21.2 C
İstanbul
Salı, Nisan 23, 2024

Tramvay Durağı 4. Bölüm

Gün akşam oldu. İkilemleri bitti gençliğin. Nereye gitmek istediğini bilmeyen savruk adımların rastgele düşüşleri azaldı. Nedendir, üşümelerim artıyor, uykusuzluktan diyorlar yeterince dinlenmiyormuşum. Uyurken nasıl yürüyebilirim? Sanki biraz uyuklasam adımlarım şaşıracak, yazmayı denediğim tüm kelimeler birbirine geçip anlamsızlaşacak ya da bilinçaltımdan çıkıp her şeyi ortaya dökecek, her şeyi! Sanki gözlerim birkaç saniye yumulacak olsa, artık gelmesi yılan hikâyesi olan şu tramvay dahi tam da o anda gelip gitmiş olacak gibi. Yetişemeyeceğim…

Gün şafağa yaklaşır mı diye çentik atmakla geçirdim gecelerimi. Takvimler eskimedi, yıllandıkça değeri artarmış bu meretin, göz pınarlarında kurudukça. Aynalarda baka baka dibine kadar vurdum sanırım, ağlayamıyorum. İyi böyle. Yorulmuştum. Issız bir ormana düştün mü öyle dümdüz yürüyeceksin. İnişi çıkışı enişi yokuşu kalmadı artık. Baksana; ya asfalt ya ray, ya araba ya tramvay! Tabana kuvvet koşasım geliyor, içime çığlıklar doluştukça varasım geliyor doğru ya da yanlış, bir yola… Yola. Bir gün, ben de yola gelir miyim? Şu tramvay… Gelir mi? Ne diyorum ben?! Her yolun sonu aynı kabir.

Güneş yükseldikçe kavuruyor aklımı. Yiyeceğim içeceğim kusacağım sade bi duygular, düşünceler, bir omuz yükü kâbus, bir tutam hayâl… Uyku… Uyumak direncini artırır insanın. Isıtır. Dinlendirir. Ayık olursunuz uyandığınızda. Gece; olması gerektiği gibi ay görürsünüz, sabah; umutları. Hem de heyecanlı bir yürekle… Uyumak lâzım tabii, uyursanız yeniden ağlayabilmeniz için hisler dolar gözlerinize. Belki güzel rüyalar görürsünüz ve tüm gününüz güzel geçer. Ciddi söylüyorum, farkındayım, değişmeli bu düzensizlik. Aynı kalmıyor hiçbir şey. Ya kuytulara ya bulutlara… Yeryüzünde kalabilmek şu yaşamak dediğiniz şey. Bir ayağı kabirde bir ayağı ufukta şu fani gözlerim ölmeden önce ölmeye meraklı. Lâkin… Araftan ötesi bile ateş sanki…

READ  Tramvay Durağı 1. Bölüm

Uyku tutmuyor. Sızıp kalıyorum oturduğum bankta. Raylar sessiz. Karanlık soğuk. Üşüyorum. Uykusuzluk yakaza hâli kâbus…

Fatma Zehra Akyiğit
Fatma Zehra Akyiğithttps://bisnevdergi.wordpress.com/
1995 Osmaniye/Kadirli doğumlu. Atatürk Üniversitesi İlahiyat ön lisans mezunu. Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 4. Sınıf öğrenci. Bişnev Dergi'de yönetici/sosyal medya ve reklam sorumlusu/tasarımcı/editör/yazar/şair/çizer. Künye Online'da,24Okur'da,Yeni Eğitim Dergisi'nde,Mukaddem Sanat'ta yazar/şair. GÖKYÜZÜ TOPRAK KOKAR isimli eserini yazıyor.

Related Articles

2 YORUMLAR

  1. “Gün şafağa yaklaşır mı diye çentik atmakla geçirdim gecelerimi. Takvimler eskimedi, yıllandıkça değeri artarmış bu meretin, göz pınarlarında kurudukça. Aynalarda baka baka dibine kadar vurdum sanırım, ağlayamıyorum. İyi böyle. Yorulmuştum. Issız bir ormana düştün mü öyle dümdüz yürüyeceksin. İnişi çıkışı enişi yokuşu kalmadı artık. Baksana; ya asfalt ya ray, ya araba ya tramvay! Tabana kuvvet koşasım geliyor, içime çığlıklar doluştukça varasım geliyor doğru ya da yanlış, bir yola… Yola. Bir gün, ben de yola gelir miyim? Şu tramvay… Gelir mi? Ne diyorum ben?! Her yolun sonu aynı kabir.”
    Bu paragrafta kayboldum, ötesinde söz söylenir mi bilmiyorum fakat her yeni bölümde bir öncekinden daha fazla etkileniyor, düşünüyor, savruluyorum..

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız

- Advertisement -spot_img

Latest Articles