Bir ‘Bahar’ Esintisi

Hangi dilin lisanısın kaç kelime ard arda getirdim bir satır uğruna feda etmek için.
Kaç dilde kaç kitap esirin olmuş senin.
Bileklerimi kitaplarla bağlamışlar derin bir nefes ilk sayfası sen konusu gözlerin.
Gözlerin ” Titaniğin battığı okyanustan daha derin.”
Ben bir günlük Şair,
Sen bin yıllık Şiir,
Yazılan her şey senin eserin.
Issız bir mahalle gibiydi yokluğun, yürüdüğüm her yolun sonu çıkmaz sokak.
Ayın karanlık yüzüydü yokluğun, kıştan daha soğuk.
Dünyanın dışına çıkmış gibiydi yokluğun, atmosfersiz boğuk.
Çığ altında kalmış gibiydi yokluğun, hem nefessiz hem donuk.
Çağdışı yazılmış anıtlar gibiydi yokluğun, hem anlamsız hem yetersiz.
Geldiğin günün hatırına bir bahçeye bir çiçek ektim, bir bahçeden bir orman yeşerttin.
Adında ki harfleri yan yana getirdiğimde bir zelzele olurdu.
Yağmur yerden yağardı,
Toprak gökten kayardı,
Güneş doğudan batardı,
Batıdan doğardı.
Tabiatı bozardı adın.
Bir bahar esintisi gibi estin ruhuma, çıkmaz her sokağın ardında yönüm oldun.
Rotamı kaybedip savrulurken bir okyanusta ha devrildim ha devrileceğim!
Okyanusların derinliklerine gömüleceğim.
Korkuyordum!
Batmaktan değil boğulmaktan hiç değil,
Sana varamamaktan,
Üzerine çiçekler savuramamaktan,
Yanına varıp da sarılamamaktan.
Sanki,
Batmıştım sanki, gömülmüştüm sanki büyük bir kara delikteydim.
Sanki, sanki, sanki…
Dediğim anda,
Bir deniz feneriydi karanlık gecede savrulan gemime gözlerin.
Ah ah ahh…
Dipsiz bir kuyudayım sanki çok derin ve serin üşüyorum.
Çığlık çığlığa susmuşken,
Dizlerimi göğsüme çekip oturmuşken,
Karanlıklarda kaybolmuşken,
Korkuyorum,
Kuyudan değil karanlıktan hiç değil.
Sana şiirler yazamamaktan,
Sana aşkı haykıramamaktan,
Aşkı adına yazdıramamaktan.
Tam başlamışlardı ki üzerime topraklar atmaya, beni karanlıklara kapamaya.
Bir ‘Bahar’ gibi doğdun hayatıma.
Tutundum kollarına,
Tırmandım adına,
Sahi nasılda ‘Güneş’i gökten indirip taç etmişsin başına
Bir bank kursam denizin ortasına güneşin altına manzarayı seyir eylesem.
Adı sen.
Ve mühürlensem,
Saçlarına,
Kaşlarına,
Ve parmaklarına,
Bir damla kan olsam dolaşsam damarlarında hep içinde aksam.
Çölün kızgın kumlarına ayak bassam yaksa beni, sadece sana susasam.
Şiddeti ve hiddeti öğretir çatılan kaşların kara bulutlara.
Yüzünü alsam avuçlarıma,
Ellerim erir yanaklarında.
Dayanamam yanarım boşluğunda.
Bir adım attım bu hayata,
İlk koştuğum sen.
Bir kitap okudum bu yolda,
Ön sözüm sen.
Ne güzel bir türküsün dilimde,
Sazım sen.
Aşk kitaplara yazıldığında sende bana nasiptin.
Sen olmazsan hür olmam ben yokluğun tıpkı hapisti.
Bir Bahar gibi kışın ayazında çiçekler açtırıp bir bahçe yeşerttin.
Güldüğünde dudağının kenarında bir orman filizlenirdi.
Bin kez boğulurum,
Bir kez gözlerine dalmak için.
Bin parmak kırarım parmaklıklar ardında kırk kere dokunmak için kırık parmaklarımla saçlarına.
Bin kelime olurum, bir suskunluğuna bin kez lal olurum bir kez diline düşmek için.
Bin yıl beklerim taş olurum, yaş olurum, yas olurum bin sinirin olurum çatılan kaşın olmak için.
Bin yıl ay olurum bin yıl soğuk olurum istemez karanlık yüzüm güneş.
Bin yıl bir siyahına esir olmak için.
Bin yıl çöl olurum bin yıl bir damla suya hasret,
Bin yıl ateş olurum bin yık bir közden ibaret,
Bir kez serabını görmek için.
Bin yıl kalem olurum seninle bir satıra eşlik için.
Bin yıl kağıt olurum üzerime karalanman için.
Ve,
Bin yıl mezar olurum bin asır bir ölü toprak bir kere mezarımda çiçek açman için.

 

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version