Gelecek Uzayda: Astronom Selçuk Topal ile Röportaj

Merhaba sevgili okurlar. Bu yazımda sizlere severek takip ettiğim Astrofizikçi, Konuşmacı, Popüler Bilim Yazarı, Bilim İletişimcisi Dr. Selçuk Topal’dan bahsedeceğim.

Dr. Selçuk Topal

Başlamadan önce şunu belirtmeliyim ki Selçuk Topal ile iletişime geçtim ve kendisine birkaç soru sordum. Hocamız -sağ olsun- beni kırmadı ve sorularımı cevapladı. Umarım sizin için hazırladığımız bu röportaj bana olduğu kadar size de bir şeyler katar, iyi okumalar dilerim.

Selçuk Topal Giresun / Eynesil doğumludur ve iki çocuk babasıdır.

Akademik hayatına gelecek olursak, lisans ve yüksek lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri bölümünde; doktorasını Oxford Üniversitesi Astrofizik bölümünde tamamlamıştır. Nagoya Üniversitesi’nde ziyaretçi araştırmacı olarak görev yapmıştır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fizik bölümünde öğretim üyesi olarak görev alan Selçuk Topal, 2017’den bu yana Açık Öğretim Fakültesi Felsefe Lisans eğitimi almaktadır.

Popüler astronomi yazıları yazan, TV ve radyo programlarında yer alan, bilim-toplum projelerini hayata geçiren, seminerler veren, söyleşiler ve konuşmalar yapan Selçuk Topal; tüm bunların yanında YouTube üzerinden popüler astronomi temalı, “Gelecek Uzayda” isimli bir video serisi hazırlamaktadır.

Ülkemizdeki eğitim kurumlarını bizzat ziyaret eden astrofizikçimiz yüz bini aşkın bilimsevere Gelecek Uzayda temalı seminerler vermiştir ve bu seminerler devamlılığını korumaktadır. Katıldığı TV ve radyo programları vasıtasıyla çok daha fazla sayıda insana ulaşmış ve ulaşmaya devam etmektedir.

Kâr amacı gütmeyen ve hâlâ devam eden Gelecek Uzayda projesi ülkemizde bireysel olarak gerçekleştirilen en kapsamlı bilim-toplum ve astronomi projesidir.

Tüm bu bilgileri aldığım siteyi (www.astronomselcuk.com) ziyaret ederek daha ayrıntılı bilgiye sahip olabilirsiniz. Siteye girdiğinizde sizi iki tane güzel yazı karşılayacak. İlk yazı yaratılış amacımız hakkında, ikincisi ise başarının sırrı hakkında…

Sorduğum sorular ve cevaplarını paylaşmadan önce Dr. Selçuk Topal’a, bizimle iletişime geçmesinin yanında, bilime ve ülkemize sunduğu katkılar için ve erişebildiği her yeri aydınlattığı için teşekkür ederiz.

Hocamızın sorularıma verdiği yanıtları okumak için buyurunuz efendim:

Bu alana ilgi duyduğunuzu fark ettiğinizde kaç yaşındaydınız ve bu ilginizi nasıl fark ettiniz?

-Aslında “Daha küçük bir çocukken hep astronom olmak istiyordum.” gibi bir hikâyem yok. Bu tarz hikâyelere de çok fazla inanmam. Nitekim çocukken her hafta bir meslek değiştirmek gayet normaldir. Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü üniversite sınavı sonrası tercih sıralamamda 15. sıradaydı. Ancak o bölüme gittim. Gitmek zorunda kaldım. Astronomi mezunu ne iş yapar, hiçbir fikrim yoktu. Bölümde başarılı oldum. Şimdi buralardayım. O güne dönsek ve bana bugünümü tarif etseniz siz güler geçerdim herhalde.

Astronomi ve Uzay Bilimleri bölümünde okumanın zorlukları ve güzellikleri nelerdir?

-Matematik, fizik ve en az bir kodlama dilini iyi derecede bilmeniz gerek. Ve uyumayı seviyorsanız astronomluk size göre bir iş değil. 2005 yılında yüksek lisans tezim için seçtiğim iki yıldızın gözlemlerini Antalya’da bulunan TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi’ndeki teleskopla yaparken fonda Zeki Müren çalıyordu. Ben de şarkıda ona avazım çıktığı kadar eşlik ediyordum. Böyle sabahlamıştım. Astronom bir nevi vampir gibidir. Gece uyanıktır gündüz ise uyur. Ve astronomda olması gereken üç önemli özellik şunlardır: Astronom uyumaz, acıkmaz ve üşümez.

