettirir
Sonra “bu ölümü üzülmek için mi düşündü beynim?”
diye sorarsın kendine
Belki bir cevabı yoktur ancak
“İyileşemedim mi” diye sormaya gerek duymazsın
Bu ilgisizlik, ne kadar çok yol katettiğini gösterir sana
Ve her unutulan sabun kokusunda üzülmeyi başarıp
Yeni kokular ararsın
Unutulursa yenisini alırsın
Yaşamayı seçmişsin ki bir kere

Filistin Şiirleri |1| Şiirsin Bilmiyorlar

Bakma bana öyle puslu puslu
Göğsümün kapanmayan yarası
Düşlerimin ufuksuz deryası
Mazimin dinmeyen yası
Bakma bana öyle puslu puslu
Göğsümün kapanmayan yarası

Adını zikretmeyeceğim alenen
Adın hicranın diğer adıdır ey yâr
Kaderde intizar, üstünde nazarlar var
Harap oldu evlerin, bahçelerin tarumar
Sana uzanan yolda son nefesim bahtiyâr
Adını zikretmeyeceğim alenen
Adın hicranın diğer adıdır ey yâr

Gecelerime düşen sisli mehtap gibisin
Uçsuz sahralarda susamış serap gibisin
Gözümün önündeyken gözden ırak gibisin
Visale ermeyecek sonsuz firak gibisin
Canıma kast eden gizli tuzak gibisin
Gecelerime düşen sisli mehtap gibisin
Uçsuz sahralarda susamış serap gibisin

Fecrin karanlığına düşen aksın
Batıl savaşadursun sen haksın
Akvamın yöneldiği yüce âfaksın
Yeryüzüne anasın hem eşfaksın
Zapt edemediğim iştiyaksın
Fecrin karanlığına düşen aksın
Batıl savaşadursun sen haksın

Seni şehir sanıyorlar, şiirsin bilmiyorlar
Mücella çehreni; körler, göremiyorlar
Adını anacağım infilak edecek cümlelerim
Lal olurum da yine seni hecelerim
Ku-düs Ku-düs! Benim güzel sevgilim..
Seni şehir sanıyorlar şiirsin bilmiyorlar
Mücella çehreni; körler, göremiyorlar

Kudüs

Çok İyi Biliyorum

En karmaşık gülüşlerimin dahi tadı kaçtı
Şişti gözlerim sonra başım
Şişirmişim kendimi umutla
Bazen sönse diyorum son ışıkta
Sesli harfler sessizleşti hücrelerimde
Güzel benzetmeler dahi benzetemedi güzele
Hıçkırıklar bir boğulmaya dönüştü
İçimdeki bergüzar gitgide neye dönmüştü
Ellerim hep yanağımda durdu
Cesurca sırılsıklam beş kardeş oturdu
Sızlayıp inledi gizli isyanım
Çekilip tükendi apaçık bir yanım
Göğsüm darala darala genişledi
Bunu böyle bilme, doğrusu
Göğsüm darıla darıla genişledi
Kirpiklerimi bulamıyorum göz kapaklarımda
Islanmak için ağlamaya mı gittiler yoksa
Hiçbir yerim ağrımıyor
Hiçbir yerim yok da ondan -kimse- acımıyor
Yeni yeni fırtınalar yaratıyorum
Aynen(!) başka işim olmadığından boş duramıyorum
Dalgaya alınmayayım ama her dalgaya kafa tutayım
Neyi istediğimi çok iyi biliyorum
Canımı yakan da bu ya, çok iyi biliyorum

Armağan

Gel seninle bulutlara taşalım
Gökyüzünü avuçlayalım
Kana kana içelim mavilikleri
Kocaman elli nehirleri seyre dalalım
Olmadı hayallerimize dalalım
Birkaç kuru beklenti bile yorar insanı
Gözlerini kapat ve geleceğe fısılda…

