Tanrılar da Düşer!

Defne ağacının Hatay ile ne ilgisi var biliyor musunuz? Buyurun hep birlikte öğrenelim.

Bu hikâye, çok çok çok eski zamanların baba tanrısı Zeus’un oğlu, Güneş’in, ışığın, şiirin, müziğin, okun ve kehanetin tanrısı Apollon ile nehir tanrısı Peneus’un kızı, su perisi Daphne’nin hikayesidir.

Nehir tanrısı Peneus’un kızı, su perisi Daphne ismiyle müsemma bir güzelliğe sahiptir. Peri kelimesinin tam karşılığı olan güzelliği ile onu gören her erkeği kendine âşık eder Daphne. Geçtiği her yerde güzelliği ile anılır ve onu görenler hayran bakışlarını gizleyemezler.

Güzelliği dillere destan olan Daphne’nin babası bu konuşulanlara dayanamaz ve bir gün kızına “Artık evlenme vaktin gelmedi mi? Bu güzelliğin çocuklarınla sürüp gitmeli.” der. Daphne ise güzelliğinin farkında olsa da kendine gösterilen bu ilgiden bunalmış ve evlilikten nefret etmeye başlamıştır. Babasının bu teklifine de bu yüzden olumsuz yanıt veren Daphne, kendini yalnızlığa adar.

Zeus’un oğlu Apollon, Güneş’in, ışığın, müziğin, okun ve kehanetin tanrısıdır. Her gün tanrısal dört atın çektiği arabasıyla Güneş’i peşine takıp gökyüzünü gezer Apollon. Gücünü tanrısal yeteneklerinden alan Apollon aynı zamanda çok iyi bir okçudur. Hiçbir hedefi kaçırdığı duyulmamış, görülmemiştir.

Apollon tanrı kibriyle diğer tüm yaratılanları küçük görmekte, yaptıklarını daima küçümsemektedir. Bir gün ejderha avından dönen Apollon, kibrini kabartarak her zaman ki gibi ortalıkta caka satmaktadır. Tanrısal kibrinden rahatsız olan herkes yoluna çıkmamak için çaba gösterirken, Apollon kendisi gibi okçu olan Eros ile karşılaşır. Eros ise o esnada insanlığa aşkı yayan oklarıyla meşguldür.

Oku kendinden başkasına yakıştırmayan Apollon, Eros’un elindeki ok ile dalga geçip;

“Ey aşkın tanrısı Eros! Ok eline yakışmayacak kadar naziksin. Böyle savaş aletleri senin eline hiç yakışmıyor. Onlar savaş meydanlarında kullanılmayı hak ediyor. O oku bana ver ve hak ettiği şekilde kullanayım. Bilirsin ki bugüne kadar bu ellerden çıkan hiçbir ok hedefini şaşırmamıştır.” der.

Apollon’un kibrinden hiç hoşlanmayan Eros bu küçümsemesi karşısında da çok sinirlenir ve Apollon’un bu aşağılayıcı tavrına karşı;

“Ey ışığın, müziğin, şiirin ve Güneş’in tanrısı akıllı ve güçlü Apollon! Evet, haklısın, senin elinden çıkan okun hedefinden başka bir yere gittiğine kimse şahit olmamıştır. Şüphesiz ki senin attığın ok istediğin her şeyi vurur. Fakat benim oklarımı da küçümsememeni tavsiye ederim. Çünkü benim oklarım seni dahi vurabilir.” diye karşılık verir.

Kulvarları farklı olsa da oka gönül vermiş iki tanrı karşılıklı restleşmelerden sonra birbirinden ayrılır. O gün intikam yemini eden Eros, Apollon’a vereceği dersi düşünmeye başlar.

Apollon müzik tanrısı olacak kadar iyi lir çalar. Bir gün yine ülkenin en güzel yerlerinden birine kurulmuş lir çalmaktadır. Su perisi Daphne ise bu esnada kendi seçtiği yalnızlığı ile ormanda tek başına yürüyüşe çıkmıştır. Daphne’nin anlatılmaz güzelliği karşısında büyülenen Apollon, lirini elinden bırakarak Daphne’yi izlemeye başlamış ancak onu ürkütmemek için kendini göstermemiştir. O esnada ikisinden başka bir çift göz daha vardır ormanda, aşk tanrısı Eros.

Alacağı intikamın şeklini bulan Eros vakit kaybetmeden iki ok hazırlar. İlk okun ucu altındandır, kalbine saplandığı kişiyi sonsuz ve limitsiz bir aşka düşürür. Eros’un diğer oku ise kurşundandır. Bu kör uçlu, kurşundan ok kimin kalbine saplanırsa, o kişi kendisine âşık olan kişiden ölesiye nefret edecek duruma gelmektedir.

