Karanlık bir sır yankılanır göklerde,
 Karşılığı olmayan…
 Ulaşmıyor akisleri sırrımın menzil-i maksûda,
 Şehrâyinler düzenleseler de nevbaharda,
 Şu benim mecruh gönlüm, hep sonbaharda…
Yağsın da üzerime baran-ı  belâ,
 Yeter ki gitmesin benden o bülbül-ü ra’nâ.
 Açıldığı vakit karşımda dâr-ı ukbâ,
 İsmini sayıklasam yeter, ey gûl-î sahra…
Şeş cihetten geçse de taarruza şule-i hazân,
 Gönlüm hâlâ ism-î pâkine nalân,
 Sıbgatullahı göremedim, ben kara nâdân,
 Üftâde olmakmış senden bana kalan…
Bağ-ı hezar gibi ne ötüp durursun?
 Sana vabeste ruhumu ne diye susturursun?
 Attığında şu bî-kes’in üzerine bir kürek toprak
 Seni unuttuğu her ânı,
 Şule olsun cennet, gözlerini kurutsun…
SERMEST
                                                                      

 
                                    