Kat: -4

Kat: -4 I Engin Orhan I 24Okur.com - Şiir I Kültür, Sanat & Edebiyat

Abim ile benim aramda büyük bir yaş farkı olduğundan dolayı kendisi erkenden evden ayrılıp gitmiş bulundu. Üstelik garip şeyler gördüğüm ve travmalar yaşadığım zorlu bu çocukluk yaşlarımda ailem bir oda lambası bile almayı akıl edemediği ve ben -de despot babamdan böyle bir şey istersem masraf olur diye kızacağını düşündüğümden dolayı sürekli zifiri karanlık odada tek başıma korkunç geceler yaşayarak geçirmek zorunda kalmıştım. O zaman bile o kadar yalnızdım -ki pencereden yansıyan ışık hüzmesi hayalete benzer bir figür oluşturduğundan onunla tanışmaya karar vermiştim. Yaşadığım diğer şeylerden etkilendiğim ve ürktüğüm için ona doğru dönük uyuyamadan geçirdiğim uzunca zamanlardan sonra artık uyuşan ve sıkılan bedenim diğer tarafa doğru dönmek istediğinde o figürle yüzleşmem gerekiyordu.

-Merhaba!

Hatırlarsanız “Kat: -2” yazısında geçen: “Ben aralanmış perdelerden odalara sızan ışıkların duvara yansıttığı figürü hayalet dostu yapan adamım.” cümlesinin hikayesi tam olarak buydu işte. Başlarda yastığımın altına koyduğum el fenerimin güveni ile hep yüz yüze baktık hayaletimle. Aradan geçen günlerden sonra artık geceleri selam verip onunla bazı konular hakkında konuşmaya başladım. Beni hep dinledi. Her gece başımda durdu ve hep yanımda kaldı. O tarafa dönmekten korktuğum şey, artık tek dönebildiğim ve uykuya rahat dalmamı sağlayan sevgili hayalet dostumdu. Zaman geçtikten sonra yine diğer korkunç olanlar gelmeye ve bana görünüp rahatsız etmeye başlamışlardı. Geceleri anneme gidip durumu anlatacak kadar işler problemli bir hal almaya başladığında sonu hiç gelmeyen gün döngüleri oluşmaya ve ardından yalandan pışpışlanıp odaya gönderilmeye başlamıştım. Buna artık son vermem gerektiğini düşündüğümü hala hatırlıyorum.

El fenerimi tekrar alarak yattım ve gelmelerini bekledim. Hayaletimle yaptığım karşılıksız sohbetimden sonra işte tekrar oradaydılar ve daha güçlü gelmişlerdi. Hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Elimi yastığımın altına uzatıp fenerimi alıp onlara tuttum ve bazıları gitmişti ama hala oradalardı. Gecenin köründe avazım çıktığı kadar kükremeli şekilde bağırarak battaniyemi kenarıya ayağımla tekmeleyerek bir hışımla yerimden fırladım ve feneri de gücüm yettiği kadar duvardan bana bakanlara fırlattım. Bir anda hepsi kayboldu ve endişeyle ailem girdi. Olanları anlattım. Yanımızda yat diyen anneme gerek olmadığını çünkü daha iyi hissettiğimi söyledim. Tam olarak böyle oldu. Yeniden geri yattığımda hayalet dostumdan başka hiçbir şey görmüyordum. Bu yaptığımı düşünüp durdum ve hala kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Üzerlerine gidip duvarlara yumruk attığımda ve korkmadığımı gösterdiğimde artık gitmişlerdi ve mutluydum. Hayalet dostuma dönüp baktığımda beni korumadığı için ona artık kırgın olduğumu hissettim. Hiç yapmayacağım bir şey yaptım ve odanın ışığını bile açmadan hayaletimi yaratan o ışık hüzmesinin içeriye girmesini sağlayan o perdenin aralığını tamamen çekip kapattım. Yatağı bile göremeyecek kadar karanlık olduğundan yavaş adımlarla bir yere çarpmadan yerime gittim. Yeniden yattıktan sonra artık sadece ben ve zifiri karanlık vardı. “Bu karanlığın sahibi benim!” dedim. Dediğim günden beri karanlığın sahibi hep bendim. Bir daha ışığa hiç hasret kalmadan karanlığıma sarılarak uyumaya ve onu anlamaya böyle başlamıştım.

-Merhaba beni okuyan hayalet insan!

Yukarıda yazdığım bu şey aslında bir şeyi çok iyi anlamanızı sağlamak içindi. O gördüğünüz her katta yazan betimlemeli süslü cümlelerin altında yatan, ama sadece benim anlamlarını bildiğim bir şeyi sizlerin -de görüp, aslında bunların birer basit mektup yazıları olmadığını bilmenizi istedim. Zira karanlınlarla ve eksi katlarla dolu yazılarımın birer süslü cümlelerden ibaret sıradan şeyler olmadığını ve soğuğu biraz daha hissetmenizi istedim.

-Otuzlu yaşlarımdaki hayalet dostlarım; kimlerin okuduğunu bilmediğim ve cevap veremeyen sizlersiniz artık. Selam olsun sizlere!

Tertemiz yerlerde otururken rahatsız hissediyorum. Ne zaman çöp dolu çayırlarda bira yudumlasam orayı daha bi benimsiyorum. Üstüme ne zaman bir şeyler dökülse acele davranıp silmeyen ben oluyorum. Kalan lekesine gülümseyen bir ben oluyorum. Yırtılan bir kıyafetim olursa onu daha çok giyiyorum. Sanırım sebebini hiç bir zaman öğrenemeyeceğim.

Kıyamete yaklaşırken zaman daha hızlı ilerleyecek deniliyordu. Son bir kaç sene çok hızlı geçmeye başladığını berrak şekilde farkedebiliyordum… -derken zaman yavaş akmaya başladı yeniden. Sona yaklaştığıma sevinirken başa dönüyor olmanın hüznü çöktü üzerime. Yoksa… hayır başa dönmek istemiyorum. Mutluluk tanımım sondan ibaretken yeni bir baş, yeni bir dertli sürece tanıklık ederse.. bu cidden çekilebilir gibi olmaz benim için. Son kata henüz gelmedim. Bırakın daha derine inebileyim. Duygusuzluktan öte, daha ne kadar zemin var görmem lazım. Bu artık meraktan -da ziyade bir hedef. Onu istiyorum. Soğuk zemine çırılçıplak uzanmak iliklerime kadar bunu hissetmek istiyorum.

-Evet sevgili okuyanlar.. Burası kat -4 ve burada artık ışık hüzmeleri gitgide azalıyor.

Burası yaklaşık 44 metre. Nefes alırken artık burnum acıyor ve burada hissizleşmeye başlıyorsunuz. Burada umutlardan kırıntıları araklayan anılarla dolu. Koloni halinde ve vahşi seslerle kör halde yüzen sayısını göremediğim binlerce arakçı umut kırıntısı çöpçüsü sürüsü.. Benden geriye kalan umutlarla beslenen umutsuz bir bölge..

-Lanet olsun onlara! Yedikleri güzel anıları görebiliyorum.

Yedikleriyle vaktinde benim beslendiğim o harika şeylerden arta kalanları yaşatan şu asalak varlıkları gördükçe yüzüm ekşiyor. Kendi evrenimin kara deliğinde gibi hissediyorum kendimi. Ne yazık!

Artık daha aşağılara girme vakti. Lütfen okurken ışıkları açmayın. Bundan rahatsız olurum.

-Artık ışıktan korkuyorum!

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version