Engellenebilir Her Ölüm Cinayettir: Hükümsüz

Kalk doğur kendini, kadirsin
Kadınsın, kızımsın, annemsin

Önce müziği açın olur mu? Bugün sizi yine biraz üzebilir, dertlendirebilirim kusura bakmayın. Kaldi ki hiç durmaksızın kanayan bir yaradan bahsetmek, zaten dertli olanı dertlendirmez. Kadın cinayetleri artık haber gündeminde günlük olaylardan farksız hale geldi. Dünya kadınlar gününde bile kaç kadın yaşamının baharında dünyaya gözlerini yumdu. Bugün size bu öneriyi Büşra olarak yazıyorum, siz beni böyle biliyor böyle tanıyorsunuz fakat yarın, yarın hiç şüphesiz ki hiç bilmediğim görmediğim insanlar Twitter’da #Büşraiçinadalet, #Kadıncinayetleri hashtaglarini açabilirler. Diyor ya şarkıda ‘Biz büyüdük ve kirlendi dünya’ diye. Biz büyüdük de mi kirlendi yoksa büyüdükçe ne kadar kirli olduğunu mu gördük idrak etmekte çok zorlanıyorum.

Bir kadının gözleri, bir erkeğin zulmünden dolayı yaş dökerse;
Melekler attığı her adımda o adama lanetler yağdırır.
-Hz. Ali

6-7 yaşlarımdayken Münevver Karabulut diye bir isim duymuştum. Sonra Özgecan Aslan. Ceren Özdemir, Şule Çet, Pınar Gültekin, Aleyna Çakır, Bensu Narlı… Sadece ismini duyabildiklerimiz… Sadece resmi rakamlar, rakam… 72 günde 70 can. 70 İNSAN. 70 güzel kadın. Hayalleri, umutları, heyecanları, üzüntüleri, sevinçleri ve daha nicesi… Sebep ne? Yemeğin eksik tuzu, perdenin kenarındaki toz, telefonun bildirim sesi, koltuğun rengi, gözünün üstündeki kaşı…

Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir.
-Mustafa Kemal Atatürk

Hükümsüz… Acun Ilıcalı’nın kurduğu Exxen platformunda yayınlanan; kadın cinayetlerini, yaşanmış hikayelerden esinlenerek anlatan mükemmel dizi. Esma hanımın babasının hukuk bürosundan çıkarken yaşananan cinayet avukat Esma ile Filiz’i bir araya getirecek ve bu güçlü, başarılı 2 kadın birçok cinayeti açığa kavuşturacaktır. Dizide bir de gazetecimiz Selim ve Esma hanımın babasının kadim dostu, cinayetlerin aydınlanmasında büyük katkısı olan Serkan ön planda. Bu dörtlü ilerleyen zamanlarda gecesini gündüzünü beraber geçirecek, birbirlerine omuz olacaktır. E tabii birbirleriyle çift olacakları da kaçınılmaz son…

Tükenmez borcum var anama benim,
Onun varlığından oldu bedenim.
-Aşık Veysel

Dizinin introsunda her bölümde farklı bir söz geçiyor. Bu bazen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(s.a.v.) ‘in, bazen Gazi Mustafa Kemal’in, bazen Neşet Baba’nın, bazen Şems-i Tebrizi’nin. Fakat hepsi yüreğe dokunan, hepsi gerçeklerin bir cümleyle gergin bir oka dönüşmüş hali. Bölüm bitince de o ok gelip yüreğimize oturuyor. Boğazımızda bir düğüm olup kalıyor.

Henüz 10 bölümü yayınlanmış olan dizinin son bölümü beni oldukça sarstı. Her bölümü ayrı özel ayrı güzel elbette. 2015 yazı sanırım. Çilem Doğan. Eşinin seneler boyu zulmüne uğramış, sonunda onu fuhuşa sürüklemek istediğinde yataktaki silah ile onu öldürmüştü. Ben onu öldürmeseydim o beni öldürecekti demişti. Nur Fettahoğlu mükemmel oyunculuğuyla, savunma metnini birebir okurken göz yaşlarınıza hakim olamayacaksınız… Velhasıl, bu diziyi izleyin, izlettirin. Engellenebilir her ölüm, cinayettir. Selam olsun, engellemeyenlere…

Nur Fettahoğlu/Çilem Doğan

Çilem Doğan için Ayşen Aksakal’ın hazırladığı metinle size baş başa bırakıyorum… Hiçbir kadının içindeki sevincin sebebinin hayatta kalabilmek olmadığı bir dünya olması dileğimle..

