25.1 C
İstanbul
Salı, Haziran 17, 2025

Sessiz Çığlık

İçinden geldiği gibi çığlık atmak istemenin cinsiyeti, yaşı ve rengi yoktur. Yaşanmışlıkların birikiminden oluşan hisle birlikte avazın çıktığı kadar bağırarak, içindekini dışarı atarak kurtulma ve rahatlama isteğinden oluşur. Kimileri bunu bile yapamaz. İşte en acısı da budur aslında.

Ben buna ‘’sessiz çığlık’’ diyorum. Yaşadıkça öğreniyor nihayetinde insan. Başlarda tuhaf geliyor. Bir süre sonra, işin garip kısmı, alışkanlığın getirdiği çaresizlikle birlikte hoşuna gitmeye başlıyor. Çünkü kimseye bu çığlığı yansıtmadan içinde yaşayıp bitiriyorsun. Fark etmeden, her seferinde içine bir damla zehir akıtıyorsun sanki. Zaman geçtikçe bu seni yavaş yavaş bitiriyor. Söylemek istediğin fakat zamanında içine, bedenine hapsolmuş sözcükler sarıyor bütün hücrelerini, kemiklerini ve bütün benliğini.

Oysa ne gerek var değil mi buna? Ne olurdu o sözcükler birikmeden dışarı çıksa? Daha iyi olmaz mıydı? Kaç defa sessizce attın o çığlı duyan olmadı? Kaç defa bir damla daha zehir akıttın içine? Kaç defa ‘’hayır’’ diyemedin karşındakine? Ne çok sevdin değil mi onları? Kırmak istemedin, üzmek ya da incitmek…

Peki ya sen? Sana ne oldu? Sen üzülmedin mi? Kalbin kırılmadı mı? Bütün tadın tuzun kaçmadı mı?

Böyle devam edersen daha çok kaçacak emin ol. Bir gün, o sessiz çığlıkları da saklayacaksın içinde diğer birikmişler gibi, zamanı gelince onlar da taşacak. Belki, bu sefer de yeni mutsuzluklar keşfedeceksin, bunları bastırmak için yeni çözümler. Bunu yapmadığını varsayarsak çok büyük öfke patlamaları yaşayan veya çevrendeki herkese karşı aşırı derece ön yargılı, ters davranan, mutsuzluğunu en derine kadar yansıtan biri olacaksın. Kısacası ‘yaşayamayacaksın‘.

Bu gibi durumlarda çok sevdiğim bir söz gelir aklıma;
‘’Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir, çoğu insan sadece var olur.’’ (Oscar Wilde)

Peki ya sen hangisisin?

Yaşayan mı, yoksa var olan mı?

Ya da hangisi olmak isterdin?

Ben yaşadığını sanan ve koca yirmi beş yılını böyle geçirmiş birini tanıyorum, çok yakından. Ona sorduğum zaman sen hangisisin diye ‘’ben koca bir varlıktan çıkmış, yaşayan biriyim’’ diyor. İnan bunu değiştirmek onun için de çok zormuş. Hayatta ne kolay ki zaten?

Nasıl kurtulabilirim bu sessiz çığlıklardan? Nasıl yaşayan olabilirim?

Önce durumu kabullenmen gerek. Beynin şu an sana ‘’ben yapamam ya, o kadar kolay değil, buna harcayacak vaktim yok’’ gibi cümleler kurabilir. Olumsuz sorular sorabilir. ‘’Nereden çıktı şimdi bu? Ne gerek vardı? Yapması kolay mı sanki? Hemen olacak şey mi bu?’’ gibi. Sen o soruları, hatta hayatındaki bütün soruların soruş biçimini değiştir. Asla soru sormaktan vazgeçme. Örneğin; ‘’Bu yazıya denk gelmememin bir sebebi var mı? Buna ihtiyacım olduğunu nasıl anlayabilirim? Bunu nasıl kendim için kolay bir hale getirebilirim? Hemen kısa sürede yapabilmemin yolu nelerdir?’’ Olumsuz sesler şimdi ya da daha sonra devam edebilir. Fakat sen bunları bir toz bulutunu dağıtır gibi zihninde dağıt ve içindeki ‘’Sen’’ kısmına odaklan. Gerçekten isteyip olmak istediğimiz kişinin gerçek inanç ve fikirlerini benimseyerek korkmadan her şeyi göze alarak, defalarca kez tekrar ederek olabiliriz.

Başlarda alışkanlıklarımız bizi fazlasıyla zorlayabilir. Spor salonu gibi düşünün. Bir hevesle yazılıp her eksiğinizi alıp iki, üç gün en fazla bir hafta gidip bırakmak gibi. Hızlıca karar verip başlayıp yorgunluk ve beyninizin farklı odakları, bahaneleri sizi pes etme eşiğine getirebilir. Burada ‘’Acı yok Rocky’’ diyerek ayağa kalkın ve devam edin. Çünkü alışkanlıklardan vazgeçmek kolay değildir.

