Gri Bir Gün

Gözyaşlarımın, bulutların gözyaşlarına hunharca karıştığı bir günde, sırılsıklam, İstanbul sokaklarında yürümekteyim. Aklımı meşgul eden onlarca soru, içinden çıkamadığım onlarca karmaşa beni oldukça yorgun, halsiz düşürmekte. Islandığımı ve ağladığımı gören birkaç insan şemsiyesini bana doğru uzatmak istiyor. Fakat yapay bir şemsiyenin hiçbir fırtınaya engel olamayacaklarından habersiz…

Bastığım adımın farkında olmadan, gideceğim rotayı bilmeden yalnızca uzaklaşmak arzusuyla hızla ilerliyorum. Önüme çıkan ilk sokağa giriyor, gördüğüm ilk arabanın önüne atlıyor, nereye gittiğimi umursamadan adımlarımı atıyorum. 

Geniş ana bir caddeye ulaştım ve karşımda bir üst geçit. Merdiven çıkmaya dermanım olmasa da kalbim oradan gitmek istiyor. Hızla çıktım. 

Üst geçidin tam ortasında yağmurun ıslaklığı demeden evladına (!) elleriyle vuran annelik yoksunu bir kadınla karşılaştım. Kendimi birden kadının kollarını sıkarken, avazım çıktığı kadar bağırırken buldum. Küçük çocuk o korku ve şaşkınlık içerisinde arkama saklandı, annesinin ona verdiği ızdıraptan kaçmak, bağırışımın şiddetinden saklanmak istese de; gizlenmeyi tercih ettiği yer benim yanım oldu. 

Çaresiz vücudumun arkasına bir çocuk sığındığı an kendimi güçlü hissettim. Yapmam gereken tek şey o anneye hesap sormaktı. Ardıma saklananın yanı sıra, içime gizlenen ürkek çocuktan yalnızca “Sen ne yapıyorsun?” diye bir soru yükselebildi. Karşımdaki ‘anne’ye olan saygım ses tonumu düşürmemi sağlasa da; o annenin kendine ve çocuğuna hiç saygısı yoktu. “Çocuğumu dövüyorum, çekil ordan be!” diye yükseldiği o an artık gözümün kararma noktasıydı. Bir müddet bağırmış olmalıyım ki; karşımdakini susturmuştum. 

Gözlerimin karardığını hissettim. Tüm vücudum uyuşmuştu. Kendimi kaybetmiş olmalıyım ki gözlerimi açtığımda hastane odasındaydım. Aklımda kalan şey körpe yavrucak oldu. Kendime gelir gelmez hastaneden ayrıldım ve aynı üst geçide gittim. Fakat o yavrucak orada değildi. Ona dokunmak, yaralarını iyileştirmek istedim. Hiçbir çocuğun hakkı onca insan arasında azarlanmak değildi. 

Şimdi nerede mutsuz çocuk görsem aklıma aynı sahne gelir. Bir çocuğun canını şiddetle acıtmak bir yana dursun, her kötü sözün kalplerine bıçak olduğunu bilmek gerek. Adımları minik, gönülleri eksik olan çocuklar sevgi sözcüklerine, bir de pamuk şekerlere ihtiyaç duyar. Ondan çaldığımız her gülüş; onun hayatında bir eksiklik olacaktır. Duyarlı olmak bir çocuğun hayata bakış açısını değiştirmeyi, bomboş biçilmeye ihtiyacı olan bahçelerine çiçek serpmeyi sağlayacaktır. 

Ve sizde nerede bir çocuk görürseniz, gözlerinden öpün. Evladım deyip sarılın, ki farkına varmadan yaralarını saracaksınız. 

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version