Olayı iyi hatırlıyorum ama tarihi deseniz çıkaramam, o zamanlar sürekli gittiğim bir kafede (laf aramızda toplasan beş on kişi giderdik, ben de bu yüzden bayılırdım oraya) Hariçten Gazelciler dinleyen kafenin sahibi arkadaşım, benden hiç beklemediği bir hareketle dinlediği şeyleri beğenmem üzerine, bana “O zaman sen bunu kesin seversin.” diyerek, “Pink Floyd’un Dediği Gibi” isimli Gaye Su Akyol şarkısını dinletti. İtiraf etmem gerekir, o zamanlar hepimizin sıkıntıdan sabit bir yere bakmak konusunda ihtisas yapmış olması kuvvetle muhtemel. Şarkı bir anda acayip bir biçimde beni kendine bağladı. Üstelik sesi de çok değişik… Derken kafamı bilgisayarın ekranına çevirdim ve Youtube videosundaki şarkının çaldığı görsele takılı kaldım. “Develerle Yaşıyorum” albümünün albüm kapağında, muhtemelen bu tipi yolda görsem kesin aramızda bir itiş kakış yaşanır dediğim meymenetsiz suratlı bir kadın vardı. Belki de o gün bırakmalıydım kendisini dinlemeyi. Lakin iyi ki bu böyle olmadı. Meymenetsiz suratı gün geçtikçe benim için daha bir sempatik hale gelen, şarkıları ise kulak pası siler nitelikte ve orijinal tınılar ile süslenmiş olan bir müthiş birey oldu zamanla. Sevgili Gaye Su Akyol, kulağından kulaklığı düşmeyen bendenizin müzik kitaplığına tereddütsüz girdi.
Yıllar boyunca kendisini elimden geldiğince takip ettim. Benim gözümde son bulduğu nokta müthiş bir müzisyen, sağlam bir feminist ve LGBTİ+ aktivisti bir bireyin olması gereken saygınlık mertebesidir. Hatta kimi zaman sanki bir kanaat önderiymiş gibi de düşünmüyor değilim. Sonra da yok artık nidaları atıp, ardına daha da neler canım diyerek vites düşürüyorum.
Peki bu kadını benim gözümde bu mertebelere taşıyan şey ne? Bu kadını bunca akılcı hal ve hareketin içinde barındıran şey peki? Üstünkörü değil, lakin bir şekilde cevap bulunması gereken sorular bunlar. Çünkü yakın zamanda hakkında Twitter’da başlatılan linç hareketinin nereden geldiğini anlayabilmem için, öncelikle kendisinin evveliyatına daha da hâkim olmam gerekir. Madem bunu yapmaya karar verdim, e o zaman neden tek başıma homur homur homurdanarak yapayım ki bunu? Hadi buyurun, yine manasızca uzun bir girizgâhın ardından Gaye Su Akyol hakkında neler biliyoruz bir bakalım.
Kısa Bir Biyografi
1985 İstanbul doğumlu olan zat-ı şahane birey eğitim sürecinin tamamını (ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite) aynı şehirde tamamladı, 2007 Yeditepe Üniversitesi Antropoloji mezunudur kendisi. Müzik ile çocukluk yıllarından beri haşır neşir olan Gaye hanımın asıl belirişi “Mail” isimli grubu ile (nu grup ile alakalı çok fazla materyal elde edemediğimden sadece isimi ile yetinmek zorundayım) ile oldu. Sonrasında “Toz ve Toz” ve hemen ardından ve hatta bir miktar aynı
zaman diliminde “Seni Görmem İmkansız” ile ilerlemeye devam etti. Daha sonra kendi kariyerine odaklı bir yol çizdi ve sırasıyla “Develerle Yaşıyorum”, “Hologram İmparatorluğu” ve “İstikrarlı Hayal Hakikattir” albümleri ile sevildikçe sevildi. Üstüne yetmedi “Remix İmparatorluğu I” ve “Remix İmparatorluğu II” güzellemeleri ile şarkılarının değişik hallerini dinleyicisi ile buluşturdu ve ne yalan söyleyeyim, bir miktar cepten de yedi sanki. Bunların yanı sıra çeşitli müzisyenler ile girilmiş ortak projeleri ve film ve dizi müzikleri gibi çalışmaları da mevcut.
