23.4 C
İstanbul
Cumartesi, Temmuz 12, 2025

Mavi Dosya – Bölüm 2

(Bölüm2)
ESKİ BİR ÇİFT MAVİ GÖZ
Baro kartınızı unuttunuz, Engin Bey.
Bu sesi daha önce duymuştum, tınısı sanki kulaklarımda yer edinmiş gibiydi. Dönüp arkama baktığımda karşılaştığım şey, yıllar önce kardeşimin isteği üzerine gittiğim Ankara Barosu’nda karşılaştığım Samantha’nın gözlerinin aynıydı. İnsanların konuşurken gözlerine bakmama sorunum, bu sefer benden taraftaydı. Saç rengi değişmiş olsa gerek, biraz önce yüzüne baktığımda tanıyamamıştım. Yedi yıl sonra şu an karşılaşmak, benim için hiç anlam taşımaması gerekirken, bana doğru bakan gözlerde aynı kaygıdan muzdarip gibi duruyordu. Samantha, Norveç asıllı, Denizli’de dövme stüdyosu olan bir kızdı. Annesi ve babası ayrı milletlerden olup İstanbul’da tanışmış ve İstanbul’da evlenmiş, çocuklarının Türk olmasını istemişlerdi. Çünkü ikisinin de dedeleri Çanakkale’de Osmanlı’ya karşı savaşmış ve Türklerin kahramanlıklarıyla büyülenerek büyümüşlerdi. İkisi de aynı sene İstanbul’a gezmeye gelmiş ve kaderin fahişe edalı cilvesi onları İstanbul’da tanıştırmıştı. Öyle anlatmıştı bana, kısa ve öz Kızılay Sakarya Caddesi turumuzda. Ankara’da kaldığım bir günlük süre boyunca, sıranın dışında kalan güzel ve nadir şeylerden birisiydi. Samantha, Türk vatandaşlığını seçmiş ama Norveç’te sanat lisesi okumuş ve liseden sonra üniversite eğitimi için İstanbul’a, anne ve babasının yanına dönmüş. Döndüğü gün havalimanından anne-babasının yanına giderken, Maslak civarlarında trafik kazasında hayatında çok kısıtlı bir zaman aralığında görüşebildiği anne ve babasını kaybetmişti.
Gözlerim beni yanıltmıyorsa eğer, bu kişi kesinlikle Samantha’ydı. Beni tanımıştı. İsmini söylediğimde gözlerini gözlerime dikti.
— Engin, sen misin?
Donakaldım. Hayat bağımı koparmaya hazırdım. Kardeşime bu kadın için ihanet edebilirdim. Çok nadir zamanlarda “Engin Kahpeninoğulları” moduna bürünüyordum.
— Evet,
diyebildim sadece.
— Evet Sam, benim Engin.
Yine kızmıştı bana. Ona hayatta “Sam” diye hitap eden son kişi babasıydı.
— Seni arayacağım. Kaldığın yeri söyle. Önemli bir işim var, akşam 8’de Selahattin Usta’nın yerinde ol. Eğer ki yanına uğrayamazsam…
— Tamam Sam,
dedim. Gelsen de gelmesen de orada olacağım. Ellerimle bir yandan arama yapmaya çalıştığım telefonumu kapattım, Orhun’un beni daha önceki gelişlerimizde götürdüğü Esat Soul Pub’a doğru yeltendim. Orhun ilk defa burada âşık olmuştu. Bana anlatırken, tuhaf bir duygu denizi içinde boğulurken bulmuştum kendimi. Ankara’da kaldığı zamanlarda yatılı okuldan kaçıp Karanfil Sokak’ta dilenir ve dergi alıp bu kafenin önüne gelip dergiyi okumaya başlayıp bitirir, daha sonra tekrar okula giderdi. Her ay dergi sayısı çıktığında yapardı. On yedi yaşına geldiğinde birini gördü mekâna girerken. Sarı sırma gibi saçları olduğunu söylerdi hep. O gördüğü anı şöyle anlatmıştı bana:
“Onu ilk gördüğümde kalbimin atışı anlamsızca hızlandı. Birkaç ter damlası anlımdan çıkıp dünya ile tanıştı. Cennete inanmazdım ama onu ilk kez gördüğümde, dünya ile içimdeki köprüyü o kızı görmem ile fark ediyordum. Cennet galiba bu kadın,” demişti.
Aylarca takip etti, yetimhaneden kaçışları daha da arttı. Ta ki on sekiz yaşına gelene kadar.

READ  Doğan Cüceloğlu'nun Son Kitabı: Var Mısın?
Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Orhun Dogan
Orhun Doganhttp://www.24okur.com
Auf diesem Pausenhof mit ipod, mit Underground-gangsta rap im ohn ...!

Related Articles

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız

- Advertisement -spot_img

Latest Articles