Mazi

Onu sevdiği o saf ve temiz bir şekilde bir başkasını sevemeyeceğinin farkındaydı. Bu sebepten dolayı da onu her gördüğünde kalbi yerinden çıkacakmış gibi olmasını da ona yeniden aşık olduğuna yoruyordu. Fakat bu aşk değildi. Çünkü gördüğünde kalbinin yerinden çıkacakmış gibi çarpmasına neden olan şey onun ilk tanıdığı haliydi ama o ilk tanıdığı gibi miydi? Yüzü o çocuğun yüzü değildi, elleri ona ilk dokunan minik çocuk elleri değildi, yanakları önceden yok gibiyken aldığı kilolar yüzünden sanki içlerine pamuk doldurulmuş gibi belirgin duruyordu, dudakları da değişmişti. O, ilk adını söyleyen dudaklar yerine izini kimde bıraktığı belli olmayan dudaklara yerini bırakmıştı. Yüzündeki tek değişmeyen yerler gözleri ve kaşları idi. Kaşları o ince ve yüzüne en çok yakışan yerdeydiler yıllardır. Peki ya gözleri, o kahverengi kocaman gözler…

Hala bir yandan çocuksu bakan, diğer yandan her şeyin hesabını sormaya hazır o gözler hala insanın nevrini tek bakışıyla döndürmeye hazırdı. Fakat yine de öyle masum bakıyordu ki “hem katil, hem de kurban” derdi dışarıdan bakanlar. Gözleri yüzünden, ona her baktığında onun etkisine kapılıyor, kendini uçsuz bucaksız denizdeki ıssız bir adada tek başına kalmış gibi hissediyordu. Bu his anlık olsa fark edip kurtulabilirdi ama bu his, onu her seferinde ağlarken nefessiz bırakmadan, hıçkırıklara boğulmadan, kendinden bile nefret ettirecek kadar hayattan soğutmadan kendini fark ettirmiyordu, ne yazık ki. İçinde çırpınırken, bu hissin ne kadar büyük olduğunu anlamıyordu. Ancak zamanın geçmesi, gücünün tükenmesi, hatta ve hatta kendi çığlıklarından kendinin sağır olması gerekiyordu, bu hissi algılayabilmek için. Biliyordu onu sevdiği gibi çocuksu ve masum bir şekilde bir daha kimseyi sevemeyeceğini fakat bu sevginin onun şu anki haline ait olmadığını idrak edebilecek yaşa gelmişti bile.

Tüm bunların farkında olmasının ona ne katıp, ondan neleri alacağını kestiremiyordu. Tüm bu hislerin ondan bir an önce gitmesi için yalvarırken bir yandan da onda en azından bir süre daha kalması için çırpınıyordu sanki. Bu sebepten dolayı da gitgide güçsüzleşiyor ve mutluluğun ne olduğunu unutup eski hissiz haline yavaş yavaş dönüşmeye başlamıştı bile. Bu yüzden de kendini evine kapattı, tüm bunlara bir çare bulmak için. Ama çarenin henüz tam kendinde ve kendi benliğinde olduğunu idrak edememişti. Bunu fark ettiği anda ne yalnız kalmasına ne de kapalı kapılara ihtiyacı olacaktı. Bir akıl hocasına ihtiyacı olduğuna kanaat getirdi ve araştırmaya başladı…


NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version