
Pencereler, kimi zaman bir ışığın kimi zaman da bir karanlığın habercisidir. Gecenin sessizliğinde yıldızlara yaklaştırır bizi. Pencerenin ardında gün ışığı fısıltıları anlatır bize. Uyanma vaktidir. Her gece ve gündüz vakti, haberler sırasıyla olmasa da ulaşır bize; kimi zaman uykuda kimi zaman uyanıkken.
Pencerenin ardına vuran yağmur damlaları, bir şarkının içinde gözyaşına dönüşür. Islanan kirpiklerimizle, toprağı ıslatan yağmur damlaları bir pencerede buluşur. Baharı anlatan bir pencere yeni bir mevsimle bir gülüş bırakır içimizde. Bir çiçek düşlerimize vurur; bir umudun inatla gelişini müjdeler.
Bir derinlik barındırır pencereler. İçimizdeki derin boşluğun, cesaretimizle ilerleyen yolculuğudur pencereler. Bir hayatın ilk adımının sesleri yankılanır pencerelerde. Her pencere kadar, pencereden öte bize ait bir hikâye vardır. Ve o an bir pencere, kendi hikâyeni yazmak için güzel bir andır.
Pencerelerde bekleriz kimi zaman. Gidenleri görürüz ve gelenleri. Yine de yeter insanın gözleri her daim bir manzarayı süslemek için. Gidenler ve gelenler için güzel bir bakıştır pencerede gözler.
Çocukken buğusuna adımızı yazdığımız pencere camlarına, insan büyürken tüm anılarla birlikte yeniden ‘merhaba’ demeli. Pencere camlarında yükselen kelimeler esen bir rüzgarla sessizliğe bürünürken ruhumuzla haykırmak isteriz buğulu camlara yazdığımız o kelimeyi. Buğulu camlara berrak bir bakışla merhaba.
Pınar Arslan