Hüznü andıran bir turuncudur günün bitişi
Gün batımı bizim olmasın…
Güneşin bütün zarafeti
Bütün hazırlıklarıyla kuşanmış
Gün doğumu bizim olsun
Telaşlarımızı arındırsın üzerimizden
Yeniden heyecanlı, ürkek…
İçimizin yeniden doğuşu olsun
Yak gemini, boşalt yükünü
Doldur heybeni inançla
Savrulalım rüzgarlara sevinçle…

Ah doludizgin yağmurlara tutulmuş gönül
Ardında kaç umut biriktirdin olmayasıya
Kaç sardunya diktin satırlarına
İlmek ilmek kaç düşünceli gecen geçti
Kaç yıldız kaydırdın şu deli yüreğe
Yandın kavruldun, bıçaklar açmadı ağzını
Hamdın yoğruldun, acınla kavruldun
Koca bir okyanusu daha aştın o gücünle…

Ey güzel insan;
Hayatın bütün güzelliklerini sana armağan ettim
Sev, koru, besle, sağlıcakla kal isterim

Sen Gelince

Hafif bir rüzgâr okşadı tenimi
Saçlarım özgürlüğünü ilan etti,
Rüzgâra karşı
Üstümde ipek bir elbise
Başımda hasır bir şapka
Bekliyorum seni

Kuşlar uçuşuyor gök kubbede
Güneş göz kırpıyor beyaz adalardan
Deniz sakin bugün
Sanki yanından geçenleri dinliyor
Yârenlik ediyor

Daha sen gelmeden önce
Kokunu getirdi rüzgâr
Doyasıya çektim içime
Ruhum, nefes aldı

Yürüdün bana doğru
Yüzünde efsunlu bir tebessüm
Sen yaklaştıkça bana
Yürüdü güller yanağıma
Kalbim sana doğru koşmaya başladı

Buluştu gözlerimiz
Ah o gözlerin!
Gözlerin ki ruhumda alev
Gözlerin ki yüzümde tebessüm
Ve gözlerin canıma can

Sen gelince,
Güneş doğdu ruhumun gecesine
Bahar geldi ömrümün kışına
Ve sevgili! Sen gelince
Aşk vurdu yüreğimin zarif kıyısına

Kime Anlatsam

Dün sana olan aşkımı anlattım semaya
Ve bulutlara anlattım seni.
Ondan mı gökyüzü parça parça,
Bulutlar lime lime ağlayıp haykırmakta?
Kime anlatayım hasretimi dayanacak kim var?

Dün kuşlar geldi dinlemek için
Ve börtü böcek.
Ondan mı kuşlar uçmaz, göç etmez,
Börtü böcek ısırmaz artık?
Kime anlatayım hasretimi dayanacak kim var?

Dün gece aya anlattım hasretimi
Ve yıldızlara anlattım seni.
Ondan mı ay yerini güneşe,
Yıldızlar teker teker kaymaya başladı?
Kime anlatayım hasretimi dayanacak kim var?

Dün sana olan hasretimi döktüm kağıda
Ve anlattım seni kaleme ve mürekkebe.
Ondan mı kağıt bitmez, sonu gelmez
Kalem ve mürekkep tükenemez oldu?
Benim hasretime, aşkıma ev sahibi oldu.

Hasretin lime lime etti kalbimi,
Aşkın parça parça etti bedenimi.
Gel artık ey yolların gözlediği Güzel
İyileştir şu nasır tutmuş kalbimi
Ve iyileştir senin için pul pul olmuş bedenimi.

Kalbin Karanfil Saati

Kokun olur mu üstüme sinen
Korkun olurdu -sanki- üstüne inen
Hançerden keskindir kara bakışları
Alınganlık uğruna kafa takışları
Öldürecek beni bir gün suskunun susuşu
Diriltecek beni ses-sizce kıyametin kopuşu
Sabit denizlerde alabora olmuş gemiyi
Bilmiyorsundur, ruhunda kayboluyorum
İstemez miyim demeyi
Unutup değil tutup getir-sen hayali
Gitgide yaklaşıyor kalbin karanfil saati