Eros’un hazırladığı bu iki özel ok çok vakit geçmeden sahiplerini bulur. Kalbine altın ok saplanan Apollon ölesiye âşık olurken, zaten yalnızlığı seçen Daphne ise kurşundan okla kendine âşık olan Apollon’a karşı tamamen nefretle kaplanır.

Eros’un altın okuyla vurulan Apollon artık eskisi gibi olamaz ve zevk alarak yaptığı her şeyden soğur. Artık tek arzusu her gün ormana gidip, kalbinden başlayıp tüm vücudunu ele geçiren güzelliği tekrar görmektir. Kurşun okla vurulan Daphne ise Apollon’u her gördüğü yerde ondan köşe bucak kaçmaktadır. Artık rutinleşen bu kovalamacalardan sıkılan Apollon;

“Ben Güneş’in ve ışığın tanrısı güçlü Apollon’um. Çekineceğim ne var? Artık aşkımın yankısını o güzellik de kalbinde hissetmeli.” diye düşünür ve konuşmak için Daphne’ye yaklaşmaya başlar.

Karşısında bir anda heybetli Apollon’u gören Daphne ise korkup kaçmaya başlar. Apollon da peşinden koşarak ona sevgisini haykırmaya başlar.

“Güzelliğinden vurulduğum peri kızı, dur, kaçma. Ben güçlü Apollon’um, benden sana zarar gelmez. Gel, güzel yüzünü bir göreyim de kalbimi sıkıştıran şu aşkımı bastırayım.”

Daphne, peşinden koşan Apollon’un ilan-ı aşkından daha çok korkmuş ve ayakları havalanıncaya kadar koşmaya devam etmiş, Apollon ise aşkının verdiği ızdırap ile Daphne’yi kovalamaya devam etmiş. Daphne koşmaktan bitap düşünce Apollon iyice su perisine yaklaşmış ve tanrısal nefesi Daphne’nin saçlarına karışacak kadar yaklaşmış.

Ensesinde Apollon’un nefesini hisseden Daphne ise korkudan ve çaresizlikten ne yapacağını bilememiş ve nehir tanrısı babasından yardım istemiş. Kızının çaresizliğine dayanamayan babası özel güçlerini kullanarak kızını orada defne ağacına dönüştürüvermiş.

Ayakları olduğu yere saplanan ve vücudu gittikçe ağırlaşan Daphne’nin vücudu kabuk bağlamaya başlamış. Dalgalarıyla gönülleri serinleten saçları yapraklara, incecik kolları da dallara dönüşmüş.

Her şeye kudretinin yeteceğini düşünen kibirli Apollon gördükleri karşısında şaşıp kalmış. Aşkını kaybetmenin acısıyla gözyaşlarına boğulan güçlü tanrı, defne ağacına sarılıp güzel kokusunu içine çekmiş. Defne ağacına sarıldığında hala sevdiğinin kalp atışlarını duyan Apollon;

“Ey duru güzelliği kalpleri büyüleyen sevdiğim! Şu yeryüzünde beni istemeyecek tek bir canlı yoktu. Ben seni bu kadar sevmeme rağmen sen beni istemedin ve benden canın pahasına kaçtın. Ben seni ömrüme nakşedecektim. Madem artık bir olamayacağız, senin kokun, dalların, yaprakların benimle olacak. Bundan böyle ben ve tüm kahramanlar senin dallarınla süsleyecekler kendilerini. Mis kokulu saçlarından olan bu yapraklar her mevsim yeşil kalacak ve ben hep onları başımın üstünde taşıyacağım.” diye haykırmış.

Aşkın en saf haliyle söylenen bu sözler karşısında etkilenen Daphne’nin ruhu Apollon’un karşısında saygıyla eğilmiş. O günden sonra Apollon verdiği sözü tutmuş ve her daim başının üstünde Defne yapraklarından yaptığı tacı taşımış.

Raviler bu aşkın Hatay’ın Harbiye’sinde yaşandığını söylüyorlar. Bugüne ne Apollon’un gücü kaldı ne de Daphne’nin güzelliği. Ancak biz hala onların izlerini, bulunan eski şehirlerde görüyoruz. Defne dalını hala üniformalarımızda ve rütbelerimizde kullanıyoruz.

Görülüyor ki ülkeler, kentler, anıtlar, binalar, kibirler, güçler, güzellikler kayboluyor ama aşkın kalıntıları hiçbir zaman yok olmuyor. Sizin de bundan böyle gördüğünüz her defne ağacında bu amansız aşkı anmanızı dilerim.

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version