‘’Önce biz alışkanlıklarımızı oluştururuz, sonra da alışkanlıklarımız bizi.’’ (John Dryden)

Bunun bilinci ile kendini keşfederek, her adımda olmak istediğin kişiye yaklaş. Yoksa ne o sessiz çığlıklar biter ne de karşılaştığın sorunlar. Elbette ki hayatın boyunca sorunsuz yaşayacaksın diyemez kimse. Sorunlarla baş ederken onlara çözüm bularak, sorunların sizi yıpratıp hayata karşı motivasyonunuzu düşürmesine engel olabilirsiniz. Onlara düşman gibi bakmaktan vazgeçin. Siz gerçekten ‘’Siz’’ olursanız bu hayatta yaşayan olabilirsiniz. Buna kimsenin engel olmasına izin vermeyin. En başta kendiniz.

Ben kendime engel olma ile ilgili tohumları zihnime çok küçükken ilkokul öğretmenim sayesinde atmıştım. Sıradan bir okul günüydü. Arka bahçede arkadaşlarımla oyun oynuyorduk. Çocuksun elbet anlaşmazlık ya da oyun bozanlık oluyor aramızda sıkça. Yine onlardan birini yaşadık ama bu sefer ki beni daha çok etkilemişti. Arkadaşlarımla yaşadığım bir problem yüzünden kendimi çok kötü hissetmiştim. Bunu sınıf öğretmenim görmüş. O zaman İlkokul dördüncü sınıfa gidiyorum. Hiç unutmam öğretmenim yanıma gelip bana ‘’İyi misin?’’ diye sormuştu. Kendimi biraz anlatmak isterken içimden bir an ‘’Çaresizim’’ demek geldi ve söyledim. Oda bana bakarak gülümsedi ve ‘’Çaresizseniz, çare sizsiniz’’ dedi. Aradan seneler geçti ama öğretmenimin o söyledikleri ve ses tonu çaresiz hissettiğim her an aklıma gelir. Gerçekten hayatta böyle aslında. Aynı kelime içinde olabiliyor bazen sorunun çözümü. Bazen siz bunun böyle olduğunu düşünmüyor olabilirsiniz ama benim emin olduğum bir şey var. Uzaklarda ve başkalarında aradığımız o mucizevi çözümler sandığımız kadar uzakta olmayabilir. Nihayetinde yaşayan olmak için her şeye en yakından başlamak lazım. En içten, en bizden…

’Yumurta dışarıdan kırılırsa ölüme, içeriden kırılırsa yaşama dönüşür.’’ (Tayfun Topaloğlu)

Dönersen Islık Çalarsın..

donersen ıslık cal kapak
donersen ıslık cal film

Orhan Oğuz’un yönetmenliğini yaptığı, Derya Alabora, Mevlüt Demiryay, Fikret Kuşkan, Menderes Samancılar’ ın oynadığı oldukça karanlık ve çok güzel bir film. 1992 yapımı bir Türk filmidir. Derin anlamlar barından bu film toplumdan dışlanmış, ”ötekileştirilmiş” iki insanın dostluğunu anlatıyor. Beyoğlu’nun arka sokaklarında karanlığa mahkum bırakılmış  bir trans ile cücenin başından geçenlere, dışlanmış bir hayat hikayesine tanıklık ediyoruz.

donsersen ıslık cal

Çekildiği yıllarda birçok ödül alan film, senaryo ve oyunculuklarıyla çok başarılı. O senelerin çokta profesyonel olmayan çekim teknikleriyle, belki de yönetmenin tercihiyle ışık kullanımı oldukça az. Filmdeki gerçeklik insanı oldukça etkiliyor. Hatta rahatsız ediyor.

Filmin en çarpıcı bölümü cücenin toplum tarafından aşağılandığı son bölümlerinde “ Ben cüce değilim, asıl cüce sizlersiniz, sizin ruhlarınız cüce” sitem dolu cümlelerle feryat etmesiydi. Cüce karakter olarak oldukça sağlam bir düzende verilmiştir;  insancıl ve merhametlidir. Cüce görüntü olarak her ne kadar küçük olsa da doğrular ve karakter olarak oldukça büyük bir kişilik olarak çizilmiştir. Filmdeki bir başka etkileyici sahne ise cücenin ölüm süreci ve travestinin onun ölümü sırasında cüceyi kucağına alıp ağlayışıydı. “Eğer bir gün geri dönersem beni tanır mısın? Tanırım tabii insan dostunu kokusundan, bakışından, sümkürmesinden tanır. Hem sen dönersen ıslık çalarsın işte  o zaman tanırım seni..

Gece karanlığında ‘’cam cama, can cana’’ diyerek tokuşturulan kadehler, başlayan yağmur… Cüceyi kucağına alan travesti koşmaya başlar ve şöyle bağırır: ‘’Hep sakin olma, bağır, sev, aldat, aldatıl; hayat bu! ‘’

“Mutlaka izlenmesi gerekenler” listesine eklenmesi gereken bir film. İyi seyirler..

