Tramvay Durağı 12.Bölüm

Tramvay durağına girişte kart okuttuğumuz turnikeler var ya, oradan geçerken omzumdaki ve sırtımdaki çantalarım sebebiyle çoğu zaman takılıyorum. Yan dönerek çapraz dönerek bir şekilde geçmeyi başarıyorum. Bazı zamanlar tuhaf bulduğum telaşlı halimle birlikte başımdaki kulak üstü kulaklığım ve onun, cebimdeki Farid Farjad enstrümantallerine uzanan kablosu da beni dışarıdan kalabalık gösteren detaylardan biri. Gözlüğümü, canım isterse taktığım bilekliğimi ve sanki sürekli içiyormuşum gibi elimde tuttuğum küçük su şişesini saymıyorum bile.

Haklısınız, bazen ben de soruyorum kendime “Neden bu kadar kalabalık?” Cevabım şu oluyor “Çünkü sevdiğim şeylerin bende bıraktığı huzur, onları yanımda taşımanın ezasından daha ziyade.”

Çantamda bu kadar kıymetli olan ne mi var? (Youtuber arkadaşların video başlığı gibi oldu sanki biraz) Birinde; okuma kitabım, resim defterim ve diğer gereçler, fikrimden içimden gelip geç-en-meyen-çok şeyi yazdığım defterim, kalemlerim, yedek kulaklığım vs. Diğerinde bir kol çantasında ne bulunursa onlar işte. Diğerinde ders notları…

Biliyor musunuz, çoğunlukla kendi iç muhasebelerim ve mânâ muhabbetlerimle zaman değerlendirmeyi seçerim. Yanımda her yere götürdüğüm bunca lüzumsuz gibi görünen şeyler(!) ve yalnızmış izlenimi veren bir görüntüye rağmen, sisli perdemin arka yüzündeki sayısız düşünceyi, diyaloğu, hayali, besteyi, cümbüşü… görebilen gönüllerle de ama sözlü ama sözsüz, muhabbetleşmeyi çok severim. Bunun yerine çözemediklerinde -Dostoyevski’ye selâm olsun- olumsuz önyargılarını kullanmayı tercih eden bakışlar da… Sanki kalabalık olan, onların gözleriymiş gibi geliyor bana. Ve çoğu zaman toprakta, kitap sayfalarında, çizimlerimde, kalemimde, (reklamı atla ve) play tuşunda tutuyorum bakışlarımı. Ara sıra da ağaçlara, kuşlara, bulutlara, sokak lambalarına, evlerin pencere ışıklarına, uçsuz bucaksız maviye/laciverte/siyaha ve yıldızlara uzanıyorum. Kalabalık bakan bakışları görmeyi tercih etmediğimden, gözlüğümü çıkarıp 2.75 astigmat/miyop gözlerimle bakıyorum dünyaya. Her şey değişiyor, yüzüne baktığım insanların kalabalık bakan gözleri puslanıyor, güneşin ışığı daha da parlaklaşıyor, eserken rüzgâr göz akıma dokunuyor, kirpiklerim acıyor.

Ya sizler? Tramvay durağına giriş turnikelerinden rahatça geçebiliyor musunuz? Gözleriniz ne kadar kalabalık, ne kadar yalnız görünüyor bakışlarınız, nasıl görüyorsunuz dünyayı bilmem kaç derece yakın ya da uzak “gözlüklerinizi” çıkardığınızda?..

1 COMMENT

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version