Tüm bunların yanı sıra Youtube’da yayınlanmış ye yayınlanmakta olan program içerikleri, “Dertler Kombo” isimli radyo programı, “İris” isimli belgeselde bulunmuşluk (belgesellerde oyunculuk olamıyor çoğu zaman) ve daha da önemlisi babası ressam Muzaffer Akyol ile birlikte icra ettikleri 3 adet resim sergileri bulunmaktadır.
Bu denli daha anlatmakla bitiremeyeceğim özelliğe sahip İsviçre çakısı reisimiz ile ilgili anlatmaya her şeyin merkezinde olan müzik ile başlayalım, devamı da sıradan gelsin. Bu arada sayın okuyucu birey, zaten yeterince uzun olan tanıtım kısmının ardından gelecekler sanma ki daha kısa olacak. Kemerlerini bağla ya da bu yazıyı taksit taksit okumak için bölümlere ayır… Hazırsan başlıyoruz.
Müzikal Kariyer
İlk Belirgin Beliriş: Toz ve Toz
“Mai” isimli müzik grubu eyleminin ardından, kendi iddialarına göre 2007 yılında kurulan ve resmi beyanlarına göre da 2012 yılında dağılan grup, Gaye Su Akyol ve Can Tan öncülüğünde peyda oldu. Önünde klavyesi ve grup arkadaşları ile birlikte enstrümantal eserler icra eden Gaye Su Akyol, aslında daha o zamanlardan bile olacaklardan haberdar etmiş gibi. Bana göre indie hudutlarında gezeduran şarkılarından bir tık Replikas esintisi almadım da değil. 2011 yılının aralık ayında bir şekilde The Guardian’da “Music Allience Pact” kapsamında konu edilmişlikleri bile var(1). Gel gelelim bu müstesna olmaya yol alan grubumuz, kendilerince yaptıkları şeyin sonuna geldiklerini fark etmiş olacaklar ki, müzik üretimlerine üşengeçlik bahanesini de ekleyerek azalarak bitmişlerdir. Örnekleme olsun diye buraya 2009 yılındaki demo albüm kayıtları “Sahici İnsanlar, Plastik Ölümler” ile izlemelik “Develerle Yaşıyorum”un orijinal haline ait linkleri bırakıyorum.
https://archive.org/details/TozVeToz-2009-SahiciInsanlarPlastikOlumler/01DouEzgileri.mp3
Bir Diğer Ekip Çalışması: Seni Görmem İmkansız
Kimine göre trip-hop, kimine göre indie-electronica, Fransız yönetmen Vicent Moon’a göre ise elektronik ögelerin eksi Türk ezgileri ile buluşması. Bir rivayete göre 2009 yılında kurulup, benzer bir rivayete göre de 2014 yılı başlarında dağılan Gaye Su Akyol ve Tuğçe Şenoğul ikilisine ait Seni Görmem İmkansız, ağırlıkla baygın baygın söyledikleri şarkılarla benim gönlüme taht kurmayı bilmişlerdir. Sürekli rakı müziği olarak tabir ettikleri şarkılarını sahnede karşılıklı iki klavye başında oturarak icra eden bu canın grup, ülkemizden yükselen alternatif seslerden olmaları münasebetiyle olsa gerek, inceden ünlenerek Almanya, Belçika ve Fransa’da konserler verdi. Aslında böyle at koşturur gibi daha da şöhret sahibi olma yolunda ilerlerken ne oldu da dağıldılar anlamak güç (sanırım süregelen ilerleyişin bir yerine Gezi Olayları’nın denk gelmesi de etken olabilir). Bunda da bir hayır varmış diyor ve merak edenler için Seni Görmek istiyorum güzelliklerini buraya bırakıyorum.
