Genç Adam ve Bilge

Uyandığında acısının hafiflediğini fark edince, soluğu bilgenin yanında aldı genç adam.

Yaşlı ve yalnız bilge, yine gönül yurdunu teselli ile meşguldü.

Hemen yanına ilişti ve sordu usulca,

“Bugün daha az acıyor, sence bu hayır mıdır şer mi?”

Yaşlı bilge acıyla tebessüm etti, dolu gözleri uzakları seyrederken.

“Sana kalmış evlat.” dedi uzun bir soluktan sonra ve yineledi, “Sana kalmış. Derdiyle hatrımda kalsın dersen, şerdir derim. Yok, alsın ızdırabını bir başıma bıraksın beni, unutayım, dersen hayırdır.”

Ne demek şimdi bu, dercesine bir bakış attı bilgeye, acıyla hemhal olmak nedir bilmeyen genç adam. Onun sabrını sınamak istercesine sürdürdü sessizliğini bilge, gözlerini uzaklardan ayırmadan. Neden sonra döndü gence ve bu kez, ızdırap akan gözlerini onda sabitledi.

“Demem o ki, dert de sende, derman da evlat. Eğer ızdırabı O’ndan geldiği için seviyorsan, hafiflediğine yan. Amma velâkin, acını bir ayak bağı biliyorsan, gözün aydın!”

“Sana kalmış evlat.” dedi bilge uzun soluğunu atarak, “Sana kalmış.”

Haklıydı. Evet, bilge bir kez daha genç adama beklediği cevabı vermişti.

“Anladım.” diye mırıldandı genç adam.

“Öyleyse ne duruyorsun evlat !?” diye sorunca, tekrar hayretle baktı bilgeye.

“Durma evlat, bak zaman öyle ya da böyle akıyor. Zamanın seni eskitmesine izin verme. Geç kalma evlat; gönlünü dinlemek için geç kalma!”

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version