Elbette astronominin en güzel yanı çalışma alanınız. Dünyanın dertlerinden uzak, sonsuz uzay boşluğu incelediğiniz şey. Biz astronomlar çok seyahat ederiz. Kullandığımız teleskoplar şehir merkezlerinden uzak ama yıldızlara yakın yerlerdedir. Astronom olduğum için hep mutlu olmuşumdur. Ekmeğimi böyle bir işten kazandığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.

İngiltere’de doktora yapmak nasıl bir deneyimdi?

-Self-study ne anlama geliyor, orada öğrendim. Doktoranın ilk yılı boyunca hayatımda çalışmadığım kadar çalıştım -ki kendimi doktora öncesinde de hep çalışkan bir öğrenci olarak görüyordum. Doktora başladıktan sonra aslında çalışkan olmanın başka üst seviyeleri olduğunu anladım. İlk yıl çok zorlandım. Günde 12-14 saat ofiste çalışıyordum. Ama başardım. Zaten azmin elinden ne kurtulabilir ki… Elbette Oxford Üniversitesi gibi dünyanın en iyi üniversitesinde okumak ayrı bir deneyim oldu benim için. İngiltere’yi seviyorum. Oxford kentini de öyle. Ve acayip özlüyorum. Bir gün ziyaret amaçlı ya da bir astronomi konferansına katılmak için tekrar gideceğim. Bugünlerde iki minik çocuğuma çok vakit ayırmak zorunda olduğum için yurt dışı planları yapamıyorum. Malum bir de COVID-19 var.

Japonya’da ziyaretçi araştırmacı olarak görev aldığınız süreçle ilgili bir veya birkaç anınızı/tecrübenizi bizimle paylaşır mısınız?

-Japonya’da yaklaşık bir yıl süre geçirdim. Kocaman bir ofiste, 1.5 metre genişlikte bir masam vardı. Tek alanım oydu. Bulunduğum ofiste yaklaşık 10 kişiydik. Ofiste doktora sonrası araştırma yapan bir arkadaş vardı. O beni hep şaşırtmıştır. Ben sabah 7-8 gibi ofise gelirdim ama o arkadaş ofiste yatar kalkardı. Ben kapıyı açtığımda çıkan sesi duyunca sabaha karşı sızdığı o bilgisayar klavyesinin üzerinden suratını kaldırır, ağzından akan salyaları siler ve çalışmaya devam ederdi. Neden Japonya’nın uzayda lider ülkelerden biri haline geldiğini verdiğim bu örnekle sanırım daha iyi anlamışızdır. Çalışmak zorundayız. Ölene kadar çalışmak. Ama günümüzde herkes kısa yoldan zengin olmanın, bir şirkette veya kamuda kadro koparmanın, sanal hayat durağı sosyal medyada meşhur olmanın peşine düşmüş. O nedenle yozlaştıkça yozlaşıyoruz.

Japonya’da dikkatimi çeken bir diğer şey de halkın birbirine ve yabancılara olan saygısıydı. Her hafta bölümdeki arkadaşlarla futbol maçı yapardık. Bu Japonlar futbola bayılıyor. Ancak saygı oyun esnasında da devam ediyor. Mesela biri hata ile ayağıma vurduğunda birkaç kez başını hafifçe öne eğerek “Sumimasen.” (Afedersin, üzgünüm) diyordu. Bizde olsa yavuz küfürler duyarız. Kesin kavga çıkar.

Ben Nagoya kentindeydim. Bir gün arkadaşlarla şehrin merkezine gittim. Çünkü onlara bir iddiada bulunmuştum: Dünya’nın her yerinde dönerci bulabilirim. Onlar da “Gel, seni bir yere götüreceğiz.” dediler. Ve merkezde aradığımızı bulduk. Çok güzel bir dönerdi. Sibel Can’ın şarkısı eşliğinde Nagoya kentinin merkezinde yediğim o döneri unutmam. Çok acayip bir andı…

Siz akademik anlamda yolunuza devam ederken önünüze mutlaka irili ufaklı engeller çıkmıştır diye düşünüyorum, bu engelleri aşmak için ihtiyacınız olan gücün kaynağı neydi?