https://www.youtube.com/channel/UCuVT3UCBaeU9GrCe16apMhQ
İlk Solo Albüm: Develerle Yaşıyorum (2014)
Bir röportajında “Nalan Altınörs’ler, Yıldırım Bekçi’ler, TRT 1, radyolar… Zeki Müren o dev yüzükleriyle bir yandan, Müzeyyen Senar efelenerek öbür yandan… Hayatta duyduğun ilk şeyler bunlar. Rakı sofrası adabından tut da kelime oyunlarına kadar, bütün bunların metafor olarak ya da anlam olarak birleştiği bir nokta olarak görülebilir klasik Türk müziği. Usüllerde, kelimelerde, anlatımda müthiş bir zenginlik var. Osmanlı saray ekolünden tut, Dede Efendi’lere, Münir Nurettin Selçuk, Avni Anıl’lara kadar bu adamların kelime ve üslubuna baktığın zaman hem divan edebiyatı, hem aşık edebiyatı var, hem de kimi eserlerde modernize edilmiş bir dil hakim. Gözümüzü açtık, bunları duyduk. Dayımla bir yandan Deep Purple, Jimi Hendrix dinlerdik, biraz daha büyüyünce Nirvana, Sonic Youth…”(2) diyerek aslında koca bir albümü anlatıyor gibi Gaye Su Akyol. Buna ilave olarak, daha önceki grup halinde icra edilen müzik deneyimlerinin bir birleşenin neticesi de denebilir albüm için. Şarkılardaki yer yer arabesk tınılar, insanda yersiz meyhane hissiyatı yaratıyor. İnsanların modern Türk Müziği diye adlandırdığı bu albüm girişimi içerisinde, “Yıllar Yılan” ile hüzünlenip, “Biliyorum” ile kedere boğulmakta mümkün, “Abbas” ve “ Develerle Yaşıyorum” ile ironiler deryasına yelken açmakta… Yani, bu albüm ve içinde barındırdığı orijinal tarz ile yeni olanı seven herkes için kayıtsız kalınmayacak bir deneyimler serüveni başlamış oldu.
Benim Favori Albümüm: Hologram İmparatorluğu (2016)
“Develerle Yaşıyorum”a kıyasla, artık şarkılar içindeki yerleşik Türk musikisi tınılarının daha da belirgin olduğu, özellikle “Fantastiktir Bahtı Yarimin” şarkısında bu durumun neredeyse bağırarak kulağımıza girdiği bir albüm kendisi. Bu sefer karışımızda, sentezden oluşan yeni bir tür diyebileceğimiz, ancak adını sorsan ne olduğunu kimsenin bilmediği ve dahi bir isim bile koyamadığı, benim için çığır açıcı bir müzik deneyimidir bu albüm. Şarkıları dinlerken sanki daha önce bir yerde duyduğunuz başka bir şarkıyı düşünüp, sonrasında o şarkıyı bir türlü hatırlayamamanın verdiği bir merak hissettirir. İşin ilginci, aslında o hatırladığınızı sandığınız şarkı aslında yoktur. Dilerseniz bu durumu “Eski Tüfek”, “Mona Lisa”, “Akıl Olmayınca” ve “Uzat Saçını İstanbul” isimli şarkıları üzerinden test edebilirsiniz. Bu albümde aşkın dibi diye nitelendirebileceğimiz “Kendinden Kaçmaktan” ve “Anlasana Sana Aşığım” gibi güzellikler de göz ardı edilmemeli. Albümle ilgili asıl söylenmesi gereken şey ise, Gaye Su Akyol’un artık söylemek istedikleri için daha az ironi ve daha çok direk anlatım kullanmasıdır. Ülke gündemine, ayrımcılığa ve eşitsizliğe karşı artık daha belirgin cümleler ile tepkisini “Nargile”, “Kendimin Efendisiyim Ben” ve “Dünya Kaleska” şarkılarında dile getirmemiş, adeta kusmuştur. Böylesi dopdolu bir albüm dinlemeyenin ardından bir küçük pişmanlık bırakma ihtimaline sahiptir. Ayrıca bu albümle ilgili hazırlanan çok tatlı bir “Hologram İmparatorluğu Kuruluyor” belgeseli de aşağıdaki linkte mevcut.
