Sohrab’ın Yeryüzüne Mirası

Sohrab Sepehri (Iranian, 1928-1980)

Annemin sessiz geceleri için!

Kaşan şehrindenim
Fena sayılmaz halim,
Bir lokma ekmeğim var, biraz aklım,
İğne ucu kadar da zevkim.
Annem var, ağaç yaprağından daha güzel,
Dostlar, akan sudan daha iyi…

Sayısız yıldızın altında tomurcuklar açan saf bir güzelin, buram buram merhamet kokan mısralarına sığındım. Kimi zaman topraktan şefkat diledim, kimi zaman suya kulak verdim…

Ey gökyüzüne şefaat eden kanlı toprak! Suyun ayak sesini işit; dünyaya iyilik meyvelerini bahşet. Çünkü, sen zifiri karanlığın da şahidi, güneşin de habercisisin…

Ve Allah, burada yakındadır,
Şebboylar arasında, uzun çamın altında
Suyun bilincinde,
Bitkilerin kanununda.

Ben müslümanım.
Kıblem bir kırmızı güldür,
Namazlığım bir pınar,
Mührüm ışıktır,
Ova seccadem.
Penceremi titreştiren ışık ile abdest alırım.
Namazımın içinden ay geçer, tayf geçer,
Namazımın bütün zerreleri billurlaşır,
Namaz kaybolur taş görünür,
Rüzgâr, selvilerin üstünde ezan okuduğunda,
Namaz kılarım ben.
Otların tekbirinden sonra,
Denizdeki dalganın kamedinden sonra
Namaz kılarım.

Tanırım, ne deruni bir sancıdır bu, etrafımı alev alev saran… Ne aşılmaz bir buhrandır genzimi yakan. Oysa ben, denize fısıldadım sevdayı, şefkati, merhameti. Masmavi deniz ne kirli; ne kanlı gizlerle dalgalanıyor…

Kâbem su kıyısında,
Kâbem akasyaların altındadır.
Kâbem bir esinti gibi bahçeden bahçeye,
Şehirden şehre gider.

Hacerülesvetim bahçenin aydınlığıdır.

Kaşan şehrindenim.
İşim resim yapmaktır.
Bazen bir kafas boyar,
Size satarım.
Orda mahpus çayırkuşu, sesiyle
Yalnız gönlünüzü tazelesin diye.
Bu bir hayal, bu bir hayal, …
Biliyorum,
Tuvalim cansızdır,
İyi biliyorum,
Çizdiğim havuz balıksızdır.

Kurumuş kayısı ağaçlarından, yeşermeye küsmüş menekşelerden topladım umudu… O umut ki, Sohrab’ın en tutkulu portresi. O umut ki, karanlıkta ışıldayan sanatın eşsiz abidesi. Ey Sohrab, eteklerinden dök sevgiyi! Yeryüzü aşk görsün, merhamet görsün ki; toprakta kanlı ayaklar gezinmesin, su artık kirlenmesin…

Kaşan şehrindenim.
Soyum belki
Hint’de bir bitkiden gelir,
Belki “Sialk” toprağından yapılmış bir çömlekten,
Soyum belki de
Buharalı bir fahişeden gelir.

Babam, kırlangıçların iki kere gelmelerinden önce,
İki kardan önce
Babam terastaki iki uykudan önce,
Babam zamanlar önce ölmüştü.
Babam öldüğü zaman, gökyüzü maviydi.
Annem birden kalktı uykudan, kızkardeşim güzelleşti
Babam öldüğü zaman, bekçilerin hepsi şairdi.
Kaç kilo kavun istiyorsun? Diye sordu manav bana.
Sordum: Gönül hoşluğunun gramı kaça?

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version