Sahi, Büyük Aşkların Hep Hüsranla Biteceğini Bize Kim Öğretmişti?

Dün gece bölük pörçük uykularda, yokluğunla savaştım. Soluksuz rüyaları gözlerinde görmüşken üstelik ve uyanık olduğum hâlde. Ben gözleri bir dalgaya takılı kalmış bir tekne gibi, senin yüz hatlarında sallandım durdum günler boyu. Bir elmacık kemiğine düşen sakal, bir sıcak nefes senin içinden geçerek yanağıma vuran, gözlerime kenetlenmiş bir çift göz; karasını benim korkularımdan alan. Hem sevmeye çok yakın, hem kaybedecekmiş gibi peşi sıra. Öylesine dingin, ama bir o kadar huzursuz edici. En güzel sözler çıkmak isterken, korkudan en hırçın cümlelere bırakıyor yerini. Sorarım size hem aşkla beslenip hem aşkla çürümekse gerçeği bir insanın, nasıl dem vursun ayağına kadar gelmişken sevdiği, yalnızlıktan? Korkmak, hem de çok korkmak acı çekmekten engellemeli mi can suyunu almasını bir tomurcuğun? Yani hiç açmamak mı göğe doğru yaprağını, hep açmaya hasret bir tomurcuk mu kalmak sırf yıpranmaktan korktuğu için?

Sahi, aşkların hep hüsranla biteceğini kim öğretmişti bize? Kimdi yârimize söyleyecek cümleleri içimize akıtan? Sırf duyarsa nasıl sevdiğimizi, gider diye tembihleyen kimdi? Hangi dünyanın insanı olmaktı ki kaderimiz, ne sevmelerimiz adam akıllı oldu, ne sevişmelerimiz dolu dizgin, ne kahkahalarımız ağız dolusu. Hep “Seni bırakır giderim!” , “Bana da sana da insan mı yok?” diye korkutmaya çalışmamızın karşımızdakini, canavarı kimdi?

Güzel sevmek hâlâ mümkün müdür sevgili okuyucu?
Karşılıklı atılan kahkahalar yeşertmez mi gülümseyecek yanakları?
Dünyanın daha güzel bir yer olması için yetmez mi teknolojinin gereksiz kaynakları?
Âşık olduğun kadının sana hayran bakışı için değmez mi içinde kurumaya yüz tutsun diye bıraktığın cümlelerin?
Kaybetmekten korkmadan girilmez mi bu aşkın deryasına?
Biliyor musun sevgili okuyucu?
İnsanın büyüdükçe masal dinlemeye ihtiyacı, çocukken olandan daha fazla.
Masal tadında aşklar yaşamamız temennisiyle…

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version