Apartmanlar

Etrafını çevreleyen apartmanlar arasında, birden, içinde bir ürperme duydu. Bünyesini bir huzursuzluk kapladı. Ne olduğuna anlam veremedi. Sebebi neydi birdenbire içinde baş gösteren bu korkunun? Korku muydu? Ne var ki zihni, bunu düşünmesine olanak tanımıyordu. Şu an fark edebildiği tek şey, apartmanlara baktıkça içindeki huzursuzluğun büyümesi ve dehşet verici bir şeye dönüşmesiydi. Hemen eve varmalıydı. Kendisini çepeçevre kuşatan apartmanların ruhunda yarattığı bu bilinmez buhranlardan sıyrılmasının koşulu, bedeninin apartmanların arasından sıyrılması olabilirdi. Bu kuvvetli bir olasılıktı. Diğer olasılıkları da değerlendirmek istedi ama zihni buna izin vermiyordu. İlk çareyi düşünürken bile beyninin saliseliğine teklediğini hissetmişti. O an, saniyenin belki yüzde birini kapsayan o an, her şeyi unutmuştu sanki. Kimliğini, tam o an ne yapıyor olduğunu, apartmanların neyi ifade ettiğini… Gözleri ağrır gibi olmuştu, boynu hissizleşmişti sanki. Ne korkunç saliselerdi ama! Sanki biraz daha çoklu düşünce uygularsa fişi çekilip kasılmış bir şekilde yere yığılacakmış gibi hissetmişti. Zihni birden fazlasını kaldıramayacakmış gibi… 

Düşünmeyerek bu sokağı bitirmeye bakacaktı. Zaten tüm bunlar olurken yürümeye devam etmişti. Gözlerini apartmanlardan uzak tutmaya çalışarak kendine telkinler vermeye başladı kısık bir sesle:

“İyiyim, iyiyim, iyiyim, iyisin, tamam, iyisin, sorun yok”

***

Evin önüne geldiğinde biraz daha iyiydi. Yine de birden fazla olguyu düşünmemeye özen gösteriyordu. Yüzünden bir tedirginlik seziliyordu. Elini cebine atıp anahtarı çıkardı. Dış kapıyı açıp içeri girdi. İki katlı müstakil bir evde oturuyordu. Uzun koridoru yürüyüp ayakkabılarını çıkardı. Merdivenleri çıktı ve çelik kapıyı da açtı. İçeri girdiğinde biraz daha rahatladığını hissetti. Sıcak bir şeyler içmek istedi. Mutfağa gitti. Su ısıtıcısına su doldurup ısıtmaya bıraktı. Elini tezgaha dayayıp yavaşça fokurdamaya başlayan su sesi eşliğinde düşünmeye başladı. Bugün evden çıktığında kulaklığını evde unutmuştu. Bu yüzden eve yürürken müzik dinleyememiş, epey düşünmek zorunda kalmıştı. Her yanını apartmanların sardığı o sokaktan geçerken de apartmanlara bakıp Her birinin içinde kim bilir neler yaşandığını düşünmüştü. Yaşadığı huzursuzluk dolu anlar bunu düşündükten sonra olmuştu: 

“Bilinmezlik mi korkuttu beni? Her bir apartman dairesinde neler yaşanıyor olabileceğini bilememekten mi? İnsan bilmediğinden korkmaz mı? Yoksa başka bir çağrışım mı? Evet çağrışım olduğu kesin. Korku dolu anları yaşarken, çok küçükken oynadığım bir oyuncağımın, çok kısa süreliğine beynimde bir flaş gibi patladığını hatırlıyorum. Ufak tefek yeşil bir araba. Yeni taşındığımız dairede alt komşu ziyarete gelmişti de çocuğuyla bu araba için kavga etmiştik. Arabayı kafama vurunca nasıl ağlamıştım annemin kucağında! Bu çocuklar ne aptal. Hem çok küçüktüm hala nereden hatırlıyorum?”