-Evet, engeller oldu. Ben yurt dışı doktora bursu kazanmadan önce İstanbul Üniversitesi Astronomi bölümüne doktora için başvurmuştum. O günkü jüri üyesi profesörler benimle dalga geçip kasıtlı olarak beni elemişlerdi. Bana yüksek lisans tezimden ortaya çıkan  iki uluslararası yayınım hakkında veya temel astronomi hakkında bir tane bile soru sormadılar. Yanlış hatırlamıyorsam beni 0.5 puanla bıraktılar. 0.5! Ve ben sonra Oxford Astrofizikte doktora yaptım. Ve bildiğim kadarıyla o bölümde doktora yapan ilk Türk oldum. Hayat ne garip değil mi… Ve İstanbul’da onların bana yaptığı o muameleyi doktora tezimin sonundaki öz geçmişimde  anlattım. Ve o tez şu an Dünya’nın en ünlü kütüphanelerinden birinde, Oxford’da duruyor. Bana yapılan haksızlığın bir vesikası olarak. 

Verdiğiniz seminerlerde ve yaptığınız konuşmalarda kendinizi en iyi şekilde ifade etmek için izlediğiniz yollar nelerdir?

-Ben nasılsam, derste öğrencilerimle nasıl iletişim kuruyorsam, normal yaşantımda nasıl biriysem konuşmalarımda da öyle davranmaya çalışıyorum. Ve konuşmalarımda birçok şeyi doğaçlamaya bırakırım. Dinleyici ile sohbet etmek isterim. Konu konuyu açar. Sahte bilimlere göndermeler yaparım. Güleriz ama özellikle toplumda gördüğüm bilime karşı olan duyarsızlığı ciddi şekilde eleştiririm. Mesajlarımı veririm sonra mutlu mesut dağılırız. Seminerlerime katılan yüz binlere buradan selamlar olsun!

Gelecek Uzayda projesinin ışığını ve enerjisini öğrenim verdiğiniz gençlerin veya çevrenizdeki insanların gözlerinde görebiliyor musunuz?

-Kesinlikle. Çok üst düzey zihinlere sahip birçok çocuk ve gençle tanıştım. Geleceğe dair umutlarımı ayakta tutanlar onlar. Gelecek Uzayda benim yıllardır yaptığım bilim ve toplum projeleri ile ulaşmak istediğim idealin adı. İnsanlığın uzayda yayılacağına ve bunu yaparken ürettiği teknolojilerle Dünya’nın bugün karşılaştığı birçok soruna (mesela temiz enerji gibi) çözüm bulacağına inanıyorum. Bizler kozmik denizden adına Dünya dediğimiz bu sahile vuran deniz kabukları gibiyiz. Ve bir gün tekrar o denize döneceğiz. Öyle ya da böyle, nihayetinde olacak olan bu.

Türkiye’de Astronomi ve Uzay Bilimleri okuyan bir bireyin iş imkânları nasıldır?

-Astronomlar için kamuda çok daha fazla kadro seçeneği olan başka bölümlere kıyasla çok az iş imkanı var. Ülkemizde ne yazık ki liselerdeki astronomi dersini astronomlar veremiyor. Çünkü formasyon alma hakları yok. Neredeyse her temel bilim mezunu formasyon alıp öğretmen olabiliyor ama astronomlar olamıyor. Yani bilimlerin anası astronomiyi okuyanlar formasyon alamıyor! Önce bu düzeltilmeli. Bugün astronomi %99 akademik bir bölümdür. Yani amacı kamuya (üniversite hariç diğer kurumlar) personel yetiştirmek değildir. Astronomi okumak isteyen biri yüksek lisans ve doktora yapmayı da hedefine koymuş olmalıdır. Peki her astronomi okuyan akademide devam edebilir mi? Hayır. Zaten sorun da burada başlıyor. Diğer başka sorunlar ve iş imkanları gibi konular için okuyucuya geçen yıllarda Hürriyet’in internet sitesinde kaleme aldığım ve üç yazıdan oluşan “Türkiye’de Astronomi” başlıklı yazıyı okumalarını tavsiye ediyorum. İnternetten kolayca ulaşabilirler.