Ayşen Aksakal’ın Hazırladığı Metin

Olay şöyle oldu Hakim Bey ben anlatayım en baştan;
İnsan çocukken, anasında babasında ne yoksa onu arıyor demek ki.
14-15 yaş da çocuk yaşı bence. Annem sürekli bir evi çekip çevirme telaşında, baba desen ne iş bulsa onun peşinde, kolay değil evde kaç nüfus onun eline bakıyor.
Yani evde a’federsin aşk yok Hakim Bey.
Zaten daha yeni genç olmuşum, kalbim her daim ağzımda, televizyonda izliyorum dizileri, nasıl da tutkulu aşklar, kıskançlıklar, vazgeçememeler. Çocukmuşum daha ama kazınmış aklıma, “Ben aşık olup evleneceğim.” dedim.
İstedim ki uyurken yüzüne keyifle bakayım, bir bulgur bile pişse evde soframı özenerek kurayım.

Ben bunun a’federsin yeşil gözüne kandım Hakim Bey.
Yeşil böyle çayır çimen ormandır ya hani; ruhum kanatlanıp uçacak sandım.
Yeşile uzun bakılır, bıkılmaz sandım. Çocuk da değildim artık ya işte insanın gönlü kaymayıversin.
Kabul ediyorum. Buraya kadar benim suçum.
O çok ağladığım film gerçekmiş; sevgi emekmiş, bilemedim. Cahilliğime verin.
Ama yeminle gerisinin günahı bende değildir.

28 gün sürdü o yeşil gözlerin derinliği, 29. gün yediğim yumrukla al oldu elmacık kemiklerim, sonrasında öğrendiğim; morluklar iyileşirken yeşile dönüyor insan derisinin rengi. O’dur yani.
Bitmedi Hakim Bey. 
Bir yumrukla bitmedi. 
Ne iş yaptığını bilemiyordum, dükkanı vardı esnaf sanıyordum.
Milleti haraca bağladığından, tefecilikten kazandığı ile benim çorba kaynattığımdan haberim yoktu.
Her öğrendiğim yeni bir iz oldu bedenimde. Allar mora, morlar yeşile dönüştü.
Ben zaten elimden geleni yaptım. Mahkemede ben değil, o sanık olsun istedim.
Her bir fiskeden sonra karakolda aldım soluğu. İnsanım sandım devlet nezdinde.
Devletin verdiği nikah cüzdanı benim yaralarımdan daha geçer akçe çıktı.

Her seferinde benzer tavsiyeler ile yollandım karakoldan.
Azıcık sabırlı olacaktım, yuva kolay kurulmuyordu, biraz suyuna gideydim, erkeklik onurunu rahat bırakaydım. Aile içinde olan biraz da aile içinde kalsındı.
Canım çok yanıyordu ama Hakim Bey.
Onun erkeklik onurunun limiti yoktu. Fasulye kılçıklıysa onuruna mı dokunuyordu? Çocuk yaramazlık yaparsa gururu mu zedeleniyordu? Halı bizim namusumuz muydu da leke olunca beynimde patlıyordu?

Ellerime bakın Hakim Bey, çamaşır suyu ile çatlamıştır, bir de ciğerimi görebilsek keşke, kederden ve soluduğum deterjanlardan çoktan solmuştur.
Dedim ki kendime, benim canım değilse de, kendi parası, yasası bu devletin önemlidir.
Bu adam yasaları çiğniyor, bari gideyim onu ihbar edeyim.
Dövmekten yargılanmazsa, eve giren kanlı paradan yatsın bari. En azından soluk alırdık birkaç yıl kızımla ben.

Kızım var benim Hakim Bey, ellerinizden öper. 
Çok akıllı çok usludur aslında.
Bebekken de böyleydi. Hamileyken yediğim dayaklardan bir haller oldu sanırdım başlarda. Ama demek ki anasına daha da dert olmamak için Tanrı vergisi sakin oldu yavrucak.
Benim ihbarlar kafi gelmedi. Savcıya söyler sandığım polis gitti durumu koca dediğim adama anlattı.

Yolun başında göründüğünde anladım. Malum olmuştu zaten, kalbim ağzımda atıyordu gün boyu.
Analık refleksi de istersen Hakim Bey, ilk iş kızıma sarılıp kokladım.
İnsan öleceğini anlıyor biliyor musun?
Kırar gibi çaldı kapıyı.
İlk 10-15 dayaktan sonra, insan korkmaz oluyor kaba dayaktan.
Canının ne kadar yanacağını biliyorsun. Acı eşiğin de yükseliyor. Yine de her seferinde yüreğin ağzına geliyor, için kanıyor gibi hissediyorsun. İçin kanarsa ölürsün.
Biz filmlerden, biz ölenlerden öyle gördük.
Dayaktan değil de ölmekten korkar oluyor insan.

