16 C
İstanbul
Salı, Nisan 16, 2024

Zamansızlardanız

Tam anlamıyla kalbimin derinliklerindeki bir yerde bir şeyler gün batımına hazırlanıyordu. Bavulum dünden hazırlanmış, tekerlekleri gitmekten aşınmış, adeta boynunu bükmüş bir çocuk gibi gitmeye isteksizdi. O da bu şehre alışmış olmalı ki gitmek istemiyordu sanki. Yıllardır  gittiğim her yere ardımda sürükledim onu. Tıpkı diğer şehirler gibi bu şehrin de meydanlarını, sokaklarını, caddelerini iyi bilirdi. Şimdi bu şehrin sokaklarında güçsüz ve yorgun ellerimle son kez sürüklüyordum bavulumu. Gözlerime bir ağırlık çöktü derken hafif bir yağmur yağmaya başladı ve saçlarımın arasından damla damla akıp gitti. Bavuluma koyup götüremediğim bu şehrin dört bir yanındaki anıların ağırlığı altında bir an durdum ve bir sigara yaktım. Dumanı içime çekerken kelime kelime yitip gitti her şey dudaklarımın arasından. Yavaş yavaş yürümeye devam ettim. Otogara vardığımda gördüm ki gelenlerden çok gidenler vardı. Cahit Zarifoğlu’nun ‘’İçimiz hep bir hoşça kal ülkesi’’ dediği dizesi geldi aklıma. İçimiz bir hoşça kal ülkesiyse otogarlar o ülkenin başkenti olurdu herhalde diye düşündüm. Şehirden ayrılırken ve vedalaşırken hoşça kalınamayacağını gördüğüm yüzler vardı etrafta. Otobüslerin camlarına yaslanmış alınlar, birbirlerine son kez bakan gözler ve hüzün dolu gidişler. Bunlar hiç hoşça kalınacak şeyler değildi sanki. Gelen insanların sevdiklerine  sevinçle ve mutlulukla sarılmalarındaki o ferahlığı, gidişlerin ise o ağır tarafını insanların surat ifadelerinden anlayabiliyordum. Belli ki gitmek en zoru, kavuşmak ise en güzel olanıydı. Tüm bu duyguların arasında az önce başlayan yağmur iyicesine hızlanmış ve gidişlere hüzün katmaya devam etmişti. Yağan bu yağmur gitmeye isteksiz olan insanların gözyaşlarını anımsattı bana. 

Beni götürecek olan otobüs ağır ağır perona yaklaşırken bir film şeridi geçti gözlerimin önünden. Perona yavaş yavaş yaklaşan otobüsün ağırlığı çöktü üzerime. Bir şehre dair sevdiğim, gördüğüm, duyduğum ve sahip olduğum her şey vardı bu filmin içinde. Yağmur misali bir damla gözyaşı düştü bu filmin sonuna ve film bitti. Yavaşca otobüse yaklaştım, birbiri üzerine yığılmış bavulların üzerine bavulumu yerleştirdim. ‘’Başka bir şey var mı?’’ diye sordu çocuk ‘’yok, başka bir şey yok’’ dedim. Oysa arkamda bir bavula sığamayacak birçok şey bıraktım ve hepsi geride kalmıştı artık. Her gidişimde olduğu gibi cam kenarındaki koltuğuma oturdum. Kendimi cama vuran yağmur damlarının verdiği huzura bıraktım. Dışarıda ellerini sallayıp sevdiklerini yolcu etmeye gelen insanların hoşça kal deyişlerini izledim. Bu ellerin arasında tanıdık bir el olsun isterdim ama yoktu biliyordum. Yalnızlığın verdiği hüzünle başımı cama yasladım ve gözlerimi kapattım. Uyumak istiyordum. Uyandığımda kim bilir neler bekliyor olacaktı beni. Bunun merakı içinde uzun bir yola çıkmıştım artık. Uyandığımda acaba ne olacaktı? 

READ  Ne Zaman Kül'üyüm?
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Related Articles

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız

- Advertisement -spot_img

Latest Articles