https://www.youtube.com/watch?v=g5I1gwL_dWU
Daha İçine Kapanık: İstikrarlı Hayal hakikattir (2018)
Belki de bu albüm için bir geçiş dönemi albümü demek daha da doğru olabilir. Zira bir gelenek gibi, her çok başarılı işin ardından gelen iş, önceki kadar başarılı olamamaktadır. Bu albümde denenen şey enstrüman kullanımdaki azalma ve elektronik tınılar yüklenme olarak nitelendirilebilir. Yapılan iş yine bir Gaye Su Akyol elinden çıkma bu kesin, fakat müzikalite anlamındaki bu değişme çabası, kanımca ilk deneme için yeterli değil. Buna rağmen son düzlükte depara kalkmış Bolt Pilot gibi aralardan sıyrılıp o yıl defalarca kendini dinlemekten kendimi alamadığım “İstikrarlı Hayal Hakikattir” Gaye’nin hitleri arasında banko yerine oturmayı başarıyor. Peşi sıra ardından gelen “Bir Yaralı Kuştum”, Şahmeran” ve “Gölgenle bir Başıma” albümde lokomotif görevi gören şarkılardır. Benim gizli favorim ise “Boşluk ve Sonsuzluk”. Bu albümde bir de Barış Manço cover’ı olan “Hemşerim Memleket Nire” var. Her durumda dinlemesi keyifli bu albüm benim için biraz yavan kalmış olsa da, başta bahsetmeye çalıştığım durum bir kabuk değiştirme ve yenilenme hamlesi olarak gayet kabul görebilir ve anlaşılır bir durum.
Remiks İmparatorluğu 1-2 ve Diğer Ortak Çalışmalar
("İstanbul Kırmızısı" filminden bir an)
Aslında “Remiks İmparatorluğu” albümlerinden çokta bahsetmek istemiyorum. Çünkü, zaten kendi alanını oluşturmuş bir tarzın DJ eliyle yeniden yorumlanması basit bir denemeden öteye geçemiyor (ben de DJ Müziği yoktur diyenlerdenim). Bu da denendi der gibi bir kenarda duruyorlar işte… Lakin “İnleten Nağmeler”(3) adı altında seslendirdiği kendi şarkılarının alaturka versiyonları ve bir kısım musiki eserler ve “Rankın Roll Musiki Cemiyeti”(4) adı altında yine birçoğu kendi albüm şarkılarından oluşan canlı kayıtları muazzam bir gösteri niteliği taşımaktadır.
İstanbul Kırmızısı filmi için hazırladığı Kırmızı Rüyalar İsimli şarkı ve Dip isimli dizinin dizi müzikleri albümü yine şahsına ait ve dinlenilesi ilginç çalışmaları arasında yer almakta.
Tüm bu bireyselliklerin yanı sıra diğer birçok sanatçı ile yaptığı düet ve benzeri müzikal faaliyeti mevcut. Bunları tek tek sayamam kusura bakmayın. O yüzden albümlerinden bağımsız olarak icra ettiği diğer işleri ile alakalı linkleri de hemen aşağıya iliştiriyorum.
https://open.spotify.com/artist/0VsS7WKuNEsKGNIWuiwSyZ?si=YmlcMCz2T9WJAkxhNzKvfA
https://www.youtube.com/channel/UCC04FfPb7PolO8QuNuh_KEw
Müzik Yapmak Dışında Uğraştığı Diğer Şeyler:
("Tahayyüller Okyanusunda İki Kuş" isimli sergiden)
Gaye Su Akyol sadece müziği yapan değil, aynı zaman da yapılmış olanı ve kendi sevdiği şarkıları da paylaşmayı bilen bir bireydir. Ali Güçlü Şimşek ile birlikte hazırladıkları haftalık radyo yayını “Dertler Kombo” içerisinde ikili, belirledikleri temaların çağrıştırdığı şarkıları dinleyiciye sunarken, bir taraftan da o temalar ile ilgili kâh güzel ve kafa açan, kâh yürek darlayan kısa sohbetler etmektedirler. Dinlemek ve müdahil olmak isteyenler için her Çarşamba Radyo Eksen’de gece 22:00 – 23:00 arasında yayındalar.
Bir nevi Youtuber olma niteliğini kazanmanın sınırında Melikşah Altuntaş ile birlikte dolaştıkları “Yıllar Yılan”(5) isimli, her programda belirledikleri bir yıla gidip, o yıl ile ilgili siyasi, sanatsal ve magazinel ne varsa tatlı bir muhabbet eşliğinde konuştukları, 10 bölümlük bir programı vardır (2046 yılına gittikleri program çok eğlenceli). Yine Melikşah Altuntaş ile birlikte yaptıkları, bir nevi münazara eğlencesi “Yılanlar Yarışıyor”(6) isimli programlarında, beraberlerine aldıkları konukları ile bildiğin münazara üzerinden atışan bir yarışma formatında, salgına rağmen eğlenmeye devam etmektedirler. Bu iki programı “Allianz Motto Müzik” Yorutube kanalını takip ederek izlemeniz mümkün.