Resim Sevinci: Ressam Bob Ross’un Ölüm Yıl Dönümü

Tarihte bugün: Ünlü ressam Bob Ross, vefat etti.
“Şuraya da bir ağaç çizelim.” Çoğumuzun hafızasında bu cümlesiyle iz bırakan Ressam Bob Ross, 25 yıl önce yakalandığı lenf bezi kanseri nedeniyle 4 Temmuz 1995’de vefat etti.
Bob Ross, 29 Ekim 1942 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Florida eyaletinde dünyaya geldi. Gençlik yıllarını Orlando’da geçiren Bob, okulu yarıda bırakarak babasının marangozhanesinde işe başlar.

18 yaşında Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetlerine çavuş olarak katılan Bob Ross, resme dair ilk eğitimini askerde alır. Bir dönem Alaska’da görev yapan Ross’un doğa manzaralarına olan ilgisi oradan gelmektedir.

Askerden döndükten sonra çeşitli yerlerde resim öğretmenliği yapan Bob Ross’un hayatı 1982’de Walt ve Annette Kowalski çifti ile tanışmasıyla farklı bir yöne doğru evrilmeye başlar. Kowalski çifti Ross’a reklam ve televizyon programı tekliflerinde bulunur. Fakat programın yayınlandığı televizyon kanalı zor günler geçiriyordur. Bu duruma kayıtsız kalmayan Ross, kanaldan herhangi bir ücret almama kararı verir.

Fakat bu durum Ross’un ekonomik sorunlar yaşamasına neden oldu. Bunun üzerine kendi adını verdiği “Bob Ross” şirketini kuran ünlü sanatçı, bu şirket altında resim yapma kasetleri, resim yapma malzemeleri ve ve kitaplarını satmaya başladı.

Bob Ross, yarım saatte yaptığı resimler ile ekran başındakileri büyülemekteydi. Bunun sırrı ise Ross’un, Bill Alexander’ın ıslak üzerine ıslak tekniğini kullanmasaydı. Bu teknikte tuval ve boya ıslak olarak kullanılmaktadır.

Bob Ross’un resimlerinin yalnızca %1’inde insan bulunmaktadır. Resimlerinin %90’ında ise ağaç bulunmaktadır. Resimlerinin %97’si gündüz %3’ü ise gecedir.

bob ross

Bob Ross’un Amerika Birleşik Devletleri’nde yayımlanan programı TRT’de 1993 yılında “Resim Sevinci” adı ile yayımlanmaya başladı. 80’ler ve 90’lar kuşağında derin izler bırakan Bob Amca, birçoğumuza resim yapma sevgisini aşıladı.

Bilimin Aydınlık Işığı: Marie Curie

Her gün giydiğim bu elbisemden başka elbisem yok. Eğer bana yeni bir tane daha alma nezaketi gösterecekseniz, lütfen siyah renkte ve giyimi kolay bir şey alın ki, laboratuvarda da giyebileyim.”

Bugün sizlere hayatını bilime adamış ve bu uğurda ölen bir kadından bahsedeceğiz; Marie Curie.
Maria Skolodowska namı diğer Marie Curie 7 Kasım 1867 yılında Varşova’da gözlerini açtı. Anne ve babasının eğitimci olması onu yaşıtlarına göre daha şanslı kılıyordu çünkü o dönem Çarlık yönetimi altındaki Polonya’da kızların bilim alanında kendilerini geliştirmelerine imkân ve fırsat yoktu. Henüz 24 yaşındayken Sorbonne Üniversitesi’nde eğitime başlayan Curie, 1893 yılında Fizik bölümünü, 1894 yılında ise Matematik bölümünü birincilik derecesi ile bitirdi. Okulu bitirdikten sonra kendisi gibi bilimle özdeşleşen ve piezoelektriğin kaşifi Pierre Curie ile tanıştı. Ünlü çift evlendikten sonra Marie, Curie soyadını aldı. Hayatının ileri safhasında okulunu tamamladıktan sonra uranyum elementinin radyoaktif olduğunu keşfeden Fransız fizikçi Henri Becquerel’i duydu ve bu konuda doktorasını yapmaya karar verdi. Marie bu konuda araştırmalarını sürdürüyorken uranyumdan daha radyoaktif olan iki element keşfetti birine doğduğu ülkenin adını verirken (Polonyum) diğerine ise Radyum adını verdi -ki Radyum Marie’nin hayatını yitirmesine sebep olacak elementti…
Radyumun özelliklerini incelemeye başlayan Marie, yeni bir element oluşumu hususundaki tartışmalara son verilmesi gerektiği kanaatindeydi. Bu sebeple büyük bir maden filizine ihtiyaç olduğu kaçınılmaz bir gerçekti. Curie, ihtiyacı olan şeyin Bohemya’daki işe yaramaz olarak kabul edilen uranyum yüklü toprak yığınları olduğunu anladı ve eşiyle beraber tüm parasını bunları bulundukları yere taşımak için harcadılar. Bu süreçte bunun arıtması ile ilgilenen çift fazlasıyla radyoaktiviteye maruz kalmıştı ve Marie 10 kilo vermişti. 1903’te  doktorasını alarak Fransa’da bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın bilim insanı oldu. Yine aynı yıl içerisinde Marie, doktora hocası olan Antoine Henri Becquerel ile paylaştığı Nobel Fizik Ödülü’nü alarak tarihte Nobel Ödülü alan ilk kadın oldu. Marie Curie ve Pierre Curie keşfettikleri elementin tüm insanlığın yararına kullanımı için patent almadılar. Radyum ile uğraştıkları dönemde bol radyasyona maruz kaldıkları için eşi Pierre Curie hayatını kaybetti. Bu süreçten sonra eşinin profesörlük unvanını Marie’e verdiler ama o dönem bilim dünyasında da hüküm süren ataerkil hegemonya yüzünden bu kabul görülmedi. Fakat yaşadığı tüm bu olumsuzluklara rağmen 1911’de gerek bulduğu iki element için gerek de diğer araştırmalarından ötürü Nobel Kimya Ödülü’ne layık görüldü. Böylece tarihte iki Nobel alan tek insan olma şerefine vardı. 1934 yılında radyoaktif maddeler üzerindeki çalışmaları esnasında vücudu bolca radyasyona maruz kaldığı için kanser oldu ve 4 Temmuz 1934 yılında Fransa’nın Savoy kentindeki Sancellemoz Sanatoryumunda, bilim yolunda hayata gözlerini yumdu.