Öyle bir ölüm korkusu vardı yine içime. Ama ilk kez o gece, çocukken anamın yaptığı keşkeğin tadı geldi ağzıma.
Bir de çocukluğumdan kısacık bir piknik anısı, ayaklarımı dereye sokmuş oynarken annemin elime tutuşturduğu ekmek arası köfte, bir de kızım doğduğu gece kucağımda bir bebek kokusu ile daldığım yorgun ama mutlu ilk uyku.
İnsanın hayatı bir film şeridi gibi geçiyorsa ölmeden önce gözlerinin önünden; işte benim mutlu sahnelerim de bu kadarcıkmış demek ki.
“Çocuğu odaya götür” dedi bana. 
Ahlakı da bu kadar işte, anasız kalsın çocuk, ama anasını da ölü gözleri tavana bakarken hatırlamasın istedi herhal.
Aklımdan o kadar çok şey o kadar kısa sürede geçti ki Hakim bey, ben inanın sandığınızdan daha akıllıyım sanırım.
Uzattım biraz kızımı odaya götürüp yatırma faslını.

Hatta sonra bir de “Dur çamaşırları asayım.” dedim.
Ama bu kadardı yeminle Hakim Bey. Tüm planım azıcık daha hayatta kalabilmekti.
Bir kaç dakika daha.
Yüzümde patlayan kabza planda yoktu, yatağa savrulmayı planlamadım, elim yeminle kazara girdi yastığın altına.
O yastığın altına daha o sabah silah sakladığını bile bilemezdim.
Gözlerini görseniz, kafasından çok daha öndeydi, tükürükleri yüzümde patlıyordu. Yumruğu öyle hızlı iniyordu ki aralarda nefes bile alamıyordum.
Seyit Çavuş’u hatırlayın Hakim Bey, bize ortaokulda anlatırlardı. 200 kiloluk mermiyi kucaklayıveren Seyit Çavuş.
Savaş gibi bir şeydi, memleket değil, ben elden gidiyordum.

Elim metale değdi.
200 kiloluk mermiyi kavrar gibi, parmaklarım yerini buluverdi.
Yoksa Hakim Bey yeminle, sahil kenarında balon bile vurmuş değildim.
Sıktım mı hatırlamıyorum, kaç kere sıktım hatırlamıyorum.
Üzerime düştü bir onu biliyorum, bir de ağırlığından kurtulmaya çalıştığımı.
Üzerimde hep bir ağırlıktı zaten ama böylesini ilk yaşadım.
Nasıl kalktım bilmiyorum, kızımı nasıl aldım kucakladım, ayağımda terlik var mıydı, üstüm kan mıydı vallaha hatırlamıyorum.

Öldüğünü duyunca kendim geldim söyledim Hakim Bey.
“Sanırım ben yaptım.” dedim.
Nasıl oldu anlamadım ama sanırım ben yaptım.
Erkekler takım elbise giyip önüne bakınca cezası iniyor, benim takımım, kravatım yok. Annem apar topar bu tişörtü bulabilmiş.
Bir de ne yalan söyleyeyim hayatta kalmış olmanın saklayamadığım bir sevinci var içimde.
O ölmese ben ölecektim.

O size, beni pazarlamaya karar verdiğini söylemeyecekti, başka adamların koynuna beni sokma planlarını anlatmayacaktı, benim patlıcan fazla pişti diye, perdeler azıcık kirlendi diye, masada kırıntı kaldı diye yediğim dayakları söylemeyecekti, kaç kere hastanelik olduğumdan bahsetmeyecekti. 

Çay bahçesinde çekilmiş bir fotoğrafım var. Biraz yan gülmüşüm. Belki de o fotoğrafı gösterip namussuz karılar gibi çıkmış filan diyecekti.
Karısını başka adamlara satan o değilmiş gibi “Namusumu temizledim.” diyecekti.
Siz onu 3-5 yılla yargılayıp, namusu kirlendi diye mazur görüp, yandan gülüşümü tahrik sayıp bir de üzülecektiniz adama.
Oysa namus benimdir Hakim Bey, bir kağıda imza attık diye kimselere bırakmam.
Sonuna kadar idare edebilmiş olmam, elaleme değil de başıma gelenleri hep karakollara anlatmış olmam, kızıma hiç fark ettirmemiş olmam namusumdur.
O utanmamış yaptıklarından, benim utanacak bir şeyim yoktur.

İçimdeki hayatta kalma mutluluğunu atamıyorum Hakim Bey. 
Ağlayamamam bundandır.
Ne yalan söyleyeyim aynı acının çemberinden geçmiş, sağ kalabilmiş kadınlarla aynı koğuşta, bir ömür kazasız belasız da yaşarım ben ama benim bir kızım, bir de memleketin aç kaldığı bir adalet var.
Gel sen, ölmedim diye beni cezalandırma, benim bir derdim; kızımın bari mutlu olmasıdır.
Yanında ben olayım.
Can alan bir katil değil, can derdinde bir kadın de bana.
Kurşunla yatıp kurşunla kalkan, yastığın altında silahla yatan adamlar hiç eceliyle ölmüş mü?
Hem sevebilseydi o da ölmezdi dimi ama?
Öldüyse hepsi benim suçum mu?

http://anitsayac.com/

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version