Ve gel gelelim baba (Muzaffer Akyol) kız açtıkları sergilere… Muzaffer Akyol 1969 ilk eserlerinin sergilenmesinin ardından bugüne değin sayısız yurt içi ve sayılı yurt dışı (saydım, beş tane) sergisi ile benim gibi resim sanatından anlamayan biri için adeta bir üretim fabrikası. Gaye Su Akyol ile birlikte ise 2010 yılında “iki Kuşak Akyol”, 2014 yılında “Düalizm: Ruh ve Madde“ ve 2019 yılında ise “Tahayyüller Okyanusunda İki Kuş” isimli sevenlerinin beğenisine sundukları resim sergileri, sanatla dolu bir ailenin çeşitli formlarda icraatlarını gözümüzün önüne seriyor.
Geriye Kalan Her Şey ve #erkekyerinibilsin Hareketi
Takip edebildiğim kadarıyla, solo kariyerinin başlarında önce küçük küçük atışmalara maruz kalarak (Queen grubunu bir rock müzik grubu olarak görmediğini söylediği ve sonrasındaki ufak çaplı sosyal medya linç girişimi gibi), daha o zamanlardan çetrefilli bir yolda yürüyeceğinin ilk sinyallerini vermiş oldu. “Toz ve Toz” grubundan itibaren inceden yaptığı müzik ile yurt dışına açılması ve devamında “Seni Görmem İmkansız” ile Avrupa’da verilen konserler, solo kariyeri sırasında bu bağlamda önünün açılmasına neden oldu ve “11. Songlines Müzik Ödülleri”nde En İyi Sanatçı” ödülünü alması şahsım için kaçınılmaz bir başarıdır. Tüm bu süreçte, ülkemizin sert siyasi ikliminde süregelen, insana dair işlenmiş suçlar ve yönelimler ile ilgili baskıcı yaklaşımlar hakkında sergilediği duruş gün geçtikçe daha da belirginleşti. “ELLE Style Awards 2019” aldığı “Yılın Müzik Yıldızı” ödülü takdiminde yaptığı konuşma(7) belirginleşen duruşunun sözlere dökülmüş mükemmel bir halidir. Böylelikle sağlam bir LGBTİ+ ve kadın hakları savunucusu olduğunu da alenen beyan eden (ne güzel de yapan) Gaye Su Akyol, son olarak twitter üzerinden ataerkil hayatın üzerine sular seller gibi yağan ironi tufanı #erkekyerinibilsin hareketindeki aktif rolü ile yine müthiş bir farkındalık yaratıyor, ardından bir röportajında sarf ettiği “Coğrafya kader değildir.” cümlesi sebebiyle de diğer taraftan da sağlam bir linç odağının göbeğine düşmesine sebep oluyordu. Şimdilerde etkisi yavaşça geçen, ülkemizde standart bir çamur at izi kalsın yöntemi olarak kullanılan “Bir proje mi?”, “Bir PR çalışmasının boş bir ürünü.” gibi yaftalamaların son demlerine gülüp geçtiğini tahmin ediyorum. (bugün instagram’da gördüm. Sanırım Ayşecik tatilde.)
Nihai Son: Yazar Yorumu (Vızırdanma)
İsteyen beğenir isteyen… Bizimki gibi bir coğrafyada… Yok yok bu şekilde olmaz…
İsmini unuttuğum bir kitapta (o kitabı benden alan kim onu bile hatırlamıyorum) okuduğum bir kısmı aklımda kaldığınca aktarmaya çalışayım:
İnsanların bazı kokulara olan yatkınlıkları, o kokunun bilinçaltınızda yer etmiş bir olay sırasında burnunuza zuhur edişi nedeniyle, tekrar o kokunun bir şekilde duyulması, o olayda yaşanılan duruma göre size iyiyi ya da kötüyü hissettirir. Misal, çocukken bebekliğinizden anne kucağından ayrıldığınız döneme kadar içinize çektiğiniz anne kokusu, o kokuyu andıran bir kokuyu her duyumsuladığınızda size anınızı ve dolayısıyla yüksek ihtimalle mutlu olduğunuz bir hatırayı anımsatacaktır. Ben çocukken kışları soba üstünde kestane pişirildiğinde ve ailecek soba etrafında gülüştüğümüz zamanları her kestane kokusu aldığımda hatırlarım ve bu beni mutlu eder.