An Olur

An gelir, sürülür yüreğim binlerce yıl öteye.

Dirilir başka bir hayatta, hasreti olduğum gün ışığının serin gölgesizliğinde.

An olur ölür, ölenlerle tazeler çayımı, Eskiye dair umutlardan bahsederim.

Ruhumu bir kimsesize kiraya verir, yalnızlığımı da alır giderim buralardan.

Ah, bilir misin ki ne çok isterim yüreğim elimde kavuşabilmeyi.

Ne çare ki imkansızım, en gerçeğiyim yalanın… 

Dört Büyük Şairin Güzel Aşkı: Tomris Uyar

Tomris Uyar, Türk edebiyatının en karizmatik kadını, güçlü hikâye yazarı ve çevirmenidir. 15 Mart 1941 yılında dünyaya gelmiş ve 4 Temmuz 2003’te hayata gözlerini yummuştur.

Yazdığı eserlerin yanında aşkıyla da tanınmaktadır. Dört büyük şairin aşkı olmuştur: Ülkü Tamer, Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Edip Cansever. Bu dört büyük şair Tomris Uyar’ ın uğruna nice güzel şiirler yazmışlardır.

O Bir Uyumsuzdu Ama Yaşamayı Çok Severdi

Tomris, rakıyı çok severmiş. Edip Cansever ile beraber sık sık karşılıklı rakı içtikleri de bilinir. Sağlıklı yaşamayı ise hiç önemsememiştir.

Tomris rakıyı severdi, bense onu.

Edip Cansever

Kolej Aşkı Ülkü Tamer

Okuduğu koleji bitirir bitirmez kolejdeki aşkı olan Ülkü Tamer ile evlenmiştir. Onların aşkı çok büyüktü. Hani derler ya ancak bunları ölüm ayırır. Öyle de olmuş zaten. “Ekin” adını verdikleri bir çocukları dünyaya gelmiş. Ne yazık ki daha birkaç aylıkken “Ekin” boğularak ölmüştür. Bu acı verici evlat kayıpları onları da birbirinden ayırmıştır. Aşkları yara almış ve çok geçmeden de boşanmışlardır.

Büyüleyici Dizelerini Tomris İçin Yazdı Cemal Süreya

Cemal Süreya ile tanıştıkları zaman ikisi de evliydiler. Tomris ve Ülkü Tamer evlatlarını kaybetmenin sonucunda çalkantılı bir döneme girdikleri zamanda tanışmışlar. İkisi de birbirlerine olan aşkları yüzünden sonunda eşlerinden boşanmışlar ve artık o büyülü dizeler Tomris için yazılmaya başlanmıştır. Cemal Süreya Tomris’i o kadar çok seviyormuş ki onu işten sonra vakit kaybetmeden hemen eve dönüyormuş. Tomris ise ona biraz arkadaşlarıyla gezip dolaşmasını söylüyormuş. Bir sonraki akşam eve geç gelmiş Cemal Süreya, bir sonraki akşamda… Tomris bir gün pencereden bakarken Cemal Süreya’ yı görmüş. Cemal Süreya dışarıda vaktin dolmasını bekliyormuş. Böyle de aşk doluymuş ilişkileri. Ne yazık ki bitmesi çok da uzun sürmemiş. 3 yıl sonra ayrılmışlar.

