Karanlık Sokak

“Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebilirsiniz. Hayatın gerçek trajedisi, bir yetişkinin aydınlıktan korkmasıdır.”
Platon

“Hadi baba, etraf ne kadar sessiz, kimsecikler de yok, bi’kere daha baba, N’olur? İnan bana, benden başka kimse duymaz sesini.”

Biliyordu, etraf çok sessiz.

Biliyordu, etrafta onlardan başka kimsecikler de yok.

Çok iyi biliyordu ki bağırsa dahi sokak köpeklerinden başka kimse işitmez sesini. Belki de bu yüzden; hızlanan kalp atışlarının, sıklaşan nefesinin ve art arda yutkunmasının yankı yaptığını zannediyor, içinden gelen sesleri bu denli net duyuyordu.

Edison’un ruhuna rahmet okutan sokak lambaları çalışmıyor. Allah’ın bir arada yaşasın diye cem ettiği insanoğlundan kimsecikler yok sokakta. Gitgide seyrelen, perdelerin arasından sızan ışıklar da yolu aydınlatma konusunda oldukça cimri bugün.

Sokak karanlık, babanın aklı kapkaranlık. Aşılması gereken bir karanlık, taşınması gereken bir sorumluluk var. Sorumluluğun adı evlat, gelecek, teminat, hürriyet, adalet.

İki ruhani yaklaşıyor babaya sağdan, soldan ama sıfatları kirâmen kâtibin değil. Karanlık bulandırdıkça babanın aklını, daha çok bağırmaya başlıyorlar.

                – İçindekilere rağmen bu karanlığı geçeceğini mi sanıyorsun?
                – Sakın deneme. Kim başa çıkabilmiş ki sen çıkacaksın?
                – Karanlık bu, aydınlığı da yutar seni de.
                – Hadi kendinden geçtin, ya evladın?
                – …

İnsan, kendi karanlığında boğulurken başkalarına nasıl ışık dağıtır?

İnsan, kendini karanlığa boğmayı göze alırsa ancak başkalarına ışık dağıtır, baba.

Sorarım sana, ey baba!

Sa’d Bin Ebû Vakkâs, gecenin bir vakti, kendi cennetle müjdelensin diye mi söndürdü, Mekke sokaklarında, mimlenmiş tek göz odanın mumunu?

Yaver Salih Bozok, milli mücadele ateşini yakabilmek için söndürmedi mi Şişli’deki bir ülke kadar büyük 3 katlı evin ışıklarını?

Filistinli Muhammed, Gazze sokaklarında, bir çöp bidonunun arkasında, babasının yamacında, Selahaddin Eyyubi’nin ölmediğini göstermek için söndürmedi mi hayat ışığını?

Teğmen Emre, halel gelmesin diye hududa, söndürüp ışıklarını karakolun koşmadı mı karanlığın içine?

Dön de bir sor kendine, korkun karanlıktan mı, aydınlıktan mı?

Aydınlık arzusunda olan karanlıktan korkmaz, karanlıktan korkmayan da karanlıkta boğulmaz. Karanlığa düşmekten korkma, at kendini karanlığın içine. Önce sen adım at ki harlansın küllenmiş büyük ocak.

İçindeki savaşın galibi belli olunca döndü baba kızına. Titreyen ellerini fark etmesin diye daha sıkı tuttu kızının elini. Ruhunu saran ferahlık soğumasın diye de diğer elini cebine attı. Gözlerine baktı kızının ve ayazda kalmış gönüllere har salacak bir gülümseme belirdi yüzünde. Dilinde anın feraseti, sinesinde aydınlığın insicamı, başladı kızının en sevdiği şarkıya. Gözleri, karanlık içinde gördüğü aydınlık ufuklarda, bir adım daha attı ve sonra hiç durmayacak bir adım daha.

Ne çıkar bahtımızda ayrılık varsa yarın,
Sanma ki hikâyesi şu titreyen dalların
Düşen yaprakla biter,
Böyle bir kara sevda kara toprakla biter.

Ağlama olma mahzun gülerek bak yarına,
Sanma ki güzelliğin o ipek saçlarına
Dökülen akla biter,
Böyle bir kara sevda kara toprakla biter.

1 COMMENT

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version