Yok ki dünyanın köşesi nereye kaçıyoruz
Belli belirsiz, temkinli bir çiçek gibi açıyoruz
Öğütledin kalbini dedin ki “Korun!”
Gel teslim ol, sev(in)direcek olan içindeki korun
Sor, zor ve kor gibisi bana karşı niyetin
Zamanında yer vermez mi çiçek medeniyetin
İçine dolan rayihaya açıp da kollarını
Kucaklamak için düşünmeden edemem yollarını
İstemez miyim çözmeyi
Unutup değil tutup getir-sen hayali
Gitgide yaklaşıyor kalbin karanfil saati

Olgunluğumuzdan duygulara sıkı yönetim(!)
Aklımı yitirecek, ulaşamadığın içimdeki (masumi)yetim!
Kalbin canıma mihenk taşı
Halin -göğsüme bastırdığım- sabır taşı
Hissin hissesi var hakikatten
Karış karış karışacağım bu münasebetten
Göz kırpardı bize leylakların ülfeti
Kızarır yüzünde umurlu külfeti
İstemez miyim sevmeyi
Unutup değil tutup getir-sen hayali
Gitgide yaklaşıyor kalbin karanfil saati

Eve Ekmek Götürmek Bir Lükstür

eve ekmek götürmek

seni öldürmek istiyorum abi
vallahi o kadar çok seviyorum işte

yayınevlerine pazarlanabilirmiş
müebbet kadar ağırlaşan ruhlarımız
sen söylediğinde inanabiliyorum tüm bu saçmalıklara
hem, dünya düzdür ve
mu kıtası aslında hiç var olmamıştır desen
ona da inanırım mesela
ne derler bilirsin:
oturulan masa inanmışlarla doludur

bir yazmak kaç yöne çekilebilirse
o kadar kaçıyorum politikadan
göndere çektiğim bir bayrağım yok
ki ölmeye dursam bu yalnızca annem için olur
çünkü hiçbir anne ölmemeli
bunu ninem gidince anladım

ve mutfaklar protestolara dahil değildir
-anneler de öyle-
bu yüzden gecenin ikisinde kalkıp
poğaça yapmaklı bir hayat sunuyorum sana
sabahına çay demlemeli, domates doğramalı
ancak biliyorsun
poğaçaların ve domateslerin gözünde
asgari ücret bir başkaldırıdır
kessen kan kırmızı akamaz, zaten kesemezsin de
bıçak bilemeğe asgari ücret dayanır mı ya

sen beni seçmezsen ben mahvolurum
beni seçersen de mahvolurum
ama bu sefer deriz ki beraber sting dinledik
ya da camel, her neyse
modernite tam bir fiyasko dostum

Senden Başka

İnan ki sevdiğim yalan bu
dünya
Yolcusunu kaybetmiş yolda
Kim sevmez öz yurdunda
İnan ki sevdiğim yalan bu dünya.

İnan ki sevgilim
Kimse yok içimde
Senden başka Senden başka
İnanmazsan da alırım başımı
Giderim uzaklara

Benden sana hâyır gelmez artık sevgilim
Unut artık beni
İnanmazsan da
Alırım başımı giderim uzaklara,
giderim uzaklara.

İnan ki sevgilim
Kimse yok yolumda
Senden başka senden başka
Yolcusunu kaybetmiş yolda
İnan ki sevdiğim kimse yok yolumda.

Sevgilerimle…

Ulusal Matematik Yarışmaları

Ülkemizde yapılan fakat hakkında pek fazla bilgimizin olmadığı hangi matematik sınavları var?

Gelişen teknolojiyle gelen küreselleşmenin de etkisiyle ülkemizde yapılan hem uluslararası hem de ulusal matematik sınavlarında artış görülmekte. Bugünkü yazımda sizlere bu yarışmalardan az da olsa bahsetmek istiyorum.

Ülkemizde yapılmakta olan ulusal çapta 4 tane matematik sınavı bulunmaktadır. Güncel tarihlerde bu yarışmalardan sadece 1. yarışmaya başvuru yapılabilmektedir.

