12.5 C
İstanbul
Cuma, Nisan 19, 2024

Yazımın Kıyısında

Yazmak, kelimelerle yakalamaca oynamak gibi. Biraz gizemli, biraz deli… Kalemimin ucundan dünyayı izlemek sanki. Biraz hayal, biraz sahi…


Temize çekmek hayatımı, vicdanımı kalemimin sesi yapmak. Belki de affettirme çabası, kalbini kırdıklarımdan. Defalarca zihnimin bir köşesinde sıkılmadan çizdiğim evreni yaratmak yeniden, müzikle ve şiirle… Belki de bir saygı duruşu; sevgiliye, öğretmene, anneye…


İçimde biriken suskunluğu kelimelere emanet etmek ve kendimi hiç olmadığı kadar güvende hissetmek.


Bu duyguyu bir sonbahar ayında ayaklarımın altında savrulan kurumuş yapraklara yazarken mi hissetmiştim? Yo, hayır. Benimle birlikte doğan, ilk nefesimi aldığım andan itibaren ruhumda var olan bir histi bu. Son nefesime kadar dediğim bir hayaldi.


Geleceğimle dolu kağıdı katlayıp bükerek bir gemi yapmak… Karaya yakın kısmı yosunlu, yakından bakıldığında pek berrak olmayan renkte, gökyüzünü taklit eden ırmaklardan denize açıldım. Kalemim küreğim, sayfalarım yelken, kelimeler bir araya gelerek tayfamı oluşturuyordu. Ve dümenin başında bir şair duruyordu. Bir müddet denize baktım ömürlerce, tuzunu ezberledim. İç dünyamdaki en büyük kıtayı keşfetmek istedim. Duyguların hiçbir anlamı olmadığını söyleyen korsanlar gördüm yakınımda. Oysaki benim işim duyguları avuçlarına saymaktı…


İçimde dindiremediğim bir sürgün var; gerçeklerinden kaçamadığım hayatım. Bazen anlayamıyorum insanları. Herkesin gerçekten hayali var mı? Kimi gece oluncaya kadar, kimi güneş doğuncaya kadar, kimi de bir kelebeğin ömrü kadarmış…


Gecenin sessiz dalgaları vuruyordu kelimeler alemime, sözler karşılıklı cümlelerle buluşuyor. Dudaklarımdan dökülen kelimelerin hükmü kalmıyor kalemimin karaya vurduklarının yanında. Ve o an tanıdık bir evreni adımlamaya başlıyorum. Kızgınlıklarım sarsıyor bedenimi. Mutluluklarım pişmanlıklarımın ellerinden tutuyor. Kırgınlıklarımın yarasını hayallerim sarıyor. Veda ettiklerimin eksik kalmış cümleleri noktalanıyor. Geri dönmeyecek olana duyduğum özlem bir kapı aralığında gizlice bekliyor. O an içimde bunları yaşarken dışımda neler oluyordu? ‘Neyi ne için yaşıyordum?’ sorusu gecenin sessizliğini bölüyordu.

READ  Mezar Bekçisi


Yağmur nasıl yağarsa kelimelerde balerinleri anımsatan danslarıyla dizelere yağıyordu. Mürekkep miydi sayfaları ıslatan, kelimelerin acısı mıydı fark edilemiyordu. İnsan diyorum; söyledikleriyle söyleyemedikleri arasında bir çizgidir. “Konuştuklarının dışında, sustuklarının içinde…” Sözle dinmeyenin acısı yazdıkça hafifliyordu işte. Yıkıp yeniden kurmak, tozu dumana katmak… Taşların arasından uzayan direnişçi çiçekleri büyütmek sayfalarca…


Kelimeler de ay gibiydi ve onların dahi hiç kimseye göstermediği bir karanlık tarafı vardı. O karanlık tarafa ışık tutmak için mücadele veriyordum. Zaman kavramından habersiz… Bir öğretmen gibi sonsuzluğu etkileyip etkimin nerede nihayete ereceğini kestiremiyordum. Eğer mücadele biterse; kalem gider, kağıt gider, şiirim biterdi…


Denizler de artık dar geliyordu. Sığamıyordum dalgaların ucundaki köpükler karaya vurup geriye kum kaldıkça. Alışmıştı tayfadaki kelimeler yelkene rüzgar olmaya. Yolunu bulup okyanusa kavuşacaktı ilk fırsatta. Gel-git yapmayı bırakmıştı cümlelerim. Bana gel deyip gidiyordu denizin gökyüzüne yudumladığı kanat çırpışları…


Herkesin bir hedefi var; kimi savaşçıydı, kimi barışçı… Kimileri de balıkçıydı hedefini ağlarında arayan. Peki ben neyi arıyordum, suya düşmüş hayallerimi mi? Ya da düşsün ne olacak ki? Ne güzel su gibi aziz olurdu hayallerim…


Her gün yaptığım gibi bugün de yeşil bir cam şişeye rulo haline getirdiğim parşömen kağıdındaki özgürlüğümü hapsettim. Hislerimle derinleşen denize bıraktım. Baharı müjdeleyen kelebekler her okuduğunda yazdıklarımı, ne için yaşadığımı anladım. En kötü anımı bir anda güzelleştiren “Yazmayı dener misin?” sorusunu sorarak bana tarihimi yazma imkanı sunan ölmez ümitleri hatırladım.


Bir illüzyonist, nasıl silindir şapkasının içinden beklenmedik şeyler çıkarıyorsa ben de kalemimin ucundan güvercinler ve tavşanlar çıkarıyorum. Tek gayem; unutuşa kafa tutmak, yaşamın gelip geçiciliğine kalemle başkaldırmak. Farklı bildiğim her şeyi birbirine bağlamak hikayelerde, farklıyken de bir olunabileceğini bir kere daha anlatmak. Sonra elini uzatmak sonsuz bir maviliğe; bir ucu gökyüzüne asılı bir düşü büyütmek…

READ  Sessizim

Merve Alıcı
Merve Alıcı
Edebiyat ve Şiirsever Bir Sağlıkçı - Biraz da Astroloji'ye meraklı

Related Articles

3 YORUMLAR

    • Bir zamanlar “Yazmayı dener misin” diyerek dünyamın merkezine ışık tutan ve bilinmez alemlerdeki genç ruhları huzurlu bir dünya için son nefesine kadar ışık olacak öğreticiye, sonsuz kere teşekkürler. Teşekkürler. ☘

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız

- Advertisement -spot_img

Latest Articles