Bazı alanlarda iş bulmanın zor olduğunu savunanlardan mısınız yoksa herkes işini en iyi şekilde yaparsa kimsenin işsiz kalmayacağını savunanlardan mısınız?

-Azmeden, samimiyetle ve profesyonelce çalışan herkesin hedefine ulaşma noktasında üzerine düşeni yaptığına inanırım. Sonuç beni ilgilendirmez. Samimiyetle alın teri akıtan herkes benim için Dünya’daki en onurlu şahıstır. Ve böyle insanların çok ama çok büyük bir çoğunluğu önünde sonunda amacına ulaşır. Elbette hayat adil değil. Dünya evrende liyakatsizliğin bir temsili adeta. O nedenle bazen sizden çok daha kalitesiz ama nüfuslu biri önünüze taş koyabilir. Ama burada önemli olan bunun hayatın (hiç de adil olmayan ama) normal bir akışı olduğunu kabullenebilmek ve yoluna başka bir şekilde devam edebilmektir. Yılmamaktır. Umutlarını yok etmemektir. Eğer bunu başarabilirsek eninde sonunda amacımıza ulaşırız. Ulaşamazsak bile o uğurda onurlu bir şekilde mücadele etmiş biri oluruz ki böyle insanların sayısı çok ama çok azdır. Herkes yaşar ve ölür ama büyük bir çoğunluk bu Dünya’ya yararlı bir şey bırakamaz. Nasıl yaşayıp nasıl öleceğimize, geride nasıl bir fotoğraf bırakacağımıza biz karar veriyoruz. Kararımızı iyi verelim. Kolay başarı yok. Başarı bir yoldur. Yılmadan devam etmen gereken bir yol. Bir son durak yoktur.

Çevrenizden ve ülkenizden yeterli desteği alabildiniz mi ve alabiliyor musunuz?

-Ailem bana her zaman destek oldu. Bu memleketin insanlarının vergileri ile ilk adımları Atatürk’ün emriyle 1929 yılında atılan bir bursu kazandım. Ve inanıyorum ki o vergilerin hakkını da verdim. Doktoramı başarı ile sonlandırdım ve şimdi ülkemde çalışıyorum. Bu yolda benim de tökezlediğim zamanlar oldu. Hayatın normal akışı böyle. Ama herkes düşer. Kalkıp yola devam etmek lazım.

Başarıyı tanımlayabilir misiniz?

-Yılmadan, yorulmadan hedefinde ilerleyebilme azmi.

Başarı yolunda zekâ, çalışma, aile ve genler gibi faktörler arasından sizce en etkili olan hangisidir?

-Bireyin kendi becerilerine olan inancı, hedefinde ilerlerken gerektiği zaman risk alabilmesi ve zorluklarla karşılaştığında onu hedefinde ilerlemeye devam ettiren tükenmek bilmez bir motivasyona ve azme sahip olması. İnsanlar hangi genden, sosyal tabakadan veya aileden gelirse gelsin daha iyi ve güzel bir hayata ulaşmak için yeterli kapasiteye sahiptir diye düşünüyorum.

Alanınız günlük yaşantınızı nasıl etkiliyor, örneğin gökyüzüne bakarken aklınızdan geçenler neler oluyor?