1. Türkiye Matematik Yarışması (TMY) https://www.turkiyematematik.com/

Bu sınavın yapılma amacı kendi sayfasında yazan bilgilerle; Türkiye’de öğrenim gören öğrencilerin derslerde edindikleri matematiksel bilgi ve becerilerini geliştirmelerini sergilemelerini sağlamak, Ulusal düzeyde matematik bilgisinin ve matematik sevgisinin sorular yoluyla yaygınlaştırılması, Türkiye’deki öğretmen ve öğrenciler arasında ortak bir matematik kültürünün oluşturulup yaygınlaştırılması amaçlarıyla yapılmaktadır.

Yarışmaya 3. ve 11. sınıf arasındaki bütün sınıflar başvuru yapabilmektedir. Sınav adında da belirtildiği gibi sadece matematik alanında yapılmaktadır.

Bu yarışma için son başvuru tarihi 14 Haziran 2021’dir. Yarışma 2 aşamadan oluşmaktadır. 1. Aşama 19 Haziran 2021 tarihinde çevrimiçi (online) sınav olarak yapılacaktır. 2. Aşama ise 2 Ekim 2021 tarihinde yarışma sayfasında belirtilen sınav yerlerinde yüzyüze olarak yapılacaktır.

2. TÜBİTAK Bilim Olimpiyatları https://www.tubitak.gov.tr/sites/default/files/2750/2202_v1.pdf

Bu sınavın yapılma amacı kendi sayfasında yazan bilgilerle; ortaokul ve lise öğrencilerinin temel bilimler ve bilgisayar alanlarına ilgilerini artırmak, öğrencileri Ulusal Bilim Olimpiyatlarına hazırlamak ve Uluslararası/Bölgesel Bilim Olimpiyatlarına katılımlarını sağlamaktır.

Yarışmaya 8. ve 11. sınıf arasındaki bütün sınıflar başvuru yapabilmektedir. Sınav Bilgisayar, Biyoloji, Fizik, Kimya ve Matematik alanlarında yapılmaktadır. Bu yarışmanın bu yıl için başvuruları bitmiştir. Yeni eğitim öğretim döneminde takip edilmesi gereken bir yarışmadır.

3. Ulusal Ortaokul Bilim Olimpiyatları https://www.bilimsenligi.com/tubitak-ulusal-ortaokul-bilim-olimpiyatlari.html/

Bu yarışmanın TÜBİTAK Bilim Olimpiyatları yarışmasından tek farkı sınavın sadece sınava 4. ve 8. sınıf arasındaki bütün sınıfların başvuru yapabilmeleridir. Ayrıca bu yarışma diğer yarışmadan farklı olarak sadece matematik ve bilgisayar alanlarında düzenlenmektedir.

Bu yarışmanın bu yıl için başvuruları bitmiştir. Yeni eğitim öğretim döneminde takip edilmesi gereken bir yarışmadır.

4. Ulusal Antalya Matematik Olimpiyatları http://matolimp.akdeniz.edu.tr/25-ulusal-antalya-matematik-olimpiyati/

Bu sınavın yapılma amacı kendi sayfasında yazan bilgilerle; lise öğrencilerine matematiği sevdirmek, matematik alanında yetenekli öğrencileri zamanında keşfetmek ve üstün yeteneklerini gösterebilme imkanı vererek ödüllendirmektir. Matematikte üstün zekalı öğrencilerimizin, bu yeteneklerini gösterebilecekleri bilimsel nitelikteki olimpiyatlar, bizim ülkemizde, başka gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça azdır. Bilim olimpiyatlarının yapılmasında, sadece TÜBİTAK’a değil, üniversitelere de büyük görevler düşmektedir.

Yarışmaya 9. ve 11. sınıf arasındaki bütün sınıflar başvuru yapabilmektedir. Sınav sadece matematik alanında yapılmaktadır. İlgili yarışmanın bu yıl için başvuruları bitmiştir. Yeni eğitim öğretim döneminde takip edilmesi gereken bir yarışmadır.