Düşüncelere öyle dalmıştı ki su ısıtıcısının, işini bitirdikten sonra butonundan çıkardığı sesle fena halde irkildi. Böyle ufak şeylerle hiç irkilmezdi oysa. Belirgin bir şekilde yutkundu. Kupaya suyu doldurdu. Sallama adaçayını koydu içine. Arkasına dönüp yemek masasına oturdu. Kupayı önüne koydu. Aşırı yavaş hareket ediyor, fazlasıyla dalgın olduğu her halinden belli oluyordu.

“Her biri nerden baksan yirmi kat var vay anasını her katta en az iki daire desen kırk tane aile var her birinde. Aileler en aşağı dört kişi ufacık alanda 120 insan ne demek insanın olduğu yerde kaos olur. Çok insan çok kaos demek iki çocuk bile hemen kavga ediyor mevzu da yeşil araba insanoğlu ne kadar pislik hem daha iki yıl öncesine kadar o apartmanların çeyreği kadar olmayan binalar vardı orada. Bünye bu kadar çabuk değişimi kabul eder mi değişim zaten sıkıntı. Bir film vardı ne de acayip ismi “Silgikafa”. Oradaki adam trenlere falan bakınca suratını nasıl da korku kaplıyordu rüyasında kafasını silgi şeklinde görüyordu makineler silgi kafasını kesip duruyordu. Ama ben sanayileşmeden korkmam ki zaten film yetmişlerde çekilmiş dönem apayrı benim durumumla alakası yok nereden geldiyse aklıma. Dördüncü katta ışık yanıyordu acaba orada bir kadın kahır çekiyor olabilir miydi ki belki musmutlu bir aile meclisi vardı ama koskoca bina kim bilir kaçı mutlu da kaçı hayattan nefret ediyor hem apartmanın herhangi bir dairesinde silgikafayı izleyen biri var mıydı acaba”

Gözlerini kapatıp kafasını hızlıca sağa sola salladı. Dağılmalıydı! Hepsi dağılmalıydı bunların. Hah! Kafa sallamayla da dağılır mı? Bırak be!

Peki ya boynu? Ne değişik bir his olmuştu öyle! Çağrışımlar, bilinmezlikler, huzursuzluklar ve düşünce zelzeleleri… Tüm bunların gözlerine ve boynuna nasıl bir etkisi olabilirdi ki? Her şeyi fazla mı büyütmüştü yoksa gözünde? Olmaz öyle şey!

Çaydan bir yudum aldı ki aşağıdaki kapının kapanma sesini duydu. Sonunda, diye düşündü. Merdivenlere gelene kadarki adımı sayısını tahmin etmeye çalıştı.

“… on, on bir, on iki.” 

Adım sesleri durdu. Tutturmuştu. Gülümsedi. 

“ Maksimum dört saniyede çıkarır ayakkabılarını.”

Üç saniye sessizlikten sonra basamaklara çıkmaya başladığını duydu.

“Maksimum demiştim zaten.” 

Murat çelik kapıyı da açıp içeri girdi.

-Hoş geldin.

-Hoş buldum.

Ceketini asıp mutfağa girdi.

-Su hâlâ sıcaksa bana da koysana bir tane.

-Sıcak…

Kalkıp ada çayının olduğu çekmeceyi açarken Murat’ın gönülsüzce sorduğu soruyu duydu:

-N’aber? 

-Hiç… İyi… Senden? 

-İyidir.

Çayı masada oturan Murat’ın önüne koyup kendisi de karşısına oturdu:

-Çok saçma bir şey yaşadım aslında biraz önce. Anlam veremiyorum hiç.

Murat’ın sorar gibi gözlerini görünce yaşadığı ilginç olayı ona anlattı. Bitirdikten sonra kısa bir süre sessizlik oldu. 