“Ay ışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni
Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni
Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni
En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni”

Cemal Süreya

Turgut Uyar’ın Esin Perisi

Tomris Uyar, Turgut Uyar ile tanışmalarını şöyle anlatıyor:
“1966 yılında ben zaten Cemal Süreya’ dan ayrılmak üzereydim. O da eşinden ayrılmıştı. İstanbul’ a gelmişti çocuklarıyla. Burada tanıştık. Asıl tanışmamız herhalde o, çünkü o zaman daha bir yakın oturup konuşma fırsatını bulduk ve mektuplaşmaya başladık. Bu mektuplar önce sadece şiir üzerine mektuplardı. Hâlâ duruyor bende. Genellikle onun şiir üzerine düşünceleri, benim onun şiirleri üzerine düşüncelerim… Ve anladığım kadarıyla çok sıkışık bir dönem geçiriyordu. Yani evlilik hayatında bir süredir yaşadığı tedirginlik ve uyumsuzluk şiirini de etkilemişti, yedi yıldır şiir yazmıyordu. Esin periliği olarak ifade etmek istemiyorum ama herhalde çok konuştuğum, çok dürttüğüm, yazmasını çok rica ettiğim için diyeyim, yavaş yavaş şiir yazma isteği yeniden doğdu.”

En uzun birlikteliği Turgut Uyar ile olmuştur. Hayri Turgut adında da bir çocukları dünyaya gelmiştir. Evlilikleri Turgut Uyar bu dünyadan göçüp gidinceye kadar sürmüştür.

Herkes seni sen zanneder.
Senin sen olmadığını bile bilmeden,
Sen bile
Seni ben geçerken
Derim ki,
Saati sorduklarında;
Onu ”O” geçiyordur
Kimse anlam veremez.
Tamir ettirmedin gitti derler şu saati.
Ettirmek istiyor musun demezler.
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.
Zamanı durdururum yüreğimde,
Sensiz geçtiği için,
Akrep yelkovana küskündür.
Şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür.
Bil ki akrep yelkovanı geçerse,
Atan bu yüreğim durur.
Bırak bozuk kalsın, hiç değilse
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.

Turgut Uyar

Platonik Aşık Edip Cansever

Edip Cansever Tomris Uyar’a platonik olarak aşıktır. Aynı zamanda Edip Cansever Turgut Uyar’ın da en yakın dostudur. Tomris Uyar’da aynı şekilde Edip’i çok yakın dostu olarak görmüştür. Oysa ki Edip’in onu sevdiğinin herkes farkındadır. Edip Cansever hem fazla şiirden hem de bu platonik aştan ölmüştür.

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet’nin
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Yok bir yanıtın ”nereye” diyenlere

Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler’den Hisar’a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Mart ayında patlıcan, ağustosta karnabahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar’dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.

Edip Cansever

Uğruna Şiirler Yazılan Kadın Öldü

Bu tutkulu kadın 4 Temmuz 2003′de hayata gözlerini yummuştur. Ölüm nedeni ise yakalandığı yemek borusu kanseridir. Ardında nice güzellikler bıraktı. Saygıyla ve minnetle…

Toprağın Yası

Sükunete inanan insanlar;

Vanilya kokar rüzgarda

Ve sise düğümledikleri

Düşüncelerinden

Bir yoklar toplamı çıkar !

Oysa ki onlar

Savrulan kelebekler arasında

Toprağın yasını tutar . . .

Toprak ki

Her biri ölü kelebekler kusar !

Büyümek

Bugün değişik bir gün oldu. Anlamaya başladım bazı olayları, iyice büyüyorum galiba. Kendin gibi olunca seviliyorsun. Kendini olmadığın gibi yansıtmak, onların seni sevmemesini istemek oluyormuş. Şimdi gördüm mutluluğun ne olduğunu, hissettim huzuru. İnsanları anlamaya çalışmamalıymışım, onlara yaptıkları için hesap sormamalıymışım. “Bir nedeni vardır elbet terk edip gidenlerin.”

Sahiden, terk etmek nasıl bir eylem? Bunu, kendinize sorun çünkü sebebi siz olacaksınız. Yaşadığımız her kötü şeyin, bizim tercihlerimiz doğrultusunda gerçekleştiğini öğrendim. Dedim ya büyüyorum, büyüdükçe öğreniyorum, öğrendikçe iyi görüyorum, iyi gördükçe mutlu oluyorum, mutlu oldukça huzur doluyorum. 

Yol katettim epey; neyde olduğunu söylemek istemiyorum belki konuştukça anlarsınız. İnsanın, istediklerini yapması için en başta kendine inanması gerekiyormuş, onun sonrasında çalışmak, tekrar etmek gibi şeylerin ufak, çok ufak olduğunu söyleyebilirim sizlere. Bugün kendime inandım, güzel şeyler yapacağım, insanların umut bahçelerine, güzel umutlar ekeceğim, güzellik yayacağım etrafıma, güzel olacağım, iyilik yapacağım kendime ve kendimi seveceğim her daim. 

Sanrı

Gecenin kuytusuna saklanan sancı,

Bu bigane bir bedenden çağrı.

