Değişen Dünya, Değişen İnsan

Gün içerisinde çeşitli maskelerle dolaşırız farkında olmadan. Kiminin iş hayatı, kiminin eğitim hayatı, sosyal vesaire derken çoğu kez hepsini bir arada yaşarız. Dünya eskisi kadar yavaş değil, ya da hızlandıran etmen bizden oluşan insanoğlu. Peki değişen dünya ile değişen insan aynı mı?

     Her şey onunla başladı, evet Benjamin Franklin’in şimşeklerin elektrik yükü ile bağlantısının olabileceği, daha öncesinde İngiliz Fizikçi William Gilbert pozitif ve negatif akımları ayıran elektrostatik jeneratörler üretmesi ile ilerlenen çağ: Elektrik Çağı. Bu zamana kadar insanoğlunun genel manada derdi beslenme ve barınmaydı. Yüzyıllar ufak değişimler ya da siyasi değişimleri barındırıyordu bünyesinde. Sadece yaklaşık üç yüzyılda o kadar büyük değişimler oluştu ki, 1600’lü yıllardaki bir bireye bugünleri anlatsak, fragman geçsek elbette ‘delirdi bunlar’ derdi. Tüm bunları neden anlattığımıza gelelim. Aslında elektrik, teknoloji bu yazı için bir araçtı. Hızlı değişimden ve insanoğlunun bu değişime ‘nasıl ayak uydurabildiği, ya da ayak uydurabiliyor mu gerçekten?’ bunu sorgulamak. Görüntülerimizin ötesinde çok kompleks varlıklarız. Moda bile 70’lerin, 80’lerin, 90’ların diye ayrılırken şimdilerde geçen yıl trendi şu pantolon, bu yıl şu renk ön planda vs. diye anılır durumda. Her mevsimin modası bile bambaşka iken insanoğlunu es geçemezdik elbette.

     İnsan kaynakları literatürlerinde , 1900’lü yılların başı ila 1946 yılına kadar olan dönemi ‘Gelenekseller’; 1946-1963 yılları arası doğanlar ‘Baby Boomer’; 1963-1981 yılları arasında doğanlar X kuşağı; 1981-2000 yılları arasında doğanlar Y kuşağı; 2000 ve sonrası için çeşitli kuşak sınıflandırmaları yapılıyor olmakla birlikte Z kuşağı diye adlandırılır. Ve kuşakların böyle değerlendirilmesinde tüketim, iletişim vb. konulardaki tercihlerinin ve çalışma yaşamı içindeki davranışları ile beklentileri birbirine bağlar ve kuşaklar arası bu saydıklarımız birbirinden farklılaşır. Teknolojinin hızı, kuşakların oluşumu derken aslında bir konunun üzerine düşmekte eksik kaldık. Ya da şöyle söylemek gerekirse alanın uzmanları ve kısıtlı kitleye ulaşan bir psikoloji alanı vardı. Çok kısa zamanda inanılmaz hızda insanoğlu değişime uğradı ve buna belki ayak uydurulabildi, ya da Gelenekseller ve Baby Boomer gibi kuşak insanları bu hıza yetişemedi. Önceliklerin etkisi elbette fazlaydı ancak her dönemin insanının mental yapısı birbiri ile aynı zamanda farklılık gösterdi. 1940 Türkiye’sinde doğan bir bireyin 1990’lı yıllarda doğan bireyden gereksinimleri elbette farklılık gösterecekti.

     İnsan psikolojisinin en temel teorilerinden biri olan Maslow’un Gereksinimler Hiyerarşisi’nde insanoğlunun fiziksel ve psikolojik özelliklerinden yola çıkılarak bir ihtiyaçlar hiyerarşisi vardır ve bir alt seviye tamamlandıkça üst seviyeye çıkılır. Bu iniş çıkışlar zamanla değişebilir, tamamen ihtiyacı yerine getirmekle alakalıdır ve kişilik geliştirme düzeyini belirler. Hiyerarşi de şu şekildedir;

  1. Fizyolojik gereksinimler (nefes, besin, su, cinsellik, uyku, denge, boşaltım)
  2. Güvenlik gereksinimi (vücut, iş, kaynak, etik, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği)
  3. Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel yakınlık)
  4. Saygınlık gereksinimi (kendine saygı, güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı)
  5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erdem, yaratıcılık, doğallık, problem çözme, önyargısız olma, gerçeklerin kabulü)

     Evet teknoloji dedik, hızla ilerleyen dünya dedik, kuşaklardan bahsettik ve ihtiyaçlara girdik. Az önce de belirttiğimiz gibi bir üst basamağa atlayabilmek için alt basamağa başarmak gerek, eksik olmaması gerek, tüm bunlar bireyin kişiliğini olumlu-olumsuz anlamda değiştirmektedir.  Psikoloji bilimi teknoloji gibi somut bir alan değildir. İnsanoğlu 300 yıl önce de fizyolojik gereksinimlere ihtiyaç duymaktaydı, güven hissi yaşamak isteği taş devrine kadar da dayanır üstelik. Bu karşılaştırmalar sayısız şekilde çoğaltılabilir ancak insan psikolojisi bilinen bir gerçek olmasına rağmen ya hep arka plana atılmıştır, ya sonraya bırakılmıştır veyahut belki de hiç dönülmemiştir. Kendi kitlesi arasında sıkışık kalmıştı ancak son yıllarda çeşitli çalışmalar, çeşitli aydınlanmalar, teoriler, terapi çeşitleri ile gün yüzüne çıktı. Gün içerisinde ortam-rol değişimleri sıklıkla duyguları stabil tutmaya, ya da baskılamaya -gün yüzüne çıkarmaya neden olurken de psikoloji vardı. Sevilirken de, mobbing uygulanırken de insanoğlunun psikolojisi vardı, ancak hep uzakta kaldı. Sanki sinek vızırtısı gibi kaldı.  Geçmişi fazla olan bu bilim alanı hakkında konuşulacak çokça konu, sorulacak soru ve öğrenilecek milyon tane bilgi var. Ama en ilkel boyutu ile Maslow’un bu hiyerarşisini değerlendirdiğinizde siz neredesiniz? Gerçekten kendinizi tamamladığınızı düşünüyor musunuz? Ve son olarak şu soruyu da kendinize sormanızı istirham edeceğim, her kuşağın kendini tamamlama şekli aynı mı? Bol beyin fırtınaları.. ?

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version