-Bilmiyorum, çok küçükken bir şeye şahit oldum da… Ya da ne bileyim, bir çocuk için kötü sayılacak bir şey yaşadım da travma olarak mı kaldı? Ya da bilinçaltında kalmış bir şeyleri çağrıştırıyor da ben mi anlamıyorum? 

Murat çayına bakarken kafasını kaldırmadan sordu:

-O sırada boynum ağrıdı demiştin değil mi? 

-Yani… Hissizleşti gibi. Anlattıklarımın tek dikkat çekici yeri burası mı gerçekten?

Epeyce süren sessizlikten sonra Murat hafif buğulu bir sesle anlatmaya başladı; gözleri sağ eliyle tuttuğu çayın üzerindeydi:

-Evde tektim bir defasında. Huyum da değildir normalde ama sırtüstü uyuyakalmışım. Böyle… Boynumu koltuğun kenarında sert bitime koymuşum. Koltuğun gerisi de dolu olmadığından kafam aşağıya doğru düşmüş hafiften. Orada öyle ne kadar uyudum bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda bilincim beni terk etmiş gibiydi. Neredeyim, kimim, neler oluyor hiçbir fikrim yok. Ama…

Elini kafasının yanına götürüp işaret parmağıyla havada küçük daireler çizdi:

-Ama bir şeyleri unuttuğumun farkındayım öte yandan. Hatırlamam gereken bir şeyler olduğunu biliyorum. Çok garipti. Neyse ki uzun sürmedi. Çok kısa bir süre sonra kendime geldim. Hatırladım her şeyi. Korkmadım desem yalan olur. Neyse… Boynu sert yere dayayıp kafayı sarkıtınca beyne kan gitmesini zorlaştırdım herhalde. Zihnim bi’ afallamış haliyle. Sen dün gece sırtüstü mü yattın?

Ötekinin yüzü karmakarışık olmuştu. Kızmış mıydı, üzülmüş müydü, şaşırmış mıydı belli değildi. Yutkunup yanıt verdi:

-Evet. Bir kez deneyeyim demiştim. 

-Yapmazsın bir daha. Ben sert yere dayadım, kısa süreli yoğun etki gösterdi. Sen yastığa dayadın, saliselik etkiler yaratmış. Sırtüstü yatacak olursan da boynuna dikkat edersin. 

Ayağa kalkıp çaydan iki-üç yudum daha aldı. Bardağı tezgahın üstüne koydu ve devam etti:

-Her şeyi de öyle bilinçaltına falan yorma. Bazen her şey basittir. Ben çok yorgunum, uyuyacağım. İyi geceler. 

Murat odasına gitti. 

Öteki masada tek kıpırtı göstermeden oturuyordu. Kaşlarını çatmış çayına bakıyordu. Odaklandığı için mi kaşlarını çatmıştı, öfkeli miydi belli olmuyordu. 

“Sığ herif ne olacak anca böyle basit düşünür. Ama insanları böyle hor görmek çok yanlış hem sen kimsin ki herkesi vasatlıkla suçluyorsun bu ne kibirdir nasıl başa çıkacağım bu kibirle. Ama olmaz ki her şeyi nasıl da küçük bir şeye indirgedi ne anlar o ruhsal sıkıntıdan boyunmuş! O benim arkadaşım bu düşünceler çok kirli yeter!”

Avuç içlerini iki şakağına koyup bastırdı. Birkaç saniye sonra ellerini indirip ayağa kalktı. Çayı alıp tezgaha koydu ve hızlı hızlı odasına yürümeye başladı. Uyumalıydı.
Yatağına oturdu.
“Peki ama yeşil araba… Apartmanlardaki insanların ne yaptığı… Bunlar sebep olmadığına göre basit birer tesadüfler miydi?” diye geçirdi içinden. Ama bunlar önemsizleşmeliydi artık.
Yatağa girip üstünü örttü. Sol tarafına döndü. Sol yanağını yastığa dayadığından iyice emin olduktan sonra gözlerini kapattı.

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version