Yaratıcı ve Elçileri

NÜBÜVVETİN  MÂHİYETİ 

İnsanoğlu  her yöne gidebilen,  dilediğini yapabilen, doğru  ve yanlış hareket edebilen, çok  farklı hatta birbirine zıt şeyler  söyleyebilen beşer olması hasebi ile kendisine yol gösteren gerektiğinde akıl ile gerektiğinde de sadakat ile canı pahasına bağlanmak istediği, yanında olduğunda kendisini emîn hissettiği bir mürşide ( aydınlığa kavuşturucu) muhtaçtır.

 Bu  yol gösterici rehber akıl olamaz. Çünkü akıl,  şu varlık âlemini kimin yarattığını, insandan  neler istediğini, hangi işlerden razı olduğunu,  ölüm ötesinin hangi beldeye çıktığını ve böyle daha  nice soruları mukni, yâni ikna edici bir tarzda cevaplandıracak güçte  değildir.

Misâlen: Nasıl maddi alemde uzaktaki bir cismi çıplak gözle göremediğimizden dolayı, yakınlaştırmak için dürbün kullanırız; soyut mana ve olguları bulabilmek için üstüne somut simge ve semboller koyarız; derin ve ince şeyleri görebilmek için mikroskoba müracaat ederiz; dağınık ışıkları toplamak için mercek kullanırız. Aynı şekilde manalar ve maneviyat alemindeki ince, derin, uzak, dağınık ve soyut manaları anlamak ve görebilmek için, maddi alemdeki mercek, mikroskop, dürbün gibi materyallere kendimizi muhtaç hissediyorsak, yaratılış gayesini hatırlama mevzusunda da bir mürşid-i kâmile ihtiyaç elzemdir.

 İşte  insan aklının metafizik  sahadaki acizliği, ilâhi iradenin tensibi ile gerekli yerde ve zamanda müşkilleri çözüp, gaybî işaretlerle (mûcizeler )  ilâhi hareket ettiği tescillenen peygamberlerdir.(aleyhimüsselâm) 

Peygamber,  Cenâb-ı Hakk’ın  razı olduğu insan  modelidir. Taklit edilmesiyle  hakikate ve hidayete kavuşulan örnek  şahsiyettir. Vasıfları ile rol-model tavır sergileyen  peygamber, İsmet sıfatına sahiptir. Yani ondan, Allah’ın  razı olmayacağı hiçbir söz, fiil ve hareket sâdır olmaz.  O, bu noktada ilâhî bir murakabe ve Rabbanî bir sigorta altındadır.  Hem sözleri, hem işleri, hem de hâlleri insanlar için birer hidayet meşalesidir. 

Nübüvvet’e yönelik eleştiriler :

 İnsanlar    Allahın varlığı    ve birliğinden daha    çok nübüvvet kurumu hakkında şüpheye    düşmüşlerdir. Peygamberleri inkar eden inkârcılar,      inanmama gerekçesi olarak peygamberlerin insan olmalarını    ileri sürmüşlerdir. Mekkeli müşrikler peygamber olarak olağanüstü vasıflarla  vasıflanmış melekleri istediler.. Çünkü Allah’ın varlığı ve birliğinin    delilleri, nübüvvetin imkânı ve gerekliliğinin delillerinden daha kuvvetli  ve açıktır.

    Zira    pek çok    filozofun Allah’a    inanmalarına rağmen peygamberlere    inanmadıklarını bilmekteyiz. Nübüvveti    reddedenlerin ileri sürmüş oldukları en    önemli delil ise şudur: “İnsan aklının nübüvvete    ihtiyaç hissettirmeyecek derecede yeterli olması ve    peygamber göndermek suretiyle insanlara ilâhî emir ve   yasakları sunmanın abes olduğu iddiasıyla ilâhî hikmete uygun    düşmemesidir.” Bu iddia filozoflara ve asr-ı saaddette ki müşriklere ait. Yukarıda vermiş olduğum misâl tam bu noktada kilit mesâbesindedir.Tamam yaratıldık, kâinatta  bir yaratıcı var. Peki bu yaratıcı kendisini, yaratmış olduklarına hatırlatmak için ne yaptı? Hâşâ ve kellâ yaratıp boş mu bıraktı? Bir anne veyahut bir baba sadece çocuklarının olmasını mı ister yoksa yetiştirip bir huzurlu bir hayat idâme edip , anne ve babasına şükran duymasını mı ister? Bu yazıyı okuduktan sonra kıymetli görüşlerinizi bekliyorum……

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version