-Son zamanlarda, felsefeye ilgimin artmasının da etkisiyle,  şu koca evrende kapladığım minicik hacmin anlamı ve anlamsızlığı hakkında çok düşünmeye başladım. Neden buradayız? Amacımız ne? Bir amacımız olmak zorunda mı? Nereye gidiyoruz? Madem evrenin tarihine kıyasla fark edilmeyecek kadar minicik bir süre var olabiliyoruz bunda nasıl yüce bir amaç olabilir ki? Ya evren bir yerde hata yaptıysa ve biz ortaya çıktıysak? Bilinç gerçekten var mı ve ben ölünce onu benimle birlikte götürebilecek miyim? Ben çocuklarımla olan anılarımı hep hatırlamak isterim mesela. Ya öldükten sonra hatırlayamazsam? Bu olasılık beni acayip korkutuyor. Daha bugünden bir gün ölecek ve çocuklarıma veda edecek olmak beni üzüyor. Daha bugünden… Ölmek ne garip şey. Daha başından yaşamaya başlamak da öyle. Belki de yaşam ve ölümümüze hep derin anlamlar yüklediğimiz için şimdi bu ruh halindeyim, halindeyizdir. Belki solan bir gül nasıl ölüme yenik düşüyorsa ve bu bize normal geliyorsa, bizim doğup, yaşayıp ölmemiz de evrene normal geliyordur. Onun umurunda değilizdir. Bizim için gizemli bir planı yoktur. Bu fikir bana son zamanlarda çok mantıklı gelmeye başlasa da bana gülen minik kızımın bende hissettirdiği o tanımlayamadığım sonsuz sevginin ve genel anlamda sevgi denen şeyi içimizde taşımamızın bir anlamı olmalı, bir son olmamalı diye düşünmeden de edemiyorum. Evreni ve onun içindeki yerimi daha iyi anladıkça bende bıraktığı izler bunlar oluyor. Kafam çok karışık yani…

Alanınıza ilgi duyan bireyler için önerebileceğiniz film/dizi/belgesel/kitap/dergi varsa bizimle paylaşabilir misiniz?

-Aslında çok kitap ve film var ama hepsini hatırlaman mümkün değil. Hızlıca aklıma gelenleri yazayım.

Film: Elysium, Interstellar, Europa Report, Sunshine, The Cloverfield Paradox, Contact, Event Horizon, Galaxy Quest, Guardians of the Galaxy, Bir Otostopçunun Galaksi Rehberi, ve dizi olarak Space Force öneriyorum.

Kitap: Karanlık Bir Dünya’da Bilimin Mum Işığı (Carl Sagan), Ütopya (Thomas More), Tüketim Toplumu (Jean Baudrillard), Kozmos (Carl Sagan), Karanlık Madde ve Dinozorlar (Lisa Randall), Bilim Tarihi (John Gribbin), Evren Avucunda (Christophe Galfard) ve son olarak Eylül 2020’de piyasaya çıkacak nevi şahsına münhasır popüler bilim ve astronomi kitabımı tavsiye ediyorum! Adı sürpriz olsun!

Bilimsever genç bireylere bilime katkı sağlama yolunda verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?

-Beni bugünlerde çok rahatsız eden bir şeyden bahsetmek ve genç dostlara naçizane birkaç tavsiye vermek istiyorum. Fanatik olmasınlar. Yani bir fikre, gruba veya kişiye körü körüne bağlanmasınlar. O kişi, görüş ve grubun üyesi değil diye başkalarına kin beslemesinler. Sorgusuz sualsiz araştırmadan kimseyi yargılamasınlar. Mesela Ekşi Sözlük ortamında benim hakkımda da yalan yanlış ve maksatlı bir yorum var. Bir fanatik yüzünden. Genç arkadaşlar kendilerine model olarak aldıkları biri varsa o insanın etiketinin sevdalısı olmasınlar. O insanı insan olarak, hayata ve topluma karşı düşünceleri üzerinden değerlendirsinler. Belki her meslek dalında fanatikler olabilir. Bir siyasi figüre veya şarkıcıya karşı fanatiklik derecesinde sempati duyanlar olabilir. Anlayamadığım şey bilim insanlarının veya kendine bilim insanı diyenlerin de fanatiklerinin olması. Oysa fanatiklik bilimin doğasına aykırıdır. Sosyal medya aslında çok tehlikeli bir yer. İnsanların haysiyetini ayaklar altına almak için karanlıklarda bekleyen tiplerle dolu. Genç arkadaşlar sosyal medyada kendilerine dikkat etsinler. Hiçbir negatif yoruma aldırış etmeden hayalini kurdukları o mesleğe ulaşmak için çalışmaya devam etsinler. Dünya nüfusunun sürekli arttığı doğrudur. Ancak yeni meslekler de ortaya çıkıyor. Dünyanın en büyük sorununun işini profesyonelce yapan insan sayısındaki azlık olduğu düşünülürse, işini profesyonelce yapan herkes için iş fırsatı olacaktır diye düşünüyorum. Hangi çağda olursa olsun kalite her zaman önceliklidir. Tüm genç arkadaşlara selamlar gönderiyor ve onlara başarılar diliyorum. Yolları açık olsun.

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version