Yukarıda anlattığım durumun bir değişik versiyonu bence müzik içinde geçerli. Nasıl ki, Gaye Su Akyol çocukken dinlediği şarkıların etkisinde kalarak bugün ki tarzını oluşturmuş, benim gibiler de, geçmişten aşina oldukları bu karma tınıları her duyduklarında, Gaye’nin bu tarzını sevmemek gibi bir hal içerisine girmeyecekleri garanti gibidir. Kaldı ki, sevginin nereden geldiğini bulmak, sevgiyi bir neden yüklemek aslında çokta anlamlı ve gerekli değildir. Gerekli olan şey hissiyatlar düzleminde olması muhtemel her ihtimalin, zıddına dönük bir anlayabilme ve saygı gösterebilme kabiliyetinin insan beyninde var olması gerektiğidir. Böyle bir zihinsel aktiviteden yoksun herkesin yaptığı şey ise Gaye Su Akyol ve onun gibi olan herkesi alenen yerme, aşağılama ve hakaret etme gibi eylemlere sürükleyerek bir linç kültürü oluşturur.
Böylesi bayağı bir ortamda özellikle kadın bir birey olarak ayakta durmak, bir duruşu sergileyebilmek, daha da önemlisi bunu sanatla da dile getiriyor olabilmek Gaye Su Akyol’u benim nazarımda, kimi zaman itici ve egosantrik haller sergiliyor görüntüsü verse de, başarılı saydığım o mükemmel insanlar kategorisine sokuyor.
Yazının tamamını okumayı başaran ve gözleri şu anda bu satırlar üstünde gezen sevgili okur, sözüm sana; Seni tebrik ediyorum! Yazı bitti!
Ama doyamayanlar için bir takım şeyleri şöyle sunmaktan gurur duyuyorum!
The New York Times’a verdiği röportaj: https://www.gayesuakyol.com/2020/04/27/turkiyenin-psychedelic-rock-yildizi-aklinda-ne-varsa-dosdogru-soyluyor-siz-nereye-cekerseniz-cekin/
İggy Pop’un Gaye Su Akyol Yorumu: https://twitter.com/popdunya/status/1132718892621664259?s=21
“Tahayyüller Okyanusunda İki Kuş” resim sergisi ile ilgili bir yazı: http://www.ngazete.com/istanbulda-politik-dozaji-yuksek-bir-sergi-uc-maymun-ve-kurtlar-sofrasi-dogan-satmis-3936h.htm
Selda Bağcan ile harika bir muhabbet: http://www.bantmag.com/magazine/issue/post/34/392
BBC Radio 6’da katıldığı programın playlist’i: https://www.bbc.co.uk/programmes/m000bttf
Çok beğendiğim bir röportajı: http://www.zeroistanbul.com/insanlar/roportajlar/muzik/gaye-su-akyol#.V7RKQIUbuPg.twitter
Ressam Gaye: https://www.youtube.com/watch?v=yFCf4nj5XVQ&feature=youtu.be
Yekta Kopan ile Noktalı Virgül programı: https://www.youtube.com/watch?v=FV2xdxnbo0U
İngilizce bilenler için;
Müzik platformu Pitchfork’taki “Hologram İmparatorluğu” albüm değerlendirmesi: https://pitchfork.com/reviews/albums/22662-hologram-imparatorlugu/
The Guardian’da hakkında yazılmış bir yazı: https://www.theguardian.com/music/2019/jul/14/gaye-su-akyol-turkey-interview-psychpop-powerhouse
Alıntılar Dizini
(2): http://www.radikal.com.tr/hayat/muzikte-yilin-bombasi-gaye-su-akyol-1207745/
(3): https://www.youtube.com/watch?v=wsjf-youIJM&list=PLGRxpnqS1J3GadnfRFqjLFggRpnQgYAsW
(4): https://www.youtube.com/watch?v=yvje22pJz28&list=PLGRxpnqS1J3H9rY38cbaLc0mBxKzQgMDO
(5): https://www.youtube.com/watch?v=ZyyXN2aE73k&list=PLSm53SvGjia7eqIbrV67FJ2FVFDSB40P0
(6): https://www.youtube.com/watch?v=kpofrzPcH6Q&list=PLSm53SvGjia5MEWoNAHuE12Qw3hagO7As
(7): https://indigodergisi.com/2019/12/gaye-su-akyol-efsane-tesekkur-konusmasi/