Gem vurulan tutsak sanrı

Duyumsuyorum, sarıl bana tanrı.

 

‘Mabel Matiz’ Sorusuna ÖSYM’den Soruşturma

mabel matiz

Geçen hafta sonu gerçekleştirilen Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı’nın Türkçe bölümünde, Mabel Matiz’in “Fırtınadayım” şarkısının sözlerine yer verilmiş ve öğrencilere bu sözlerin ne ifade ettiği sorulmuştu. Sınavın ardından Türkiye gündemine yerleşen Mabel Matiz, sorunun kendisi için de sürpriz olduğunu ifade etmişti.

Bugün ise ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Halis Aygün soruya ilişkin inceleme başlatıldığını duyurdu. Aygün yaptığı açıklamada: “2020-YKS yaklaşık 2 buçuk milyon adayın katılımıyla üç oturum halinde 188 sınav merkezinde güvenle ve başarıyla tamamlanmıştır. Soru havuzu ülkemizin farklı üniversitelerinden binlerce akademisyenin katılımıyla oluşturulmaktadır. Kurumumuz yönetiminin milli, manevi değerlerimiz ve toplumsal değer yargılarımız konusundaki hassasiyeti açıktır. 2020 YKS’nin TYT oturumunda yer alan Türkçe alanındaki ilgili sorunun içeriği hakkında inceleme başlatılmıştır. Sorumlu kişiler soru hazırlama süreçlerinden çıkartılacaktır” dedi. 

Ermiş

Halil Cibran’ın kaleme aldığı bir solukta biten ama etkisi asla bitmeyen kitaptan “Ermiş” den söz edeceğim.


Giderken, “El Mustafa (Ermiş)’den  ardında bıraktıklarına söylemde bulunması istenir. Halkın ona sorduğu hayat içinde var olan birçok konu üzerine kısa kısa kelamlar eder Ermiş. Bunlar paha biçilemez öğütlerdir.

Yıllardır bir yerlerde görüp bir türlü okuyamadığım kitaptı “Ermiş.” Çimlere oturup bir çırpıda okuyuverdim. Hemen bitmesi sayfa sayısının azlığından değildi, adeta dostum karşımda öğüt veriyor gibi hissetmeme sebep olmasıydı. Kişisel gelişim kitabı okumayı sevmeyenler bir bakar mısınız? Konuşmamız gereken önemli konular var. Bu kitap kişisel gelişim kitabı değil, ama bana sorarsanız yazar bunu misliyle başarmış. Halil Cibran öyle bir eser kaleme almış ki tek bir cümlesi bile sizi rahatsız etmiyor. Dostluktan aşka, evlilikten suç ve cezaya kadar birçok konuya değiniyor. Kanımca öğüt niteliğinde birçok cümle bağışlıyor bizlere.

Yalnız hissettiğinizde, ruhunuzda sıkkınlık belirdiğinde, sevgi beslediğimiz kişi aklımıza düştüğünde yani hemen hemen her konu üzerine mutlaka birkaç satır da olsa bir şeyler bulabileceğimiz türden. Hani kitap okurken çizeriz ya kendimizce güzel, etkili bulduğumuz kısımları… İşte elime kalem geçseydi okurken epey bir zaman kaybederdim sanıyorum tüm satırların altını çizmekle.

Ermiş’in sözüyle bitirmek istiyorum bu yazıyı.

“Bir dürtü olmadıkça hayat karanlıktır gerçekten ve bilgi olmadıkça tüm dürtüler kördür. İş olmadıkça tüm bilgiler boşunadır ve aşk olmadıkça tüm işler boştur…”

Madımak Katliamı (Sivas Katliamı)

Ülkemizde her sene düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri; Pir Sultan Abdal Geleneksel Kültür Derneği düzenliyor etkinliği ve pek çok sanatçı ve fikir insanı katıldı 2 Temmuz 1993 yılında.
Dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin’in özel davet üzerine etkinliğe katıldı.

Her sene olduğu gibi etkinlik başlamak üzereydi ama dışarıda bir topluluk oluştu . Pir Sultan Abdal Şenlikleri ni istemeyen bir grup oteli ataşe verdi. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi.

Kaynaklardan edinilen bilgilere göre yaklaşık 40 kişi hayatını kaybetti. İki kişi otel çalışanı ve karşı gruptan da iki kişi hayatını kaybetti.

Binlerce kişiden oluşan karşıt grup, Kültür Merkezinden yeniden Hükûmet Meydanı’na geldi. Hükûmet Konağını taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı. Madımak Oteli tutuşturulan perdeler ve alt katta bulunan eşyalarla birlikte yakıldı. Otele sığınmış olan kişilerden, aralarında Hasret Gültekin, Metin Altıok, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu’nunda bulunduğu 35 kişi hayatını kaybetti. Etkinliğe katılanların arasında Aziz Nesin’in de bulunduğu 51 kişi ağır yaralarla kurtuldu.

Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi ve 2 saldırgan yaşamını yitirdi. Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen ”2 günlük sokağa çıkma yasağı” ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde tam bir hakimiyet sağlayabildi.

Şenlik günümüzde Banaz köyündeki Topuz Baba şenlik alanında gerçekleştirilir. Yerel yöneticiler ile siyasetçilerin yanı sıra pek çok ünlü katılır.

Etkinlikler genellikle 1993’teki Sivas Katliamı’nda hayatını kaybedenler için saygı duruşu ile başlar. Şenlik boyunca konserlerin yanı sıra, folklor ve semah gösterileri gerçekleştirilir.

Sivas Katliamın da hayatını kaybedenleri saygıyla anıyoruz.

1 Yazar 5 Kitap: Halil Cibran

“Ben ne bir sanatçı ne de bir şairim. Ben bir sisim; her şeyi örten ancak hiçbir zaman bir araya getiremeyen bir sis”

Halil Cibran

Halil Cibran; 1883’te doğmuş, Lübnan asıllı ABD’li yazar filozof, şair ve aynı zamanda ressamdır. Eserleri ve fikirleri dünyada oldukça ses getirmiştir. Resimleri birçok ülkede sergilenen Cibran’ın eserleri de birçok dile çevrilmiştir. Yaşamının yaklaşık yirmi yılını ABD’de geçirmiştir ve eserlerini İngilizce yazmıştır. İlk şiir kitabı olan Nebi (Ermiş) adlı eseri 1923 yılında basılmıştır. Yazarın doğunun Nietzsche’si olarak anılmasına sebep olan kitabıdır. 

Tanışmakta geç kaldığımı düşündüğüm bir yazar olan Halil Cibran’ın yakın zamanda 5 kitabını okudum. Hacmi oldukça az olan kitaplarını bir oturuşta okuyabilirsiniz.

Kitaplara dair söylemek istediğim bir şey var; şöyle ki birçok öyküsünü okuduğumda anlatmak istediğini anladığımdan emin olamadım. Hatta dönüp tekrar okuduklarımın sayısı oldukça fazla. Bizlere yazdıklarınından çok daha fazlasını anlatmak istediği kesin. Kitapların geneline hakim olan bizim günlük yaşantımızda yaşadıklarımız, yapılan hatalar… Bunları bize aktarırken düşündürüyor da.

 Ve son olarak bana bunlardan birini seçecek olsam ilk önce hangisi olmalı derseniz kesinlikle “Ermiş” derim. Mutlaka kendinizden bir şeyler bulacağınız ve her bölümde altını çizmek isteyeceğiniz sayısız cümle var.

Alıntılar

Kum ve Köpük

“Ne gariptir ki toplum olarak, aklı yavaş olana değil de ayağı yavaş olana ; yüreği kör olana değil de gözü kör olana acırız.“ 

“Ben hem bir ateşim hem de kuru çalı ve bir yanım öbür yanımı yiyip bitiriyor.”

“Büyük insanın iki kalbi vardır: Biri kanar, öbürü tahammül eder.”

Gezgin

“Bir kadın bir erkeğe dedi, “Seni seviyorum.” Ve adam dedi, “Sevgine layık olmak, yüreğimdedir. Ve kadın dedi, “Sen beni sevmiyor musun?” Ve adam ona baktı yalnızca, ve hiçbir şey söylemedi. Ardından kadın bağırdı, ”Senden nefret ediyorum.” Ve adam dedi, “O zaman nefretine layık olmak da yüreğimdedir.”

“Çok azımız bir doğruya başka bir doğru ekleyip gerçek doğruyu oluşturabiliriz.“

“Şimdi, anlıyorum ki kendi boşluklarını gürültüyle doldurma ihtiyacı duyanların rahatı için şarkılarımızı kesmek gerekli değilmiş.“

Meczup / Deli

“Her şeyin nasıl olacağına dair kesin bir fikrim var ama kelimelere dökemiyorum.”

“Daha ne olduğumuzu bilmezken ne olacağımızı tartışmanın ne alemi var?“

“Esir edilmiş arzu ve yaşanmamış tutku nasıl mutluluk verebilir ki?“

Ermiş

“Hakikati buldum.”değil. Bir hakikat buldum, deyin. “Ruhun yolunu buldum.” değil. Kendi yolumda yürürken bir ruhla karşılaştım, deyin.

“Aranızda sevme gücünün uçsuz bucaksızlığını hissetmeyen var mı?“

“Eğer yüreklerinizi yaşamlarınızın gündelik mucizeleri karşısında hayretle dolu tutabilseydiniz, acınız da sevinciniz kadar harikulade görünürdü.“

Haberci

“Bağışla beni yoldaş; çok geciktim. Anıları tutuyor ruhumu.”

“Kendinin habercisisin sen ve etrafında inşa ettiğin kuleler öz benliğinin yanında uzanan yapılardır.“

“Kalbimin derinliklerinden bir kuş uçtu gökyüzüne. Uçtukça daha çok büyüdü ama kalbimden ayrılmadı.“

Hangi Gül Sizi İfade Ediyor?