Ülkemizde yapılan ulusal matematik yarışmaları bu şekildedir. Fakat uluslararası bazı matematik yarışmaları da ülkemizde uygulanmaktadır. Bu konu ile ilgili içerikleri de yakın zamanda paylaşmaya çalışacağım. Ayrıca hem ulusal hem de uluslararası arenalarda matematik dersinin rolü çok büyüktür. Matematik sanıldığı kadar zor olmamakla birlikte anlatım şekline ve yöntemine göre farklı etkilere yol açmaktadır. Bu sebeple de matematik öğretmenlerine ve matematik dersine verilen önemin günden güne artması gerekmektedir.

Yeni yazılarımda görüşmek üzere. Sağlıcakla kalın…

Güzel Adam Erdem Bayazıt’ın ‘Şiirleri’

Âdil Erdem Bayazıt

Şiir Avcısı olarak da bilinen Erdem Bayazıt hayatı boyunca birçok konu ile ilgili şiir yazmıştır. Hayat, ölüm, savaş, aşk, çocuklar, sevgili ve yalnızlık bunlardan bazılarıdır. Erdem Bayazıt’ın yazdığı tüm şiirleri, Şiirler adlı kitapta toplanmıştır. Bu şiirler derin ve güçlü anlamlara sahiptir.

Bu kitabın en başında Erdem Bayazıt’ın şu sözü yer alıyor:

“Okuyucuma! Şiir diye bir ömür tüketerek yazdıklarım iki saatte okunuyor. Bundan ucuz ne olabilir, havadan başka?”

Bu sözden sonra Şiirler kitabını günlerce okuyarak bitirdim.

Bu kitabı herkese tavsiye ediyorum. Eminim şiirler ruhunuza dokunacak ve yüreğinizi ısıtacaktır.

Kitaptaki bazı şiirler:

Şehrin Ölümü \ Anı
...
"Bizim ellerimiz vardı şimdi onlar nerede
Kadife gibi okşardık çocuk yüzlerini şimdi
                                                        onlar nerede
Şehirde evler olurdu sıcak odaları olurdu evlerin
Sığınacak yataklarımız olurdu bu bizim yatağımız
                                                                    derdik
Bayram günleri donanırdık su gibi yumuşardı
                                                        yüreklerimiz
Camilere dolardık tüm olmaya ererdik
Biz vardık şimdi o biz nerede."
...


Bosna'ya Yazıt
...
"Ben Bosna'lı çocuk: -Müslümanlar!
Size şarkımı emanet ediyorum.
Bir de uçsuz denizlere akan nehrin
Sularına salıverdiğim ellerimi
Bileklerinden kesilmiş."


Karanlık Duvarlar \ IV
...
"Yatak ve yorganın kuru yalnızlığında
Ve aklın dar yalnızlığında
Şehrin ve herşeyin
Ve kalabalığın yorgunluğunda
Saçların ve parmakların
Ve gözlerin ve gecenin bu bulanık çağında
Ve aynaların sığ görünümünde
Bunalıyorum."
...


Aşk Risalesi
...
"Yaslan göğsüme sevdiğim
Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir toprak gibidir
Sen ki bulut gibisin
Ay gibisin güneş gibi bazan."
...

Senli Yalnızlığımda

  • Seni arıyorum her sokakta.
  • Gelip geçenlere bakıyorum.
  • Seni arıyorum kalabalık caddelerde,
  • Bu kadar kalabalıkta
  • Yalnız hissetmek,
  • Hissi acıtıyor.
  • Senli yalnızlığımda.
  • Sesleniyorum kaldırımlara,
  • Seni sordum,
  • Geceye ağır bir sessizlik çöktü.
  • Anımsar mısın? Bilmem,
  • İlk konuşurken ,
  • Tebessümle dinlediğin o günü
  • Hani ben konuşurken,
  • Sesine sarılasım var deyişini,
  • Nefeslerimiz bir olmuştu.
  • Sonra kalbimiz birleşmişti.
  • Tek bedende.
  • Nicedir bakamıyorum o rafa,
  • Korkuyorum…
  • Anılarım, resimlerim, birlikteliklerim, umutlarım,
  • O tozlu kitapta,
  • Sanki gerçek gibi dokunsam elimdeydi.
  • Hasretine vasıl oldum böyle
  • Mecnun da baki kalır mı Leyla’sına…