Kırmızı Gül


Karşınızdaki insan size kırmızı gül veriyorsa; sevgisinden emin bir şekilde sevdiğini anlatmaya çalışıyordur. Sizin gülü almanız onu mutlu etmeye yeterli olacaktır.

Siyah Gül


Karşınızdaki insan size siyah gül veriyorsa; içindeki karanlıktan kurtar beni demeye çalışıyordur. Sizin o gülü alıp kendinizin parlayan gülünü vermeniz yeterli olacaktır.

Beyaz Gül


Karşınızdaki insan size beyaz gül veriyorsa; içindeki kötülükten arınıp yanına geldim demek istiyordur. Çünkü içindeki kötü ruhlardan arınıp size gelmiştir. Sizin verdiğiniz en ufak sevgi, ona umut olacaktır.

Sarı Gül


Karşınızdaki insan size sarı gül veriyorsa; sizinle güneşin batışını izlemek istiyordur. Ya da güneşin doğuşunu izleyerek kahvaltı yapmak istiyordur. Hangisi işinize gelirse. ?

Mavi Gül


Karşınızdaki insan size mavi gül veriyorsa; o insan sizinle mavi sularda küçük bir tekneyle uzak diyarlara açılmak istiyordur.

Yeşil Gül


Karşınızdaki insan size yeşil gül veriyorsa; bir ormanda sizinle yürüyüşe çıkmak istiyordur. En güzeli bence bu, size gül verecek kişiye gönderin bu yazıyı ve yeşil gül istiyorum söyleyin. Kendisin yazıyı okuması yeterli olacaktır. ?

En çok yapmak istediğiniz etkinliği renkli güllerle anlatmaya çalıştım. Size gül verecek kişiye bu yazıyı göndererek rengini söylemek sizin için yeterli olacak. Gönderdiğiniz kişi yazıyı okuyarak yapması gerekeni anlayacak ve bir an önce uygulamaya geçecektir. ?

Son Dakika… Sakarya’da Havai Fişek Fabrikasında Büyük Patlama

Sakarya’nın Hendek ilçesindeki havai fişek fabrikasında patlama meydana geldi. Olayda 2 kişi hayatını kaybetti, biri ağır 74 kişi de yaralandı. Patlama sonrası çıkan yangına hava destekli müdahale sürüyor. Fabrikanın deposunda 110 ton patlayıcı olduğu belirtildi.

Hendek ilçesi Yukarı Çalıca mevkiinde bulunan havai fişek fabrikasında, saat 11.10 sıralarında büyük bir gürültüyle patlama meydana geldi. Sakarya’nın yanı sıra komşu il Düzce’den de duyulan patlamayla birlikte gökyüzüne dumanlar yükseldi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Aile, Çalışma ve Soyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Sakarya’da havai fişek fabrikasında patlama meydana gelen bölgeye gitti.

Bölgeye çok sayıda itfaiye ekibi ve ambulans sevk edildi. Bölgede önlem alan güvenlik güçleri, çevredekileri uzaklaştırdı. İtfaiye ekiplerinin müdahalesi sırasında da fabrikada havai fişekler patlamaya devam etti. Patlamanın etkisiyle fabrika binalarının kapılarının ve çatılarının uçtuğu görüldü.

Bakan Fahrettin Koca, iki kişinin hayatını kaybettiğini, 73 kişinin yaralı olduğunu söyledi.

Twitter hesabından paylaşım yapan Koca, şunları kaydetti:

* Sakarya Hendek’te, şehrin uzağındaki havai fişek fabrikasında bir patlama oldu. Sn. Cumhurbaşkanımızın talimatıyla süreci yakından takip etmek için birazdan olay yerinde olacağız.

* 85 ambulans, 2 helikopter ambulans, 11 UMKE ekibimiz olay yerinde. 2 can kaybımız, 73 yaralımız var.

“VAHİM BİR TABLO VAR”

Sakarya Belediye Başkanı Mutlu Işıksu da, “Vahim bir tablo var. Yaralılarımızı çıkarmaya çalışıyoruz. Hâlâ patlamalar devam ediyor. Düzce ve Kocaeli’den yardım istedik, bütün ekiplerden yardım istiyoruz”  diye konuştu.

“195 ÇALIŞANI VARDI”

Sakarya Ticaret Odası Başkanı Akgün Altuğ ise “Kapasite raporuna göre 195 çalışanı olduğunu biliyoruz. Ama fabrikada patlama sırasında kaç kişi olduğunu bilmiyoruz. Müdahaleler devam ediyor, net bir bilgi yok” ifadelerini kullandı.

11 YILDA 3. KEZ PATLADI

Aynı fabrikada 2009 ve 2014 yıllarında da patlama meydana gelmişti. İlk patlamada 1 kişi hayatını kaybetmiş, 37 kişi de yaralanmıştı. 2014 yılındaki patlamada ise 1 kişi ölmüş, 2 kişi de yaralanmıştı.